Akdi ilişkinin varlığı davalı yanca kabul edilip, malların teslim edilmediği ileri sürülmekle, HUMK. nun 10. maddesi uyarınca takibin alacaklı ikametgâhının bulunduğu yer icra dairesinde yapılabileceği-
Davalı yan, gerek icra takibine vaki itirazında, gerekse de davaya cevap dilekçesinde “mal alımı karşılığında doğan tutarın davacı firma hesabına havale edildiğini” ileri sürmüş, nitekim davalı defter kayıtları üzerinde yapılan incelemede takip tarihinden sonra davadan önce bu tutarın davalı şirketçe ödendiği tespit edilmiştir. Bu durumda bu ödeme göz önüne alınarak karar vermek gerekirken, “davanın kabulüne” karar verilmesinin bozmayı gerektireceği-
Davacının alacağı likit ve davalı itirazında haksız çıktığına göre, haksız çıkılan miktar üzerinden, davalının inkâr tazminatına mahkûm edilmesi gerekeceği-
Mahkemece İİK. nun 40/2 maddesi gereğince davacının fazla ödeme yaptığı icra dairesinden icranın eski hale iadesini talep hakkı olduğundan, “dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı” gerekçesi ile davayı reddetmesinde yasaya aykırı yön bulunmadığı-
Karara dayanak yapılan bilirkişi raporuna yönelik davacı itirazları dikkate alınıp, yeni bir bilirkişi veya bilirkişi kurulundan rapor alınmadan oluşturulan kararın bozulması gerekeceği-
Dava, araç kiralanmasından kaynaklanan alacağın tahsili için girişilen takibe vaki itirazın iptali isteminden kaynaklanmakta olup, davacının hangi dönem için takip yaptığı ve takip öncesi ödenen miktarın talepte düşülüp düşülmediğinin belli olmaması karşısında, mahkemenin bu hususları alacaklıya açıklattırarak karar oluşturması gerekirken, bu hususlar araştırılmaksızın “davanın kabulüne” karar vermesi bozma gerektireceği-
Kötü niyet tazminatına hükmedebilmek için icra takibinde haksız olmanın yeterli olmayıp, ayrıca kötüniyetli takip yapıldığının da kanıtlanması gerekeceği-
Çek asıllarının bankaya bırakılarak kısmi ödemenin talep edilmesi halinde, bankanın ödeme yükümlülüğü bulunduğu-
HUMK. nun 388 maddesi gereği hükmün infazda tereddüt yaratmayacak bir biçimde açık şekilde kurulması gerekir. Yerel mahkeme hükmünde asıl alacak ve faizden oluşan toplam miktara hükmedilmiş ise de, hüküm fıkrasında hükmedilen miktarın ne kadarının asıl alacak ne kadarının faiz olduğu açıklanmamıştır. Hükmün devamında ise; “asıl alacağa takipten itibaren faiz yürütülmesi” biçiminde hüküm kurulmuştur. Takipteki asıl alacak miktarı ile yerel mahkemenin gerekçesinde ve hükme dayanak yapılan bilirkişi raporundaki asıl alacak miktarı farklı olduğundan, hükümde bu yönlerin açıkça gösterilmesi gerekip, mahkemece bu yönler gözetilmeden hüküm kurulmasının bozmayı gerektireceği-