Erkeğin kadına hakaret ettiği yönüyle kusurlu bulunduğu ancak dava dilekçesinde, dilekçeler aşamasında vakıa olarak dayanılmamakla kusur olmaktan çıkartılması gerektiği, erkeğe verilen diğer kusurun sabit olduğu, erkeğin ayrıca evlilik birliği içinde ve fiili ayrılık döneminde kadının ve çocuğun ihtiyaçlarını karşılamadığı yönüyle kusurlu bulunduğu-Kadının kusurunun ispatlanamadığı anlaşılmakla; kusura yönelik tarafların istinaf talebinin kısmen kabulüne karar verildiği, kadın ve ortak çocuk için hüküm altına alınan tedbir nafakası ile ortak çocuk için hüküm altına alınan iştirak nafakasının az olduğu, tarafların gelirlerinin denk olduğu, bu kapsamda kadın yararına yoksulluk nafakası koşullarının oluşmadığı-Kadın yararına hüküm altına alınan maddi ve manevi tazminatın da az olduğu gerekçesi ile taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kısmen kabul edildiği
Kadın eşin hastalığı ve hamileliği döneminde annesinin yardımına muhtaç olduğunun bu nedenle bu vakıanın kadına kusur olarak yüklenilmesinin mümkün olmadığı-
Velayet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılan tazminat istemli davada davanın değeri 60.000 TL olup İlk Derece Mahkemesince talebin 4.091,63 TL' si kabul edilmiş olmasına karşın; asıl davada kabul edilen miktarı geçecek şekilde davacı aleyhine 9.200,000 TL vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğu-Davanın kısmen kabul edildiği nazara alındığında davalı ve davacı vekili lehine hükmedilen ücreti geçmemek kaydıyla vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken bu konuda hüküm kurulmamasının doğru görülmediği-
Trafik kazası sonucu yaralanma nedeniyle manevi tazminat istemi- Kusur raporu-
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 220'nci maddesine göre eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya ve mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerlerinin kişisel mal olduğu- Taraflar arasında ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda anlaşma mevcut ise paylaşımın bu anlaşmaya göre gerçekleşeceği- Ziynet eşyalarının paylaşımı konusunda taraflar arasında anlaşma bulunmadığı takdirde yerel örf ve adetin varlığı iddia ve ispat edilirse bu kurala göre paylaşımın gerçekleştirileceği; aksi takdirde erkeğe ve kadına takılan/verilen ve ekonomik değer taşıyan her şeyin kural olarak kendilerine ait sayılacağı- Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü ( kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılacağı- Ne var ki takılar içinde karşı cinse özgü ( kadına ya da erkeğe özgü) bir şey varsa o cinse verilmiş sayılacağı- Özgü olma konusunda çekişme varsa ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılması gerekeceği- Bilirkişi incelemesi sonucunda o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse o şey takılan/verilen eşe ait olacağı- Takı sandığı/torbasına konulan ekonomik değer taşıyan şeyin aidiyeti konusunda; konulan şey kadına ya da erkeğe özgü bir şeu ise o cinse verilmiş sayılacağı, o şeyin her iki cinse özgü olduğu belirlenmişse ortak kabul edileceği-
Davacıların oğlunun vefatından sonra davalı gelinleri ve torunlarının bir süre köyde birlikte yaşadığı, daha sonra davacıların boşanan kızının da çocukları ile birlikte aynı eve taşınması sonrasında davalının davacıların yanında ayrılarak ayrı eve çıktığı, aralarındaki maddi ihtilaflar nedeniyle Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı kadın tarafından davacılara yönelik olarak tazminat davası açıldığı, taraflar arasında doğan husumet sonrasında çocuklar ile davacıların görüşmesinde sorunlar olduğu ancak alınan sosyal inceleme raporuna göre çocukların davacılarla görüşmesinde herhangi bir sakıncanın bulunmadığı, çocukların tatillerde yatılı olarak davacıların yanında kalması konusunda görüş bildirilmiş ise de büyük anne ve büyük babanın torunları ile kişisel ilişkisinin anne ve baba gibi değerlendirilmesi mümkün olmadığından çocukların da bu konudaki görüşleri de göz önünde bulundurularak davacılar ile torunları arasında yatılı olmayacak şekilde kararda belirtilen zamanlarda kişisel ilişki kurulmasına karar verildiği-
