TÜRK BORÇLAR KANUNU > - Genel Hükümler > - Borç İlişkisinin Kaynakları > - Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri > - A. Sorumluluk > - V. Sorumluluk sebeplerinin çokluğu > - 2. Müteselsil sorumluluk > Madde 62 - b. İç ilişkide
Davalılar/2. karşı davacılar ............. ile ....... Gıda Paz. San. ve Tic. A.Ş.'nin açmış olduğu karşı davada mahkemece sigorta şirketinden karşılanan zararın tenzil edildiği dolayısı ile sigorta şirketi tarafından karşılanmayan aşan zararın istenmiş olmasına, davalı/2. karşı davacı ...........'in davacı/karşı davalı taşınmaz malikinin kiracısı ve .......... Gıda Paz. San. ve Tic. A.Ş.'nin yönetim kurulu başkanı olmasına dava açmasında menfaati bulunmasına, davacı tarafın mahkeme tarafından verilen ilk kararı temyiz etmediği, bu bağlamda HMK 172/2-son cümlesi gereğince bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durumların ıslahla ortadan kaldırılamayacağı, bu nedenlerle bozma ilamından sonra davacı tarafın ıslah ile avans faizi isteyemeyeceği mahkeme gerekçesinin isabetli olduğu-
Müteselsil sorumluluk esaslarına göre; birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her birinin, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 141 ve 142 inci maddelerine (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 162 ve 163 üncü maddeleri) göre, borcun tamamından sorumlu olduğu, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 146 ıncı maddesi (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 167 inci madde) uyarınca, sorumluların iç ilişkide kusur oranına göre, birbirlerine rücu haklarının da mevcut olduğu, müteselsil sorumluluğun kanundan doğan bir sorumluluk türü olduğu, müteselsil sorumluluk ilkesi gereği zarar görenin zararın tamamını isterse sorumluların tamamından, isterse bir kısmından isteyebileceği-
Eldeki davanın davacı tarafından ödenen tazminatın rücuen tahsili istemiyle açılmış olması karşısında, bir iptal davası veya idari sözleşmeden kaynaklanan dava olmadığı ve “tam yargı davası” niteliği taşımadığında da kuşku bulunmadığı- Tam yargı davalarının; ancak, her hangi bir idari eylem ve işlemden dolayı kişisel hakkın doğrudan muhtel olması hâlinde ve o kişisel hakkın sahiplerince açılabileecği-Asıl davada istem konusu yapılan tazminat alacağı esasında idarenin hizmet kusurundan kaynaklasa bile bu borcun davalı idareye kamu borcu niteliği kazandırmayacağı- İdarenin, kendi kusur oranına isabet eden tazminat miktarının davacı tarafından ödenmiş olması nedeniyle üçüncü şahıs olarak borçlu durumunda olduğu- Asıl davada kendi kusur oranına karşılık gelen tazminat miktarından daha fazla ödeme yapmak suretiyle davacı ile davalı arasında konusu para borcu olan bir alacak-borç ilişkisi söz konusu olduğu, belirtilen hususlara göre; tam yargı davası niteliği taşımayan ve konusu bir kamu alacağı olmayan eldeki rücu davasının Borçlar Kanunu hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği-
Davacının, dava dışı zarar gören ile imzaladığı "Harici Sulh, İbra, Feragat Ve Alacak, Dava Ve Dava Haklarının Temliki Sözleşmesi”ne istinaden eldeki rücuen tazminat davasını açma hakkını kazanıp kazanmadığı- Davacı şirket, davalılar ile müteselsilen sorumlu olduğu zarar için ödeme yapıp hak sahibi olan kazada zarar görenin alacak hakkını ve dava haklarını temlik sözleşmesi ile de devraldıktan sonra, zarardan müteselsilen sorumlu olan davalılardan ödediği bedelin rücuen tahsilini istemekte olup temlik sözleşmesi yapıp bu kişinin kazadan doğan tüm alacak hakları ile açılmış ve açılacak davalardaki tüm talep haklarını devralmış olduğundan, eBK’nın 162. maddesi hükmüne aykırı bir durum olmadığı gibi davalılar ile birlikte üçüncü kişinin zararından müteselsilen sorumlu olduğu için bu kişiye ödeme yapan davacı şirketin ödeme yapmakla diğer