İkinci (ek) davaya bakan mahkeme, kısmi davada verilen kararın tespite ilişkin bölümü ile bağlı mıdır? Sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlunun sözleşmedeki edimini aynen ifa etmesi gerektiği- Kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı- Taraflar arasında düzenlenmiş bulunan sözleşme (protokol) hükümleri değerlendirilmeden kesinleşmiş hüküm doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmişse de, sözleşmedeki "... Bu toplam bedelin 300.000,00 USD'si (üçyüzbinamerikandoları) tapu müdürlüğündeki satıştan önce elden bakiye kalan kısım ise ... parsellerdeki diğer tüm maliklerin, tapularını .. A.Ş. adına devir, ferağ ve tescil ettirmelerinin hemen ardından diğer maliklerin satış bedelleri ile birlikte kendisine ödenecektir." şeklindeki düzenleme, alınan bilirkişi raporları gerek içerik gerekse miktar yönünden eksik incelemeye dayalı olduğundan açılan fazlaya ilişkin ek dava yönünden kesin delil niteliği taşımamakta olduğundan, akit serbestisi ilkesi gereğince geçerli olduğundan ve hak ve yükümlülükler incelenmediğinden mahkemece, belirtilen hususlarda değerlendirme ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Dosya içerisinde bulunan ayar raporu ile kaçak elektrik tutanağında, davacı tarafın kaçak elektrik kullandığının tespit edildiği, kaçak tutanaklarının aksi sabit oluncaya kadar geçerli olduğu, davacı tarafın, tutanağın aksini ispat edemediği, hal böyle olunca, mahkemece; öncelikle dosyanın önceki bilirkişi dışında konusunda uzman bilirkişiye verilmesi, bilirkişiden davalının davacı taraftan isteyebileceği kaçak elektrik bedelinin, tutanağının düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan yönetmelik hükümlerine göre hesaplanması konusunda denetime elverişli rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Noterlikçe belgelendirilen işlemlerin resmi işlem sayılacağı ve sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olacağı, böyle bir belge içeriğinin sahteliği iddiası belgenin diğer tarafına olduğu kadar belgeyi düzenleyen notere karşı da ileri sürülmüş bir iddia olup, sabit görülmesi halinde noterin Noterlik Kanunu'nun 162. maddesi uyarınca hukuki sorumluluğuna da yol açabileceği gibi noterin savunmasının bu davanın sonucunu da etkileyebileceği, şu halde, belgenin sahteliği iddiasının bu belgeyi düzenleyen noterin taraf olmadığı bir davada incelenip hükme bağlanmasının usul hukuku ilkelerine uygun düşmediği, 6100 sayılı HMK'nın 208/4. maddesi gereğince resmi bir senetteki yazı veya imzayı inkar eden tarafın bu iddiasının, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabileceği, bu durumda, mahkemece ilgili hisse senet asıllarının getirtilmesi ve ilgili noter hakkında, bu davayla birleştirme istemli olarak ayrı bir dava açmak üzere davacıya mehil verilmesi ve dava açıldığı takdirde bu dava ile birleştirilerek ilgili hisse senetlerinin sahih olup olmadığı dosya içeriğindeki tüm deliller ile beraber incelenerek ve mülkiyet hakkının da yitirilemeyeceği gözönüne alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Davacının ferdi abonelik tesisi için idareye yaptığı başvuru tarihinin 19.10.2010 olduğu ve mahkemenin geçici abonelik tesisine ilişkin kararının da 14.03.2013 tarihinde kesinleştiği dikkate alındığında, takibe dayanak kaçak tespit tutanak tarihi olan 07.10.2010 tarihi itibariyle davalının aboneliğinin mevcut olmayıp davacının davalı hakkında abonesizlik nedeniyle kaçak tespit tutanağı düzenlemekte haksız olmadığının ve bu sebeple mahkemece davanın reddine dair verilen kararın gerekçesinde isabet bulunmadığının değerlendirildiği, hal böyle olunca, mahkemece; öncelikle dosyanın konusunda uzman bilirkişiye verilmesi, davacının davalıdan talep etmekte haklı olduğu kaçak elektrik bedelinin Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği ve 622 sayılı EPDK kararı hükümlerine göre hesaplanması konusunda denetime elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Onaylama işlemi, onaylanan imzanın ilgiliye ait oluşunu belgelendirme dışında hukuki işlemlerin içindekileri kapsamayacağından, noterin belgelendirdiği kısmın sadece imza ve tarihten ibaret olacağı- Ancak, söz konusu belgenin düzenleme şeklinde yapılması ve ilgilinin beyanında bir belgeye dayanması hâlinde ise, Noterlik Kanunu'nun 88. maddesi gereğince, o belgenin, tutanağın ayrılmaz bir parçası sayılacağından tutanağa