İtirazın iptali ve temerrüt nedeniyle tahliye istemli eldeki davada, kira bedelinin kiralayanın banka hesabına havale yoluyla ödenmesi hâlinde, havale giderinden kiracının mı yoksa kiraya verenin mi sorumlu olduğu buradan varılacak sonuca göre takip konusu eksik ödenen kira bedelleri üzerinden itirazın iptali ile kiralananın tahliyesine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanan uyuşmazlıkta takibin konusu, sözleşmeden kaynaklı para borcu olduğundan ve sözleşmede aksine bir şart konulmadığından kira bedeline ilişkin para borcu alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ödeneceğinden, ifa yerinin de alacaklının yerleşim yeri olduğu- TBK.’nin 89. maddesi uyarınca kira parası götürülüp ödenmesi gereken borçlardan olduğundan, kiralayana götürülüp elden ödenmesi veya gideri kiracıya ait olmak koşuluyla banka hesabına yatırılması ya da konutta ödemeli olarak PTT kanalıyla gönderilmesinin gerektiği, kira bedelinin kiraya verenin banka hesabına yatırılması durumunda banka tarafından kesilen havale giderinden kiracının sorumlu olduğu, açıklanan şekilde yapılmayan ödemelerin yasal ödeme olarak kabul edilemeyeceği, mahkemece, takibe konu eksik ödenen kira bedelleri üzerinden itirazın iptali ile kiralananın tahliyesine karar verilmesi gerekeceği- Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmeler sırasında, ilamsız tahliye takibinde, borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi üzerine, alacaklı kiraya verenin icra mahkemesinden itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunabileceği, ancak alacaklı icra mahkemesinden itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunmazsa, sulh hukuk mahkemesinde yalnız temerrüt nedeniyle alacak ve tahliye davası açabileceği, itirazın iptali ve tahliye davası açamayacağı, İİK.’nin 269/d maddesinde aynı Kanun’un 67. maddesinin sayılmadığı gerekçesiyle mahkeme kararının değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Talep edilen borç TBK 89 uyarınca götürülecek borçlardan olduğundan, davacı/alacaklının seçimlik hakkı gereği yerleşim yeri olan icra dairelerinin de yetkili olduğu- İcra takibinin yetkili icra dairesinde yapıldığının kabulü ile mahkemece icra dairesinin yetkisine yapılan itiraz reddedilerek itirazın iptali davasının esastan incelenmesi gerektiği-
HMK'nın 6. maddesi gereğince bir davada genel yetkili mahkemenin, davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesi olduğu- Aynı Kanun’un 10. maddesinde sözleşmeden doğan davalar için, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinin de yetkili olduğunun belirtilmiş olmasının özel yetkiye ilişkin bir düzenleme olduğu- Ayrıca BK'nın 73. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 89.) maddesi uyarınca para alacağına ilişkin davalarda aksi kararlaştırılmadıkça para borcunun alacaklının yerleşim yerinde ödenmesi gerektiğinden alacaklının bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğu- Dolayısıyla istirdat istemine ilişkin davanın; davacının seçimine göre, hem genel ve hem de özel yetkili mahkemede açılabileceği-
Takibin konusu sözleşmeden kaynaklı para borcu olduğunda sözleşmede aksine bir şart konulmamış ise para borçları alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ödeneceğinden, ifa yerinin de alacaklının yerleşim yeri olacağı- Faturaya dayalı alacağın tahsili amacıyla girişilen icra takibine yönelik itirazın iptali da, icra dairesinin yetkisinin İİK. 50 uyarınca HMK hükümleri çerçevesinde hadise şeklinde incelenip değerlendirilmesi gerektiği- Mahkemece davalı tarafın yetki itirazı hadise şeklinde incelenip taraflar arasında akdi ilişki bulunduğunun tespiti hâlinde, davanın bir miktar para alacağına ilişkin olduğu gözetilerek TBK. 89/1 ve HMK. 10 uyarınca davacı alacaklının muamele merkezinin bulunduğu icra dairelerinin de yetkili olduğunun kabulü ile işin esasına girilmesi gerekirken; mahkemece yargı çevresi içinde usulüne uygun yapılmış bir icra takibi bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Para borcunun alacaklısı, borcun tahsili için kendi yerleşim yerinde icra takibi ikame edebileceği-