müteselsil sorumlulara rücu başvurusunda bulunma hakkını da kazanmış olduğu- "Davanın tazminat ödemesi olarak 10.000TL’lik bölümün müteselsil sorumlulara rücu kapsamında incelenmesi gerektiği hâlde mahkemece davanın tümünün alacağın temliki hükümlerine dayandırılmış olmasının doğru olmadığı, temlikin konusunun daha önce dava edilmiş ve bu sözleşmedeki ödeme ile konusuz kalan davadaki talep haklarını içereceği, zarar görenin açtığı ve birleştirilerek görülen davalardaki toplam maddi ve manevi tazminat talebinin 4.060TL, yapılan ödeme miktarının ise 10.000TL olduğu, davacının geçerli bir alacağın temliki bulunmadığı için bu miktarı talep edemeyeceği gibi, bedelin müteselsil sorumluluk hükümleriyle de talep edebilmesinin mümkün olmadığı zira davacının tazminat miktarının altında olmak üzere 10.000TL ödemek suretiyle zarar görenden tüm zararları karşılayan ibraname almış olup bu ibraname ile müteselsil sorumlu olarak borçtan kurtulmasının sonuçlarından diğer müteselsil sorumlular da yararlanacağı, bu yararlanmanın sonucu olarak zarar görenin müteselsil sorumlu davalılardan talep edebileceği bir tazminat bulunmadığından temlik edilebilir bir alacağın varlığından da söz edilemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Davalılardan ikisi yönünden davanın kabulüne, diğer davalılar yönünden ise davanın reddine karar verilen sahte imza ve zimmete para geçirme suçuna ilişkin davada, haklarında davanın reddine karar verilen davalılar yönünden banka zararının tespiti ve sorumluluklarının belirlenmesi-
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 50. ve 51. maddelerinde düzenlenmiş bulunan teselsül kurallarının, birden çok kişinin birlikte bir zarara yol açması ve aynı zarardan dolayı sorumlu olmaları durumuna ilişkin olup zarara yol açanlar ile zarar gören arasındaki ilişkinin düzenlenmesine yönelik olduğu-Eldeki davanın, rücuen tazminat istemine ilişkin olup, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olduğu- Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulacağı- Diğer bir deyişle; olay nedeniyle dava dışı polis memuruna nakdi tazminat ödeyen davacı idare, kusuru oranında sorumlulara rücu edebileceği-Şu durumda, rücuda teselsül olmayacağından, davalıların olayın meydana gelmesinde eşit oranda kusurlu olduğu ve davaya konu tazminattan mütesaviyen sorumlu tutulması gerektiği nazara alınmaksızın mahkemece takdir edilen zararın tamamından müteselsilen sorumlu tutulması usul ve yasaya uygun düşmediği-
İş kazası sonucu rücuen tazminat istemine ilişkin davada; işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin sorumlu olacağı tutarın (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olması gerektiği, kanun koyucunun getirdiği "gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı" sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerektiği, bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygun olduğu-
Davacı, müteselsil sorumlu sıfatıyla üçüncü kişiye ödediği paranın haleflik esasınca rücuen tahsilini istediğine ve davalı önceki davada davalı sıfatıyla bulunmadığına göre iadenin kapsamı, kural olarak davacının mahkum olup ödediği para ile kendisi hakkında açılan davanın sonunda verilen hükmün kesinleşmesine kadar işleyecek faizi ve önceki davada hükmedilen avukatlık ücreti ile yargılama giderleri ve bir de davacı aleyhine ödetme kararı alan üçüncü kişinin hüküm kesinleşmeden önce alacağını tahsil için ilamı icraya koymuş olması halinde hükmün kesinleşmesine kadar yapılan icra giderleri ve avukatlık ücreti ile aynı güne kadar gerçekleşen faiz toplamından davalının payına düşen kısmıdır, kendi kusurlu davranışı ile icranın sürüp gitmesine yol açan davacının, bu ihmali nedeniyle artan icra giderlerinin ve hükmün kesinleşmesinden sonra geçen sürenin faizini isteyemeyeceği-