Davanın babalığın hükmen tespiti istemine ilişkin olduğu- Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre, ortak çocuğun ihtiyaçlarına nazaran takdir edilen iştirak nafakasının az olduğu- Hakkaniyet ilkesinin de dikkate alınarak daha uygun nafakaya hükmedilmesi gerektiği-
Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre, ortak çocuğun ihtiyaçlarına nazaran takdir edilen iştirak nafakasının az olduğu hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun nafakaya hükmedilmesi gerektiği-
Sadakat yükümlülüğüne aykırı davranıldığının tanık beyanları, HTS kayıtları, (bilirkişi vasıtasıyla incelenen ve içindeki fotoğraflara yönelik rapor düzenlenen) cep telefonu kayıtlarıyla sabit bulunduğu- Erkeğin kadına yönelik şiddetinin sürekli olduğu (tanık beyanı), erkeğin "sadakatsizliğin delili olarak sunulan video kaydının evlilik öncesine ait olduğu" savunmasının dilekçelerin karşılıklı verilmesi aşamasında ileri sürülmediği, istinaf aşamasındaki iddiaya itibar edilemeyeceği- Erkeğe verilen kusurun tanık beyanlarıyla ispatlandığı, kadına verilen erkeğe küfür onur kırıcı söylem ve hakaret ettiğine yönelik tanık beyanının sadece bir olaya ilişkin olması sebebi ile af kapsamında kalmakla kusur olmaktan çıkartılması gerektiği- Kadın yararına aylık 1.000,00 TL yoksulluk nafakasına, ortak çocuk için aylık 800,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmesi gerektiği-
Kira sözleşmenin kurulması sonrasında ekonomik değişiklikler ile rayiç kira artışları ve kiralananın durumuna ilişkin değişimlerin özel bir uyarlama hükmü olan TBK m. 344 uyarınca  açılacak davada değerlendirileceği, genel uyarlama hükmü olan TBK m. 138'in uygulanamayacağı- TBK m. 344 hükmünün henüz yürürlüğe girmemesi nedeniyle uygulamadığı durumlarda ise uyuşmazlığın 818 sayılı eBK ile 6570 sayılı kanun ve yerleşik Yargıtay kararlarına göre çözümlenmesi gerektiği- Uyuşmazlık konusu 12.11.1972 tarihli ve 49 yıl süreli kira sözleşmesinde ilk yıl sonrasındaki kira dönemleri için artış şartı kararlaştırılmamış olup uzun süreli kira sözleşmelerinde başlangıçta kararlaştırılan edimler arasındaki dengenin daha sonradan değişen koşullar nedeniyle aşırı bozulması ve sözleşmenin taraflar açısından çekilmez hale gelmesi durumunda sözleşmedeki mevcut kira parasının günün ekonomik koşullarına uyarlanması için her zaman uyarlama davası açılabileceği-  Uzman üç kişilik bilirkişi kurulundan, sözleşmenin kurulması anındaki ve dava tarihindeki tüm bu veriler, kiralananın niteliği, kullanma alanı, konumu, bölgedeki kira parasını da etkileyecek normalin üstündeki imar ve ticaret değişiklikleri, emsal kira paraları, vergi ve amortisman giderlerindeki artışlar, döviz kurlarındaki ani ve aşırı iniş ve çıkışlar ile ülkeyi sarsan ciddi ekonomik kriz veya doğal afetlere bağlı ödeme esaslarının yeniden düzenlenmesini gerektirecek olayların varlığı araştırılıp değerlendirilmek suretiyle bir rapor alınması ve dava tarihi itibariyle sözleşmedeki kira parasının uyarlanmasına karar verilmesi gerektiği- Sözleşmede artış şartı olmadığına göre, mahkemece; kira bedelinin tespiti ve uyarlama sonucu yeni kira bedelini belirlenmediği takdirde, sözleşme yazılı kira bedelinin dışında geçmişe dönük olarak başka bir kira bedeli esas alınarak kira alacağına hükmedilebilmesinin mümkün olmadığı- Dava yoluyla kira bedelinin belirlenmesi halinde, kira bedelinin tespitine veya uyarlamaya ilişkin hükümler kesinleşmedikçe alacak talebine konu edilemeyeceği gibi geriye etkili sonuç doğurmayacağı-