Mahkemece yapılan yargılama sonunda; “icra takibine konu alacağın kredi sözleşmesinden kaynaklandığı, davalıların kefil olduğu sözleşme nedeniyle çekilen kredinin ödendiği, sonraki kredi sözleşmesinde davalıların kefil olmadıkları, dava dışı asıl borçlunun kullandığı kredi hesabının TTK. anlamında cari hesap olarak kabulünün mümkün olmadığı, müşterinin verilen limit dahilinde kredi kullandığı, bu tip hesapta kredi müşterisinin alacaklı durumda olmasının mümkün olmadığı, TTK anlamında cari hesabın unsuru olarak karşılıklılık unsurunun bulunmadığı, dolayısıyla ortada cari hesap şeklinde yürüyen bir borç ilişkisi bulunmadığından, kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle davalıların kefil olduğu sözleşmenin sona erdiği, sözleşmede kefil olmayan davalıların bu sözleşme nedeniyle sorumluluğunun bulunmadığı” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığı-
Gecikme zammı, Elektrik Tarifeleri yönetmeliği ile davacıya tanınmış bir hak olup faiz niteliğinde değildir. Bu nedenle dava konusu asıl alacağın gecikme zammı ve buna ilişkin KDV’ ni de içerir şekilde hesaplanması gerekirken hatalı gerekçe ile yalnızca asıl alacağa hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olacağından, bu durumun hükmün bozulmasına neden olacağı-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-
Dava konusu icra takip dosyasında davalı-borçlunun ödeme emrine itiraz dilekçesinin yasal süresinde ibraz edildiği, gerekçeli kararda belirtilen davalı-alacaklı vekilinin ise icra müdürlüğüne diğer borçlu yönünden işlem yapmak üzere 01.12.2009 tarihinde geldiği, bununla birlikte takip dosyasında İİK.’ nun 67/1 maddesinde davacı-alacaklıya borçlu itirazının tebliğ edildiğine dair bir belge bulunamadığı görülmüştür. İİK.’ nun 67/1 maddesinde, “takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.” denilmektedir. O halde, anılan yasa maddesinde, açıkça “itirazın tebliği” aranmakta olup, icra takip dosyasında da alacaklı vekiline itirazın tebliğ edildiğine dair bir belge bulunmadığı anlaşıldığından, yazılı şekilde “davanın reddine” karar verilmesinin bozma gerektireceği-
Dava, İİK’ nun 67. maddesi uyarınca; davacı bankanın yetkili hamili, davalının keşideci olduğu çeke dayalı ilamsız icra takibine yapılan “itirazın iptali” istemine ilişkindir. Davacı bankanın dava konusu çeki ciro yolu ile dava dışı şirkete verdiği kredinin teminatı olarak devraldığı ihtilafsızdır. Mahkemece, davacı bankanın taraf olmadığı, davalı tarafın açmış olduğu menfi tespit davasının kabul edildiğinden hareketle “davalının sebepsiz zenginleşmediğini ispat ettiği” gerekçesiyle “davanın reddine” karar verilmesi doğru görülmemiştir. Somut olayda, davacı bankanın dava dışı kredi borçlusu şirketten alacaklı olup olmadığı, alacaklı ise alacak miktarı araştırılıp belirlendikten sonra, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesi bozma gerektireceği-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davası-
Hem icra dairesinin hem de mahkemenin yetkisine itiraz durumunda, dava şartı olduğundan, öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenmesi gerekeceği-
Para borçları ifa zamanında alacaklının ikametgâhının bulunduğu yerde ödenir. Dava konusunun bir miktar paranın tahsiline yönelik olması nazara alınarak, BK.73 maddesi gereği alacaklının ikametgâhı mahkemesinin yetkili olduğu gözetilmeksizin, yanılgılı gerekçelerle “yetkisizlik kararı” verilmesinin bozmayı gerektireceği-
Davacı birleşen dosya davalısı icra takibinde hem borca hem de icra dairesinin yetkisine itiraz etmiştir. Bu durumda mahkemece İİK.’ nun 50. maddesi uyarınca öncelikle icra dairesinin yetkisine yönelik itirazın incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-