Sigortalılık başlangıç tarihininin tespiti istemli eldeki davada mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı-
İlk işe giriş tarihinde henüz 18 yaşını doldurmamış davacının sigorta başlangıç tarihi olarak 18 yaşını doldurduğu tarihin esas alınacağı- 18 yaşından önceki çalışma süreleri için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primlerinin ise prim ödeme gün sayılarının hesabına dâhil edileceği ve prim ödeme gün sayısına dâhil edilen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinin hem yaşlılık aylığı bağlanma koşullarında hem de yaşlılık aylığı hesaplamasında dikkate alınacağı anlaşıldığından davacının eldeki sigorta başlangıcının tespiti davasını açmakta hukukî, korunmaya değer ve güncel bir yararı bulunduğu-
Ülkemiz ile sosyal güvenlik sözleşmesi olmayan ülkelerde iş üstlenen işverenlerce yurt dışındaki iş yerlerinde çalıştırılmak üzere götürülen Türk işçilerinin 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı, bunlar hakkında kısa vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortası hükümlerinin uygulanacağı, bu sigortalıların uzun vadeli sigorta kollarına tabi olmak istemeleri halinde, 50 nci maddenin ikinci fıkrasındaki Türkiye'de yasal olarak ikamet etme şartı ile aynı fıkranın (a) bendinde belirtilen şartlar aranmaksızın haklarında isteğe bağlı sigorta hükümlerinin uygulanacağı, bu kapsamda, isteğe bağlı sigorta hükümlerinden yararlananlardan ayrıca genel sağlık sigortası priminin alınmayacağı, bu bent kapsamında yurt dışındaki iş yerlerinde çalışan sigortalıların, bu sürede ödedikleri isteğe bağlı sigorta primlerinin 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalılıktan sayılacağı-
İş kazası nedeniyle sürekli iş göremez duruma gelen sigortalıya bağlanan gelirler ve geçici iş görmezlik ödeneğinden oluşan sosyal sigorta yardımlarının, davalı işverenden rücuan tahsili istemi- Zararlandırıcı sigorta olayında işverenin hiç kusuru olmasa bile, şayet sigortalının işe girişi süresinde Kuruma bildirilmemişse, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarının tamamından sorumlu tutulması gerektiği- Davanın yasal dayanaklarından olan ve kusursuz sorumluluk halini düzenleyen 5510 sayılı Yasanın 23.madde şartlarının varlığı usulünce araştırılması gerektiği- Rücu alacağından sorumluluk belirlenirken, gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutarın hükme esas alınması gerektiği ve gerçek zarar hesabının, tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda yapılması, sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmişse bedensel zarar, ölüm halinde destekten yoksun kalma tazminatı hesabı dikkate alınması gerektiği- Uzman bilirkişi tarafından rapor düzenlenerek hak sahibi eşin ve çocuğun gerçek zararının hesaplanması, bu miktar gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile karşılaştırılıp düşük olan tutara hükmedilerek işverenin sorumluluğunun belirlenmesi gerektiği- Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumluluklarının olacağı ve kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmesi gerektiği- İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenden istenebilecek gerçek zarar aşılmamak üzere işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutarın, kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olması, “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması düzenlemesi karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerektiği- Bu yaklaşım ve uygulamanın, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygun olduğu-
Yapılacak iş, işyeri 01/08/1986 tarihinde kapsamdan çıktığından öncelikle işyerinin faal olup olmadığını belirlemek için vergi, oda, belediye işyerinin o dönemdeki elektrik, su aboneliği araştırılıp ortaya konmalıdır, Sosyal Güvenlik Kurumu, zabıta, maliye, meslek odası aracılığı ve muhtarlık marifetiyle davalı işyerine komşu işyerlerini tespit edip bu işyerlerinin davacının talep ettiği tarihte çalıştığı tespit edilen kayıtlı çalışanları, yoksa işyeri sahipleri araştırılıp tespit edilerek tanık olarak beyanlarına başvurmak ve sonucuna göre karar vermekten ibaret olduğu-
Davacı vekilinin kesin süreye rağmen yurt dışı çalışmalarını gösteren belgelerin tercümesini dosyaya sunmadığı gerekçesiyle bu konuya dair 06.01.2015 tarihli ara kararda "kesin sürenin sonuçları açıkça hatırlatılmadığından" bu nitelikteki ara kararın kesin sürenin sonuçlarını doğurması söz konusu olamayacağından bu gerekçesiyle davanın reddinin talep edildiği, davacının 6552 sayılı Yasa uyarınca Kuruma başvuruda bulunmadığı gerekçesiyle Kuruma başvuru zorunluluğu getiren 5521 sayılı Kanun'un 7.maddesinin yürürlüğe girdiği 11.09.2014 tarihinden önce açılan davalarda uygulanması söz konusu olmadığı halde yerinde olmayan gerekçe ile davanın reddinin isabetli olmadığı, davacının usulüne uygun olarak geçerli bir yurtdışı borçlanması yapmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de uluslararası sözleşmeye dayalı olarak sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti için yurt dışı borçlanması zorunlu olmadığı-
Davacının eşinin çalıştığını iddia ettiği işyeri tam olarak belirlenemediği, hangi işyerinde çalıştığı belirlenememesine rağmen davalı iki şirket davaya dahil edilmiş ve bu şirketlerden birini tasfiyesi sonlanmasına rağmen ihya işlemi gerçekleştirilmeden yargılamaya devam edilerek eksik araştırma ile sonuca gidilmesinin isabetsiz olduğu-
Yurt dışında sigortaya ilk defa girilmesi nedeniyle uluslararası sözleşmeye dayalı olarak açılan sigortalılık başlangıç tarihinin tespiti davalarında, 506 sayılı Kanun'un 60/G ve 5510 sayılı Kanun'un 120.maddelerine göre sigortalılık başlangıç tarihinin 18 yaşın ikmali olarak tayini, 506 sayılı Kanun'un Geçici 54 ve 5510 sayılı Kanun'un Geçici 6.maddesine göre 01.04.1981 tarihinden önce malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tescil edilmiş olanlar hakkında sigortalılık süresinin 18 yaşın doldurulduğu tarihten başlayacağına ilişkin hükmün uygulanmaması, 506 sayılı Kanun'un 120/2 ve 5510 sayılı Kanun'un 57/2 maddelerine göre yurt dışında ilk defa sigortaya giriş tarihinden sonra mahkeme kararı ile yapılan doğum tarihi düzeltmelerinde, düzeltilen doğum tarihine göre sözleşmeye dayalı olarak sigortalılık başlangıç tarihine hükmedilmesinin gerektiği; 506 sayılı Kanun'un "Yaş" başlıklı 120.maddesinin 2'inci fıkrasına göre uzun vadeli sigorta kolları uygulamasında davacının yurt dışında ilk defa çalışmaya başladığı tarihte nüfus kütüğünde kayıtlı bulunan doğum tarihinin esas tutulmasının gerektiği-
Bir kimseye çırak denebilmesi için o kimsenin durumunun 506 sayılı Yasa'nın 3.maddesinn II/B bendi uyarınca çıraklar hakkında yapılan tarife ve nitelendirmeye uyması gerektiği; taraflar arasındaki ilişkinin niteliği belirlenirken, başka bir deyişle davacının belirtilen devrede çırak olup-olmadığına karar verilirken, çalışma ilişkisine bakılarak karar verilmesi gerektiği; çıraklık sözleşmesinde, akdi ilişkinin üstün niteliğinin çalışma olgusu değil, sigortalıya bir meslek ve sanatın öğretilmesi olduğu; 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesinde, bu tür hizmet tespiti davalarının kanıtlanması yönünden özel bir yöntemin öngörülmediği; kimi ayrık durumlar dışında; resmi belge veya yazılı delillerin bulunması, sigortalı sayılması gereken sürelerin saptanmasında güçlü delil olmaları itibariyle sonuca etkili olacağı; bu tür kanıtların bulunmamasının, salt bu nedene dayalı istemin reddine neden olamayacağı-
Davacının oda ve vergi kayıtları detaylı şekilde araştırılmadan, Kurum’a intikal eden Bağ-Kur giriş bildirgesinin bulunup bulunmadığı sorulmadan yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olduğu-