7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 12. maddesine göre, 'hükmi şahıslara tebligat selahiyetli mümessillerine, bunlar birden fazla ise yalnız birine yapılır.' ve aynı Kanun’un 13. maddesine göre de, 'tebliğ yapılacak bu kişiler, herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde, tebliğ orada hazır bulunan memur ve müstahdemlerinden birine yapılır' ve tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 21. maddesinde de, 'tüzel kişi adına, tebligatı kabul edecek kişi herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde bulunmadığı veya o sırada evrakı bizzat alamayacak durumda olduğu takdirde tebliğin, orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde vazife itibariyle tüzel kişinin yetkilisinden sonra gelen kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu kabil işlerle vazifelendirilmiş biri olması lazım geldiği, bunların da bulunmadığı tebliğ mazbatasında tespit edilmek şartıyla, o yerdeki diğer memur veya müstahdemlerinden birine yapılacağı'nın hüküm altına alınmış olduğu-
15. HD. 18.01.2021 T. E: 2020/1298, K: 58-
Ek sözleşme, harici olarak imzalandığı gibi, asıl sözleşmeye göre arsa sahipleri aleyhine "ağırlaştırıcı hükümler" içerdiğinden, anılan protokolün geçerli olduğunun kabulünün mümkün olmadığı- Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, inşaatın ortak alanlarında ve yüklenicinin kendi bağımsız bölümlerine de yaptığı imalatlar hariç, sadece arsa sahiplerinin bölümlerine yapılan fazladan imalatların tespit edilmesi ve hüküm altına alınması gerektiği- Davacı yüklenici şirket vekili, fazladan yapılan imalatlar nedeniyle, ıslah işlemi yapmış olup, davalılar vekilleri , ıslaha karşı süresinde zamanaşımı definde bulunduklarından davalıların zamanaşımı itirazının değerlendirilmesi ve fazladan imalatlar için yapılan ıslah işlemi hakkında buna göre bir karar verilmesi gerektiği-
FSEK mad. 52 uyarınca, mali hakların devri sözleşmesinin ve buna ilişkin tasarrufların yazılı yapılması, sözleşmenin geçerlilik şartı olarak belirtildiği, daha sonra yapılan adi yazılı protokol ile noterde yapılan ilk sözleşmenin değiştirilmesinin imkan dahilinde olduğu, bu halde yerel mahkemenin ikinci sözleşmenin resmi şekilde yapılmamış olması nedeniyle geçersiz olduğuna gerekçesinin yerinde olmadığı-
TMK'nın 706, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan BK'nın 213, Tapu Kanunu'nun 26 ve Noterlik Kanunu'nun 60. maddeleri uyarınca taşınmaz devri yükümlülüğü getiren sözleşmelerin resmi şekilde yapılması gerekeceği-
Taraflar arasında düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmesi noterde resmi şekilde düzenlendiğinden geçerli ve iki taraf için de borç doğurmakta olup, (6098 s TBK. mad. 27 ve 112) sözleşmeden doğan yükümlülükleri yerine getirmemeleri sebebiyle davacının bundan doğacak müspet (gerçek) zararını gidermeleri gerektiği sonucu ortaya çıkmakta ise de, tanık beyanları, satış vaadi ve taksim sözleşmelerine konu muris  adına kayıtlı taşınmazda, tarafların da içinde yer aldığı mirasçılar adına yapılan miras payları oranında intikalden sonra taksim sözleşmesine uygun şekilde mirasçılardan ...’in paylarını üç kardeşine, annenin de miras payını üç çocuğuna devretmeleri, sonrasında davacının da kendi payını önce kısmen sonra tamamen dava dışı gerçek kişilere satması, tapudaki tedavüllerin miras taksim sözleşmesine uygun olarak yerine getirilmesi karşısında, tüm mirasçıların katılımı ile yapılan tarihsiz miras taksim sözleşmesinin davada dayanılan satış vaadi sözleşmesinden sonra düzenlendiğinin, bu durumda da satış vaadi sözleşmesi ile taraflara yüklenen yükümlülüklerin, daha sonra tüm mirasçıların katılımı ve özgür iradeleri ile düzenlendiği anlaşılan ve tapuda da devirlere konu edilen miras taksim sözleşmesi ile ortadan kalktığının, tarafların miras taksim sözleşmesi ile satış vaadi sözleşmesinden caydıklarının (vazgeçtiklerinin) ve satış vaadi sözleşmesinin bozulduğunun kabulü gerektiği, artık tarafların ortak ve özgür iradeleri ile düzenlenen miras taksim sözleşmesi sebebiyle satış vaadi sözleşmesinden sonra davalıların kusuru olmaksızın ortaya çıkan imkansızlık nedeniyle davalılar borçlarından kurtulduklarından, davacı tarafın caydığı (vazgeçtiği) satış vaadi sözleşmesine dayanarak gerek mülkiyet gerek tazminat isteme hakkının da ortadan kalkmış olduğu ve bu sebeple davacı taraf lehine hüküm kurulma imkanının da kalmadığı-
Ek sözleşmede yapılacağı belirtilen işlerin önemli ölçüde ifa edildiği ve yüklenici tarafından arsa sabihine ödenmesi gereken bedelin ödendiği, bu durumda tarafların karşılıklı duydukları güven sonucu ek sözleşmenin ifa edildiği ve YİBGK 30.09.1998 tarih, 1987/2 esas ve 1988/2 karar sayılı İçtihadi Birleştirme Kararında da ifade edildiği gibi artık ek sözleşmenin geçersizliğinin ileri sürülmesinin iyiniyetli kabul edilemeyeceği-
TBK. mad. 13 (BK. mad. 12) gereğince, kanunda öngörülen şekilde yapılması gereken bir sözleşmenin değiştirilmesinde de aynı şekle uyulması zorunlu olduğundan, noterde düzenleme şeklinde yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin de aynı şekilde tadil edilmesi gerektiği-
Düzenleme şeklinde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinde değişiklik yapan ek sözleşmenin şekil yönünden geçersiz olduğu, davacının, bu sözleşmeyle kararlaştırılan edimlerin kısmen yerine getirmesinin sözleşmeye geçerlilik kazandırmayacağından edimlerin düzenleme şeklinde yapılan sözleşmelere göre belirlenmesi gerektiği, yüklenicinin inşaatın % 82,46 kısmını tamamladığı ve bu miktarın işi kabule zorlayabilecek ve karşı taraftan edimini isteyebilecek seviyede olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve bu kararın onandığı-
Ek sözleşmenin, asıl sözleşmenin düzenleneceği şekle uygun biçimde yapılmadığından 818 sayılı BK'nın 12. maddesi uyarınca geçersiz olduğu-
  • 1
  • 2
  • kayıt gösteriliyor