Dava genel kredi sözleşmesinden doğan alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, 492 sayılı Kanun uyarınca nispi karar ve ilam harcına tabidir. Bir başka deyişle; davacı banka, Bankalar Kanunu’nun harçtan istisna tutulan bankalar kapsamında olmadığından, dava açarken nispi harç yatırılması gerekir. Bu durumda mahkemece öncelikle davacıya harç ikmallerini tamamlaması için süre verilmesi ve harç tamamlandıktan sonra işin esasının incelenmesi gerekirken, harç alınmadan işin esasına girilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Takip konusu edilen ilam bölümünün Yargıtayca onanması üzerine verilen tehiri icra kararı kendiliğinden kalkmış olacağından, dosya alacağı niteliğini alan teminat mektubunun tahsil edilebilir hale gelmiş olacağı ve bu nedenle dosya alacağı üzerine haciz koyan alacaklının "teminat mektubunun nakde çevrilmesi" talebinin yerinde olduğu-
Alacak likit olmakla davacı lehine takip konusu miktarın tamamı üzerinden %40 tazminata hükmedilmesi gerekirken, asıl alacak üzerinden hükmedilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağı-
Davalı hakkında dava konusu senetle ilgili olarak “açığa atılı imzanın kötüye kullanılması” suçundan dava açıldığı ve ceza davasının halen derdest olduğu dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. BK. nun 53 maddesi uyarınca maddi vakıayı saptayan ceza mahkemesi kararlarının hukuk hâkimini bağlayacağı gözetilerek, anılan ceza davasının sonucu beklenilerek, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Alacaklının (7) gün içinde icra mahkemesinde itirazın kaldırılmasını istememesi ve mahkemede itirazın iptali davası da açmaması halinde ihtiyati haczin hükümsüz kalacağı-
3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu'nun 23/1 maddesi uyarınca “kiralayan finansal kiralama bedelini ödemede temerrüde düşen kiracıya verdiği 30 günlük süre içinde de ödememesi halinde sözleşmeyi feshedebilir. Ancak, sözleşmede süre sonunda mülkiyetin kiracıya geçeceği kararlaştırılmış ise bu süre 60 günden az olamaz.” hükmü emredici nitelikte olduğundan, yasada belirtilen sürelerin sözleşme ile kısaltılamayacağı-
Direnme kararının verildiği 17.01.2011 tarihinde, temyiz (kesinlik) sınırı 1.540,00 TL olmakla; 924.83 TL açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yoluna gidilmesinin, miktar itibariyle mümkün olmadığı-
İtirazın iptali davasında, yargılama sırasında davalının dava dışı borçlu ile anlaşmış ve davasından da vazgeçmişse de davacı avukatın yasal vekalet ücretine hak kazandığının kabulü gerekeceği-
Mahkemenin ilk kararında, taraflar arasındaki ilişkinin hizmet sözleşmesi niteliğinde olmayıp, avukatlık ücret sözleşmesi olduğu kabul edildiği halde; Özel Dairenin ilk bozma kararında bu ilişki “hizmet sözleşmesi” olarak nitelendirilmiş; mahkemenin görevi de buna göre tayin edilmiş ve mahkemece de bozma ilamına uyulmak sureti ile bu nitelendirme kabul edilerek, işin esası yönünden karar verilmiştir. Özel Dairenin taraflar arasındaki ilişkiyi hizmet sözleşmesi olduğuna ilişkin tespiti, hem Özel Daireyi hem de bu hükme uyan mahkemeyi bağlayıcı niteliktedir. Diğer taraftan, mahkemece uyma kararı verilmek sureti ile Yargıtay’ın bozma kararı lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hakkın doğacağı ve artık bu hakka herkesin olduğu gibi Yargıtay Dairesinin de uyması gerekeceği-
Davacı tarafından sunulan akaryakıt teslim fişlerinde satılan akaryakıtın teslim edildiği firma olarak davalının gösterildiği yazılıp, telsim alan şahsın ve araç plakasının yazıldığı görülmekle, her ne kadar davalı akaryakıtı kendileri değil acentelerinin aldığını ileri sürmüşse de, TTK.nun 119. maddesi gereğince “..acente müvekkili aleyhine dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatta dava açılabileceğinden’’, üzerinde davalı şirket logosu bulunan araçların anılan firmaya olan bağlantısına güvenilerek akaryakıt verildiği iddiasının bulunması, delil olarak sunulan satış fişinde firma olarak davalının gösterilmesi ve anılan yasa maddesi gereği gözetildiğinde davalı şirkete husumet yöneltilmesinde isabetsizlik bulunmadığı-