eklenmek üzere ibrazı gerektiği- Rehin şerhinin kaldırılmasına esas teşkil eden ibranamenin düzenlenmesi sırasında, anılan belge noterlik dairesinde içeriği tutanak altına alınmak suretiyle düzenleme şeklinde yapılmış olup, ibrada bulunan ilgili de beyanında açık bir şekilde Noterliğinin işlemine dayanmış olup, tutanak içeriğinde bu belgeye dayanılmasına karşın Noterliğin bu numaralı işleminin ibrazı istenmemiş ve ibranameye eklenmemiş olduğundan, oysa ki, Noterlik Kanunu'nun 88. maddesi uyarınca dayanak belge istenmiş olsaydı, başkaca bir araştırmaya gerek kalmaksızın daha ilk bakışta gerçek rehin alacaklısının bir başka kişi (şirket) olduğu anlaşılacağından, davalının yapması gereken işlemi kanuna uygun şekilde yaptığından ve özen yükümlülüğünü yerine getirdiğinden söz edilemeyeceği- Rehin şerhi de, davalının yaptığı işleme güvenen ilgili emniyet birimlerince kaldırıldığı ve aracın dava dışı kişilere satılması nedeniyle de davacının alacağının teminatsız kaldığı ve zarara uğradığı anşaıldığından, davalı noterin ihmali ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunduğu- Araç üzerindeki rehin şerhi idarenin işlemiyle kaldırıldığından, kendi sisteminde gerçek rehin alacaklısını görme imkânı bulunan idarenin gerekli denetimi yapmadan rehin şerhini kaldırmış olması nedeniyle noterin kusurlu eylemi ile zararlı sonuç arasındaki illiyet bağının kesilip kesilmediği hususu da tartışılmış ve noterliğin bir güven kurumu olması yanında yaptıkları işlerde uzman olmaları, belge ve beyanları yaptıkları işlemlerle resmileştirmeleri nedeniyle düzenledikleri belgeye duyulan güvenin fazla olduğu, somut olayda da idari birimlerin ihmalinde bu güvenin etkili olduğu, dolayısıyla idarenin kusurunun illiyet bağını kesecek ağırlıkta olmadığının HGK çoğunluğu tarafından kabul edildiği- Davalı noterin sorumluluğunun, haksız eylemin asıl faili olduğu ve haklarında kamu davası açıldığı belirtilen üçüncü kişilerin ve bu kişilerden biri olduğu anlaşılan rehin borçlusunun ödeme aczine, haklarında takip ya da dava açılmasına bağlı olmadığı- Müteselsil sorumluluk nedeniyle zararın tazmininin davalıdan istenmesine engel bir durum olmadığı-
Borçlunun, yasal yedi günlük süre dolmadan itiraz dilekçesini icra dairesine havale ettirmek suretiyle teslim etmesi ve dilekçenin dosyaya konulduğu hususunda icra tutanağının düzenlenmesini istemesi gerektiği- İtirazın, icra tutanağına geçirildiği tarihte yapılmış sayılacağı, bu tutanakların aksi ancak aynı nitelikte bir belge ile ispatlanabileceği- İcra Dairesince 14.01.2014 tarihli karar ile borçluların itiraz dilekçelerinin 08/04/2013 tarihli oldukları belirtilerek tutanağa geçirilmişse de, 14.01.2014 tarihli karar ile borçluların itiraz dilekçelerinin 08.04.2013 tarihli olduğu konusunu destekleyecek hiçbir delil ve emareye dosyada rastlanmamış olup, mahkemece icra dairesi tarafından tutulan tutanak esas kabul edilerek şikâyetin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu-
Resmi bir senetteki yazı veya imzayı inkar eden tarafın bu iddiası, ancak ilgili evraka resmiyet kazandıran kişiyi de taraf göstererek açacağı ayrı bir davada incelenip karara bağlanabileceği- Vekilin ya da temsilcinin imza atarken vekaleten ya da temsilci olarak hareket ettiğini yazmamasının tek başına o sözleşmeyi geçersiz hale getirmeyeceği- Hisse devrinin pay defterine işlenmesine dair şirket ortaklar kurulunun kararını davacı vekilinin imzalayabileceği- Davacı vekilinin vekaleten hareket ettiğine dair açıklama yazılmamasının imzayı geçersiz hale getirmeyeceği-
Sahteliği ispat oluncaya kadar kesin delil sayılan noter senetlerindeki imzalarla, takibe konu senetteki imzaların aynı el ürünü olduğu anlaşıldığından, borçlu şirket yönünden imzaya itirazının reddine karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece; davaya konu edilen 28.01.2008 ve 06.11.2008 tarihli kaçak tespit tutanaklarını düzenleyen tutanak mümzilerinin de beyanlarının tespiti suretiyle davacıların ilgili tutanakların tutulduğu adresle fiili ve hukuki bir bağlantılarının olup olmadığının tespiti yönünden daha kapsamlı bir araştırma yapılması, davacıların ilgili adreste fiili kullanıcı olup olmadıklarının her türlü tereddütten uzak ve kesin bir şekilde tespiti neticesinde taraflarına tahakkuk ettirilen kaçak elektrik tüketim bedellerinden sorumlu olup olmadıklarının belirlenmesi gerekeceği-