Mahkemece, toplanan delilere ve bilirkişi raporuna göre, takibe konu faturanın tarafların usulüne uygun tutulan ve kesin delil niteliğinde olan defterlerinde kayıtlı olduğu, sözleşme gereğince davacının davalıya hizmet verdiği ve karşılığını talep etmeye hakkı olduğu, faturaya süresi içerisinde itiraz edilmediği, davalının eylemli olarak sözleşmeyi kabul ettiği, sözleşmeye göre mahkemenin ve icra dairesinin yetkili olduğu gerekçesiyle, davalının yetki itirazının reddine, asıl alacak üzerinden itirazın iptali ile takibin devamına, takipten sonra değişen oranlarda reeskont faizi uygulanmasına, davalının %40 tazminattan sorumluluğuna karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Asıl borçlu davalı şirketin iflas ettiği anlaşılmaktadır. İİK.’nun 194/1. maddesi uyarınca ‘’acele haller müstesna olmak üzere müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları durur ve ancak alacaklıların ikinci toplantısından 10 gün sonra devam olunabilir’’, Mahkemece iflas eden asıl borçlu yönünden anılan yasa hükmü uyarınca işlem yapılmak üzere mahkeme hükmünün bozulması gerekmiştir-
Dava, davalı yanca müşteri çeki ile ödenen mal bedelinin çekin kaybolması nedeniyle davacının temel ilişkiye dayalı olarak alacağın tahsili için girişilen icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Bu durumda öncelikle çekle yapılan ödemede çekin zayi halinde hangi koşullar ile temel ilişkiye dayalı alacağın talep edilebileceğinin incelenmesi gerekeceği-
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; kararın dayandığı delilere gerektirici sebeplere ve özellikle sözleşmede kefil için ayrı bir sorumluluk miktarı(kefalet limiti) gösterilmemiş ise de, kredi limitinin kefalet limiti olarak kabulünde, İİK’ nun 45. maddesindeki düzenlemenin kredi borcunun teminatı için ipotek veren kefil için uygulanamayacağının kabulünde ve kefilin takipten önce temerrüde düşürülmediği gözetilerek, takip tarihinden itibaren işleyecek faiz ile sorumlu tutulmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Davalı taraf, taraflar arasındaki akdi ilişkiyi kabul etmiştir. Bu durumda, ihtilafın para borcunu içerdiği ve BK.’ nun 89/1 ve HMK’ nun 10. maddesi hükmü gereğince alacaklı davacının ikametgâhı icra dairesi ve mahkemelerinin de yetkili olduğu gözden kaçırılarak yazılı gerekçeyle yetkisizlik kararı verilmesinin, hükmün bozulmasını gerektireceği-
Kararın tavzihi, hükmün icrasına kadar istenebilir. Kesinleşmenin gerçekleşmiş olması tavzihe engel oluşturmaz. Bu nedenle vekâlet ücretinin yazımında yapılmış olan maddi hatanın, kesinleşmeden sonra da tavzih yoluyla düzeltilecebileceği-
Uyuşmazlık, kira bedelinin uyarlanması davası sonunda verilen mahkeme kararına dayanılarak eksik yatırılmış olan kira bedeline ilişkindir. 12.11.1979 gün, 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca kira tespitine ilişkin mahkeme kararı kesinleşmedikçe, önceki kira bedelinin yürürlükte olduğu düşünülmeden, mahkemece yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasını gerektireceği-
Taraflar arasında vade farkı talep edilebilmesi, yanlar arasında “vade farkı alınacağına” ilişkin bir sözleşme bulunması ya da vade farkı uygulanması yönünde teamül olması koşuluna bağlıdır. Alacaklı yanca tek yanlı olarak düzenlenen faturalarda bulunan vade farkı alınacağına ilişkin kayıtlar sözleşme niteliğinde değildir. Mahkemece bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Hükmedilen meblağ içinde fatura bedelinin yanı sıra, gecikme zammı da bulunmaktadır. Gecikme zammı faiz niteliğinde olup, gecikme zammına takip tarihinden itibaren faiz yürütülecek şekilde hüküm kurulmasının, BK.’ nun 121/son maddesine aykırı olup, hükmün bu nedenle bozulması gerekeceği-
Banka kredi sözleşmesinden doğan alacak likit nitelikte olduğundan, davacı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekeceği-