Ticaret şirketlerinin, doğrudan ticari amaçla ya da işletmenin iç ihtiyaçlarını karşılama amacıyla olup olmadığına bakılmaksızın bütün hukuki ilişkileri ticari faaliyet kapsamında olup, özel hayatlarına ilişkin bir işlemin söz konusu olmayacağı, bu nedenle, tüketiciler için düzenlenen yasa hükümleri kapsamına alınmalarının olanaklı olmayacağı-
Davalı borçlu, aleyhindeki icra takibinde hem borca hem de icra dairesinin yetkisine itiraz etmiştir. Bu durumda mahkemece İİK.’ nun 50. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenip, takibin yetkili icra dairesinde yapıldığı sonucuna varılırsa davanın esastan incelenmesi, icra dairesinin yetkisiz olduğu anlaşılırsa davanın bu nedenle reddi gerekirken bu yönün gözetilmemiş olması hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davalı akdi ilişkiyi inkâr etmiştir. Bu durumda davacının iddiasını kesin delillerle kanıtlaması gerekir. Fatura düzenlenmesi tek başına akdi ilişkiyi kanıtlamaya yetmez. Ancak davacı delil olarak konaklama belgelerini de ibraz etmiştir. Mahkemece bu konaklama belgeleri altında imzası bulunan rehberlerin dinlenilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, bu yönler gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Senedin ihdas nedenini talil ettiği için ispat külfeti kendisine düşen davalı cevap dilekçesinde “her türlü yasal delil” demek suretiyle yemin deliline de dayandığından, mahkemece yemin hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu yön göz ardı edilerek oluşturan kararın hükmün bozulmasına neden olacağı-
Taraflar tacir olduğundan 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3/e maddesinde tanımlanan tüketici kapsamında kabul edilemez. Bu durumda davaya genel mahkemelerde bakılması gerekirken, görev yönü düşünülmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Yetkili icra dairesinde gönderilen ödeme emrine itiraz vaki olmadan açılmış olan davanın, açıldığı tarih itibarıyla koşullarının gerçekleşmemiş olduğu dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Çoklu yapılarda ortak yönetim kararlarının bağlayıcılığı tartışmasızdır. Ancak yönetim planında ön görülen ödemenin gecikme (temerrüt) faizi olması yanında, cezai şart olarak kararlaştırıldığı kabul edilmeli, BK. nun m.161 hükümlerinin uygulanması lüzumu üzerinde durulmalıdır. BK. nun 161. maddesi gereğince âkitler cezanın miktarını tayinde serbest iseler de son fıkra gereğince ‘’Hâkim, fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir.’’ Ülkede seyreden enflasyon, faiz oranları ve günün şartları dikkate alınarak, makul bir miktar üzerinden cezai şarta hükmedilmesi gerekeceği-
İİK.’ nun 193. maddesi hükmüne göre haciz yoluyla yapılan takipler iflasın açılmasıyla durur, iflas kararının kesinleşmesiyle de düşer. Somut olayda davalının yargılama sırasında iflasına karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu durumda yukarda açıklanan yasa hükmü gereğince itirazın iptali davasının dayanağı haciz yoluyla yapılan ilamsız takipte düşmüştür. İcar inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için ortada geçerli bir takibin bulunması gerekir. Davaya konu takip düştüğünden ortada geçerli bir takipten söz edilemez. Mahkemece davacı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilmemesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Taraflar arasındaki uyuşmazlık icra takibine konu çeklerin teminat çeki olup olmadığı, teminat amacıyla verilip verilmedikleri noktasında toplanmaktadır. Çek bir ödeme vasıtası olup, kural olarak bir borcun tediyesi amacıyla verildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda mahkemece “çeklerin teminat amacıyla verilen çekler olduğu yolundaki savunmanın davalı tarafça yazılı delille kanıtlanması gerektiği gözetilmeden yazılı gerekçe ile hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-