Dosya kapsamına göre davalı hakkında davacı aleyhine girişilen icra takibine dayanak yapılan sözleşmenin sahte olduğu gerekçesiyle’’özel belgede sahtecilik’’ suçundan açılmış kamu davası bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalının takipten haberdar olup olmadığı ve kötü niyetli olup olmadığı anılan ceza davasının sonucunda ortaya çıkacağından ve orada belirlenen maddi vakıalar hukuk hâkimini bağlayacağından ceza davasının sonucu beklenip varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Hükmün kesinleşmesinden önceki herhangi bir aşamada davadan feragat edilebileceği, Hukuk Genel Kurulu kararına karşı süresi içerisinde davalı vekilince karar düzeltme isteminde bulunulmuş olmakla, ortada usul hukuku çerçevesinde kesinleşmiş bir karar mevcut olmadığı, bu aşamada davadan feragatin mümkün olduğu ve Yerel Mahkemece bu feragat beyanı çerçevesinde işlem yapılacağı, böyle bir durumda, davalı vekilinin karar düzeltme isteminin Hukuk Genel Kurulu’nca incelenemeyeceği-
İcra takibinde alacak ödendikten sonra ödenen bu alacağa itiraz edilmiş olması nedeniyle dava açılarak icra inkâr tazminatına hükmedilmesi istenemeyeceği gözetilmeden, davalı aleyhine icra inkâr tazminatına karar verilmesi doğru olmadığı gibi, alacak icra takibinden sonra haricen ödenmiş ise de, borçlunun itirazı ile takip durduğu gözetilerek icra vekâlet ücreti ve icra masrafları yönünden alacaklının itirazın iptalini talep etmekte hukuki yararı olduğu gözetilerek, bu yöndeki istemin kabulü gerekirken reddine karar verilmiş olmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Hüküm altına alınan alacak, alım-satım akdinden kaynaklanmakta olup, likit nitelikte olduğundan, İİK. nun 67/2 maddesi uyarınca davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekeceği-
Taraflar arasındaki sözleşmede temerrüt faiz oranı yönünden ‘’değişen oranlar’’ biçiminde bir düzenleme bulunmamasına rağmen, mahkemece belirlenen temerrüt faiz oranının değişen oranlar üzerinden hükme bağlanmasının doğru olmayacağı-
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davalı yanın akdi ilişkiyi kabul etmediği, davacının kapanış tasdiki bulunmayan ticari defterinde faturaların kaydı bulunmakla birlikte, faturaların tebliği ve malların teslimine ilişkin belge sunulmadığı, davacının ıslah ile davasını alacak davasına dönüştürdükten sonra tüm delillerden vazgeçerek münhasıran TTK. nun 83/2 maddesi uyarınca davalı defterine dayandığı buna göre, çıkartılan ihtaratlı davetiye tebliğine rağmen davalının defter sunmadığı, davacı şirket temsilcisinin yasada öngörülen tamamlayıcı defter yemini eda etmesi karşısında, “alacak davasının kabulü”ne karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Dava konusu alacak, sözleşmeye dayalı faturaya dayalı alacak olduğundan, likit olduğu gözetilerek, İİK. nun 67/2. maddesi uyarınca, davacı lehine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekeceği-
Dava dışı şahısların keşideci olduğu senet icra takibine rağmen tahsil edilemeyince, alacaklı tarafından icra takibinden vazgeçilmiştir. Bu feragat alacağın özünden değil; sadece takip hukuku anlamında alacağın tahsilinden feragattir. Takip hukuku anlamında alacağın tahsilinden feragatın, alacağın özünden vazgeçmek olarak kabul edilemeyeceği-
Davalı, dava konusu faturalarda yazılı malın kendisine teslim edilmediğini ve irsaliyelerdeki imzanın da kendisine ait olmadığını savunarak, ticari alım satımı inkâr etmiştir. Bu durumda davacının, satıma konu malı davalıya teslim ettiğini kanıtlaması gerekir. Davacı irsaliyelerle malı teslim ettiğini öne sürdüğüne göre, irsaliyelerdeki imzaların davalıya ya da yetkili elamanına ait olup olmadığı ve dolayısıyla malın teslim edilip edilmediği üzerinde durulup, bu konuda taraf delilleri de toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar oluşturulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
“Kararlaştırılan cezai şart; borçlunun ekonomik yönden mahvına sebep olabilecek seviyede ise, hâkimin ancak bu halde sözleşmeye müdahale edebileceği” Yargıtay içtihatları ile benimsenmiştir. Hal böyle olunca mahkemece, bu yönler üzerinde durulmadan yazılı gerekçe ile hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-