Her ki taraf tacirse yapılan yetki sözleşmesindeki mahkemenin "münhasır" yetkili kabul edileceği- Davacının tacir olmadığında gözetildiğinde yetki sözleşmesine değer verilemeyeceği-
Davalının önceki beyanının aksine olacak şekilde hareket ederek yetkili yer beyanında bulunmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı ve hakkın kötüye kullanımı mahiyetinde olduğu-
İhtiyati haczin dayanağı çek, bankaya süresinde ibraz edilmiş ve karşılıksız işlemi görmüş olduğundan götürülecek borç haline geldiğinden alacak yönünden alacaklının yerleşim yeri mahkemesinin de ihtiyati haciz talebinde yetkili hale geldiği-
Hizmet sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminata ilişkin davada, taraflar arasındaki sözleşme ile yetkili mahkemenin belirlendiği ve para alacağı söz konusu olduğundan HMK mad. 10 yollamasıyla TBK mad. 89/1'e göre para borçlarının, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edileceği-
Taraflar arasındaki protokol ve asıl sözleşmede, davacıya yapılacak ödemelerin ifa yeri bakımından bir açıklık bulunmadığından ,eBK mad. 73 dairesinde, davalının borç ödemesini, davacının ikametgahında ve doğrudan (elden) kendisine yapması gerektiği- Bizzat davalı delilleri arasında bulunan tutanaktan da anlaşılacağı üzere, savunmasının aksine davalı yanın, borcun ifası bakımından davacının konutunda yahut işyerinde bir ödemesinden yahut ödeme teklifinden söz edilemeyeceği- Davalının bir kısım mahsup işleminin yerinde olmadığı anlaşılmakla, varılan bu sonuç dairesinde, borçlunun yaptığı ödeme teklifinin de, kanunun kullandığı deyimle, usul dairesinde bir ödeme teklifi mahiyetinde olmadığı, alacaklının kısmi ödemeyi reddetmiş olması halinde dahi alacaklı temerrüdünün koşullarının bulunmadığı- Bir an için aksinin kabulü halinde dahi, davalının, eBK. mad. 91 çerçevesinde, borcunu mahkemece tayin edilen bir mahalle de tevdi etmediği anlaşıldığında, Yargıtayın benzer bir konuyla ilgili verdiği kararda da zikredildiği ve davacının, dosyaya yansıyan ekstreden de anlaşılacağı üzere uzun süredir işlem görmeyen banka hesabını kontrol etme yükümlülüğü bulunmaması nedeniyle, hukuken, davalı borçlunun icra takibinden önce takip konusu borcunun kısmen yahut tamamen ödendiğinin kabul edilemeyeceği- Mahkemece, davalının yaptığı ve kısmi nitelikte olduğu anlaşılan ödemeyi öncelikle faiz ve masraflardan düşerek sonuca varılması gerektiği- Taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinde ve düzenlenen tasfiye protokolünde davacının tahsil edilemeyen faturalardan kaynaklanan sorumluluğunun bulunduğu ve tasfiye protokolüne rağmen bu sorumluluğun takip tarihi itibariyle de halen var olduğunun kabulü gerektiği- Mahkemece benimsenen bilirkişi raporunda, sadece dönemsellik ilkesi bakımından davalı yanın mahsubunun yerinde olmadığı açıklanmışsa da, davacının alacağından davalı tarafından tahsil edilemeyen taşıma bedellerine ilişkin olarak mahsup edilen bu kalemin dönemsellik ilkesi ile bir ilgisi bulunmadığından, davalının savunmasının, her iki taraf defterleri de incelenerek, yerinde olup olmadığının değerlendirilmesi ve sonucuna göre davalının mahsuba haklı olup olmadığı, haklı ise ne miktarda mahsup cihetine gidebileceği belirlenerek hüküm kurulması gerektiği-