Davalı borçlu, icra takibine hem borç, hem de icra dairesinin yetkisi yönünden itiraz etmiştir. İİK.’ nun 50. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itiraz incelenip, sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, itirazın iptali davasının koşullarından olan bu yön üzerinde durulmadan işin esasına girilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bozulmasını gerektireceği-
İtirazın iptali davasında yetkili icra müdürlüğünde yapılmış bir takip bulunmadığından, davanın ön şart yokluğundan reddi halinde, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT. gereğince davalı yararına vekâlet ücreti takdiri gerekeceği-
Aleyhine girişilen icra takibine “alacaklı ile hiçbir şekilde alacak, borç ilişkisi olmadığı” şeklinde itirazda bulunan davalı, davaya karşı cevap vermemek ve yargıya katılmamak suretiyle iddiayı inkâr etmiştir. Bu durumda ispat külfeti kendisinde olan davacının, davalıya mal satıp, teslim ettiğini yazılı delille kanıtlaması gerekir. Mahkemece ispat külfetinin tayininde yanılgıya düşülerek yazılı gerekçeyle hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
TTK. hükümlerine göre zamanaşımına uğramış bir bonoda yazılı olan alacağın, temel ilişkiye dayalı olarak genel hükümlere göre istenebileceği; bu davada borç sebebinin kanıtlanması için tanık dinletilebileceği-
Taraflar tacir olup 4822 sayılı Yasayla değişik 4077 sayılı Yasanın 3/e maddesinde tanımlanan “tüketici” kapsamına girmediğinden olayda genel mahkemelerin görevli olduğu düşünülmeden, davaya tüketici mahkemesi sıfatı ile bakılıp sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırı olduğundan, bu durumun verilen hükmün bozulmasına neden olacağı-
Mahkemece; “davalının, keşideci olduğu çekin bedelini bankaya ya da çekin yetkili hamiline ödemek zorunda olduğu, ilk cirantaya yaptığı ödemenin davalıyı borçtan kurtaramayacağı ve iyi niyetli yetkili hamile karşı ileri süremeyeceği” belirtilerek “davanın kabulüne”, itirazın iptaline, takibin devamına, alacağın %40’ından az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
İpoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan icra takibinde asıl borçlu ile ipotek veren üçüncü kişinin mecburi takip arkadaşlıkları bulunduğundan, icra takibinin her ikisine karşı yöneltilmesi zorunludur. Somut olayda davacı alacaklı tarafından başlatılan icra takibinde asıl borçlu gösterilmediğinden yukarıda açıklanan kural gereğince takip şartı oluşmadığından davanın reddi gerekeceği-
İtirazın iptali davalarında borçlunun, kendisine gönderilen ödeme emrine usulüne uygun biçimde itiraz etmiş olması gerekir. Somut olayda borçlu, itirazını yasal süre geçtikten sonra yapmış olduğundan, takip kesinleşmiştir. Bu durumda mahkemece “davanın hukuki yarar yokluğundan reddine” karar verilmek gerekirken, esasa girilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağı-
Yalnız gerçek ve tüzel kişiler, hakların ve borçların sahibi olabilir, bu nedenle hakların korunması için dava açabilir ve borçlarından dolayı da kendilerine karşı dava açılabilir. Somut olayda davalı dava dilekçesinde davalı olarak Defli Oteli göstermiştir. “Defli Otel” işletme unvanı olup, bir dava ve icra takibinde ancak tüzel veya gerçek kişiler muhatap tutulabilir. Mahkemece taraf ehliyeti bulunmayan “Defli Otel” aleyhinde açılan davanın, davalının taraf ehliyeti bulunmadığı düşünülerek reddi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın kabulünü hükmün bozulmasına neden olacağı-
Taraflar arasındaki birliktelik, yasal nikâh yaptırmadan bir arada yaşamak niteliğinde olduğundan, uyuşmazlığın nişanlanmaya ilişkin düzenlemelere göre değil, Borçlar Yasası’nın genel hükümlerine göre çözümlenmesi gerekeceği, çünkü Borçlar Yasasından doğan uyuşmazlıklar, Medeni Yasanın “İkinci Kitabı” içerisinde yer almadığından, davanın görüm ve çözüm yerinin aile mahkemeleri değil, genel hukuk mahkemeler olacağı ve görev konusu kamu düzeni ile ilişkili olup yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekeceği-