HMK mad. 188 uyarınca; tarafların veya vekillerinin mahkeme önünde ikrar ettikleri vakıaların çekişmeli olmaktan çıkacağı ve ispatının gerekmeyeceği- Doktrin ve Yargıtay, dar anlamda ikrarı, görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesi olarak tanımladığı-
Sigorta sözleşmelerinin karşılıklı 'güven ve iyiniyet' esaslarına dayanmasından hareketle; sigortalı ve sigortacının haklarını kullanırken ve yükümlülüklerini yerine getirirken iyi niyetli olarak hareket etmesi gerektiği- Sigorta poliçesi kapsamında teminat altına alınmış hususların neler olduğunun taraflarca ihtilaf konusunu oluşturması halinde ispat yükünün 'sigortacı' tarafta olacağı, ancak bu durum karşısında, sigortalının zaruri yükümlülüklerini kötüniyetli bir iradeden hareketle yerine getirmemesi ve rizikonun ortaya çıkış şekli itibariyle hayatın olağan akışına ve ilgili mevzuatlara uygun düşmemesi durumlarında ispat yükünün sigortalı tarafa geçeceği-
Mahkemece, "davacının süresinde delillerini sunmadığı" gerekçesiyle kiralananın tahliyesine ilişkin davanın reddine karar verilmişse de, önceleme duruşmasında, taraflar arasındaki çekişmeli hususların tespit edilmesi ve tahkikatın çekişmeli hususlar esas alınarak yürütülmesi asıl olup mahkemece, taraflara dilekçelerinde dayandıkları, ancak henüz sunmadıkları delilleri sunmaları için kesin süre verilmesi gerektiğinden ve daha önce tensiple veya inceleme tutanağı ile verilmiş olan süre sonuç doğurmayacağından, davacı vekiline, kira sözleşmelerini, tanıkların adı ve soyadı ile adreslerini, hangi tanığın hangi vakıaya ilişkin olduğunu içeren dilekçe vermesi için ön incelemeden sonra kesin mehil verilmeden davanın neticeye bağlanmasının hatalı olduğu-
Taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de; davacı erkek dilekçeler aşamasında yalnızca davalı kadının şiddet uyguladığı vakıasına dayanmış olup, tarafların dayanmadığı vakıaların hükme esas alınması mümkün olmadığı için davacı tarafça usulüne uygun şekilde süresince ileri sürülmeyen ve dayanılmayan şiddet dışındaki vakıaların davalı kadına kusur olarak yüklenilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu- Boşanmaya neden olan olaylarda davacı erkek daha kusurlu olduğundan, davalı kadın yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği- Türk Medeni Kanununun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği-
D.çelerin karşılıklı verilmesi aşamasında gösterilmeyen vakıa ve delil olarak dayanılmayan tanık beyanı esas alınarak davalıya kusur yüklenmesinin mümkün olmadığı-
Davalı kadın tarafından cevap dilekçesi verilmediği anlaşıldığı ve usulüne uygun şekilde süresinde ileri sürülmeyen ve çekişmeli olarak belirlenmeyen (HMK m.137., 140/3, 187) vakıa esas alınarak davacı erkeğe kusur yüklenemeyeceğinden, evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda, davalı kadının tam kusurlu olduğunun kabulünün gerektiği- Davalı kadın yararına hükmedilen yoksulluk nafakasının, davalı kadın tam kusurlu olduğundan reddinin gerektiği-
Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı kadına kusur olarak yüklenen vakıalara, davacı erkeğin dava dilekçesinde dayanmadığı görüldüğünden; mahkemece, usulüne uygun şekilde ileri sürülmeyen ve çekişmeli olarak belirlenmeyen (HMK m. 137, 140/3, 187) vakıalar esas alınarak karar verilemeyeceği-
Mahkemece taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı erkeğin dilekçeler aşamasında davalı kadının hakaret ettiği vakıasına dayanmadığı anlaşıldığından, tarafların dayanmadığı vakıaların hükme esas alınmasının mümkün olmadığı- Davalı kadın yasal süreden sonra sunduğu cevap dilekçesi ile tazminat talep ettiğinden, mahkemece kadının süresinde olmayan bu talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği-
Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen diğer davada, davalının celsedeki beyanında; davacıya ait eski aracın takas edilerek yeni bir araç alındığını ve adına tescil edildiğini açıkladığı; davacının alacak davasında, alacağına dayanak olarak, davalının anılan dosyadaki beyanı ile tanık beyanlarına dayandığının anlaşıldığı; mahkemece davalının söz konusu dilekçedeki beyanı üzerinde durulup, bu beyanın “ikrar” niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesinin gerektiği-
Dava dilekçesinde sadece manevi tazminat talebinde bulunan davacının, ön inceleme aşamasından sonra tahkikat aşamasında, (TMK. mad. 174/1 kapsamında) maddi tazminat talebinin bulunmasının "iddianın genişletilmesi" niteliğinde olacağı- Bu konuda usulünce yapılmış bir ıslah işlemi de bulunmadığından, davacının dava ya da ikinci cevap dilekçesi ile istemediği maddi tazminat (TMK m. 174/1) talebi hakkında “karar verilmesine yer olmadığına” şeklinde karar verilmesi gerektiği- "HMK'nın 141. maddesinin maddi vakıalara ilişkin olduğu, boşanmanın ferisi niteliğindeki taleplerin nispi harca tabi olmadan her aşamada istenebileceği" şeklindeki görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-