Doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve tmk.8saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulaması ve gerekirse koruyucu tedbirler almak zorunda olduğu- Müvekkilin (hasta), mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahip olduğu- Dava dışı doktorun davacı annenin gebelik takibini yaptığı dönemde davacı küçüğün down sendromlu olup olmadığını tespiti bakımından gerekli incelemelerin yapılıp yapılmadığı, hastanın bilgilendirilmesi noktasında hekimin sorumluluğunu ne şekilde yerine getirdiğinin ve buna göre aydınlatma yükümlülüğünün değerlendirilmesi gerekmekte olup Mahkemece ispat yükünün davalıda olduğu-
Tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesinden kaynaklanan alacak istemi- Bebeğin down sendromlu olarak dünyaya gelmesi- Hukuki olarak hamileliğe son verebilme süresi dolduktan sonra hastayı takip etmeye başlayan doktora karşı açılan davada hukuki yarar- Davacının gebelik takibiyle ilgili tüm hasta kayıtlarının eksiksiz şekilde dosya kapsamına alınmasından sonra yapılacak değerlendirme yapılması gerektiği- Poliçenin teminat kapsamına manevi tazminat klozunun da ayrıca ve açıkça dahil edilip edilmediğinin ve sigortalı tarafından ödenen primler hesaplanırken manevi tazminat klozunun gözetilip gözetilmediğinin açıklığa kavuşturulması gerektiği-
Açıkça itiraz ve şikâyetten vazgeçilmeksizin, borcun cebri icra tehdidi altında ödenmesinin itiraz ve şikâyetin esasının incelenmesine engel olmadığı- Haciz ihbarnamesi tebliği üzerine üçüncü kişi tarafından dosyaya yatırılan paranın alacaklıya ödenmesi iradi nitelikte bir ödeme sayılamayacağından, şikâyet tarihinden önce dosya borcunun ödenmesinin haczedilmezlik şikâyetinin esasının incelenmesine engel olmadığı-
Çalışması karşılığında aileye maddi destek sağlayan kadının bir kısım birlik görevlerini ihmal etmesi karşısında, erkeğin eşine hakaret ettiği, toplum içinde eşine aşağılayıcı söz ve davranışlarda bulunmasının boşanmaya sebep olan olaylarda erkeği ağır, kadını ise az kusurlu kıldığı hâl böyle olunca tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadın eşin manevi tazminat talebinin reddine karar verilemeyeceği-
Kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkin davada; davalı yargı mercileri önünde davalı olarak iddia ve savunma hakkını kullandığı, davacıların davalıya karşı iş mahkemesinde açtığı davalara karşı davalının verdiği cevap dilekçelerinde kullanılan ifadeler iddia ve savunma hakkı kapsamında kalıp, davacıların kişilik haklarına saldırı içermediğinden davanın tümden reddi gerektiği-
İşçi için düzenlenen "Tarım makineleri üretim, satış ve pazarlanması ve benzeri konularda Türkiye sınırları dahilinde faaliyet gösteren herhangi bir şirkette 1 yıl süreyle haksız rekabet yaratacak çalışmalarda bulunulmaması" şeklindeki rekabet yasağına ilişkin sınırlamanın çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olduğu-
Yalnızca nişanın bozulmasının yarattığı elem ve menfaat ihlalinin manevi tazminata esas alınamayacağı- Davalı tarafın, nişanlılık süresinde bir başka kimse ile ilgilenmesi ve nişanlısına hakaret,tehdit içeren sözler sarfetmesi halinde manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği- Manevi tazminatın hiçbir koşulda hakkaniyete aykırı veyahut ceza niteliğine bürünür bir hal alamayacağı-
Birlikte görülen mal rejimi ile boşanma davasında her iki davanın da feragat nedeniyle reddine karar verilerek kesinleşmesinden sonra buradaki feragat beyanının, daha sonra açılan eldeki mal rejimi davasında dikkate alınıp alınamayacağı- TMK. mad. 225/2 uyarınca, eşler arasındaki mal rejiminin, kabulle sonuçlanan boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiş olduğu ve dolayısıyla daha önce yapılan beyanın, doğmamış haktan feragatin hukuki sonuç doğurmayacağına ilişkin kural gereğince, eldeki davaya bir etkisinin bulunmadığı- Davacının boşanma ile birlikte açtığı mal rejimine ilişkin davanın yargılaması sırasında mahkemeye sunduğu dilekçede yer alan beyanlarının mahkeme içi ikrar niteliği taşımadığı, davacının eşi ile tekrar birlikte yaşamaya başlaması nedeniyle evlilik birliğinin yürütülmesini sağlamak amacıyla davasından vazgeçtiği, davacının bu davranışının genel hayat tecrübelerine uygun olduğu, bu nedenle de bu beyanın klasik anlamda ikrar niteliği taşımayıp, feragat beyanının gerekçesine ilişkin açıklamalar niteliğinde olduğu- Mahkemece feragatin kesin hükmün sonuçlarını doğurduğu, davacının bu mallarda hak sahibi olmadığını beyan ettiği ve haklarından vazgeçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- "Davacının vermiş olduğu dilekçe içeriğinin, doğmamış haktan feragat niteliğinde olmadığı, davacının yaklaşık üç yıl önce mahkemeye sunduğu dilekçede, bu davanın konusu olan para ve mallarda kendi hakkının olmadığının imzalı dilekçe ile bildirilmesinin mahkeme içi ikrar niteliğinde olup, kesin delil teşkil ettiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Eldeki uyuşmazlığın 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK) hükümlerine göre mali ve manevi hakların kullanılmasından kaynaklanmayıp, marka başvurusunun reddine ilişkin TPE YİDK kararının iptali istemine ilişkin olmasına, dava dışı kişi ile davalı şirket arasında imzalanan protokol uyarınca dava dışı kişinin anılan markayı tescil ettiremeyeceğine ilişkin dava dosyasının dava dışı kişinin haklarını devrettiği,(aynı zamanda şirket müdürü olduğu) davacı şirket yönünden de eldeki dava bakımından güçlü delil teşkil edeceği ve aksinin aynı güçteki delil ile ispatının gerekeceği-
Bir dava için birden fazla yetkili mahkeme (genel ve özel) varsa davacının bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahip olduğu; davacının davayı bu mahkemelerden hiç birinde açmayıp yetkisiz bir mahkemede açması durumunda ise yetkili mahkemeyi seçme hakkının davalıya geçeceği-