Somut olayda "satışın iptaline" karar verilmesi için iki husus ileri sürülmüştür: Birinci husus; "satışı gerçekleştiren kişinin, işlem tarihinde fiil ehliyetine sahip olmadığı" iddiasıdır. Satışı gerçekleştiren şirket temsilcisi tapudaki devir işlemleri sırasında fiil ehliyetini haiz değilse de, bu kişinin gerek şirketin Genel Kurulu gerekse Yönetim Kurulu tarafından alınan kararlar ve Rekabet Kurulu'ndan alınan izin doğrultusunda söz konusu devir işlemlerini gerçekleştirdiği anlaşıldığından, 09.03.1955 T. 22/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen "mümeyyiz olmayan kimse temyiz kudretini haiz olsa idi aynı surette hareket edeceği yani normal zekalı bir insanın dahi aynı tarzda muamelede bulunabileceği" kriterinin somut olay yönünden gerçekleşmiş olduğu, davacı anonim şirketin tamamen kendi aldığı kararlar doğrultusunda işlem yapan yetkili temsilcisinin yaptığı işlemin, temsilcinin işlem sırasındaki ehliyetsizliği nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürmesinin "dürüst davranma" ilkesi (TMK 2) ile bağdaşmadığı- İkinci husus; "Yapılan satışta aşırı yararlanma (gabin) bulunduğu" iddiasıdır. Aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesinin; objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlı olduğu- Mahkemece gabin (aşırı yararlanma) iddiası yönünden gerekli tahkikatın yapılması, taraflarca süresi içinde ve usulüne uygun şekilde bildirilip de toplanmayan deliller varsa bunları eksiksiz şekilde toplanması ve gabin iddiası yönünden sunulan deliller çerçevesinde bir sonuca ulaşılması gerekirken "ehliyetsizlik nedeniyle devir işlemlerinin geçersiz olduğunun kabul edilmesinden dolayı gabin iddiası yönünden herhangi bir inceleme yapılmaması"nın isabetli olmadığı-
Somut olayda genel haciz yolu ile ilâmsız icra takibinde alacaklı takip talebinde borçlu olarak gösterilen adi ortaklık yanında davalı ...'in ismi de belirtilmiş olup diğer ortak olan ... ...'den de "ortağı" ifadesiyle bahsedildiği; davalı ... ... de her iki ödeme emrinin tebliğine itiraz ederek husumetin kendisine yöneltildiğini kabul ettiğinden tirazın iptali davasında da adi ortaklığın tüm ortaklarının yargılamaya katılımları sağlandığına göre husumetin adi ortaklığın her iki ortağına da yöneltildiği kabul edilerek işin esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği-
Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin amacının, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanılarak hukuki sorumluluktan kaçınmayı önlemek, hakkaniyeti sağlamak olduğu- Temelini Medeni Kanun m. 2'de düzenlenmiş olan dürüstlük kuralından alan bu teori ile uygulamada şirketlerin tüzel kişiliğin perdesine sığınarak alacaklılarına borçlarını ödemelerinden kaçınmalarına engel olunmak istendiği- Perdeyi aralamak teorisiyle, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda farklı tüzel kişilik savunması kabul edilmeyerek perdenin arkasındaki kişi sorumlu tutulabildiği- Başka bir anlatımla perdeyi aralama teorisiyle birlikte tüzel kişinin borcundan üyelerin, üyelerin borcundan tüzel kişinin ya da ana ortaklıkla yavru ortaklıkların özdeş kılınarak sorumlu tutulmasına olanak sağlandığı-
İhtiyati tedbir olarak da vakıf yöneticilerinin geçici olarak görevden uzaklaştırılmaları ve vakfın yönetimi için kayyım atanması istemli davada; ihtiyati tedbir kararı ile geçici olarak görevden uzaklaştırılan yöneticilerin vakfı temsile yetkileri bulunmadığından vakıf yöneticilerinin geçici olarak görevden alınma tarihinden sonra verdikleri vekaletnamelerin yok hükmünde olduğu ve iş bu vekaletnameler ile vakfı temsil edemeyecekleri açık olduğundan, dava şartları arasında sayılan dava takip yetkisine ve davaya vekâlet ehliyetine sahip olmadığı-
Üçüncü kişi şirket, "borçlunun şahsi borcundan dolayı şirket mallarının haczedilemeyeceğini" iddia etmişse de, şirketin tek ve hakim ortağı olan takip borçlusu tüzel kişiliğin perdesine sığınarak borçlarını ödemekten kaçındığından, davacı üçüncü kişi şirketin istihkak davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
Devlet ve ona bağlı kurumlarda bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan her işçi ilave tediyeye hak kazanacağı, bağlı kuruluşun özel hukuk hükümlerine tabî olmasının sonucu etki etmeyeceği, sermayesinin % 50’sinin kamu kurumuna ait olması yeterli olduğu- Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı çalışanlarına yapılan ikramiye ödemesinin ilave tediye niteliğinde olduğu- Devlet tarafından kanun ve kanunun verdiği yetki ile idari işlemle kurulan, kamusal yetki ve ayrıcalıklardan yararlanan kamu tüzel kişilikleri ile bunlara bağlı kuruluşlarda iş sözleşmesi ile çalışanların ilave tediye alacağına hak kazanacağı- Gelirlerinin %50'sinden fazlası kamu kurumuna ait olan, kamu kurumu şeklinde örgütlenen vakfın 6772 sayılı Kanun kapsamında olduğu-
Davalı ... köyünün 6360 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri gereğince tüzel kişiliği kaldırılarak .......... Belediyesi ............. ilçesinin belediyesine katılması nedeniyle görülmekte olan davada taraf sıfatı kalmadığından ve katıldığı ilçe belediyesi taraf olacağından 6360 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesinin 13. fıkrası gereğince re'sen işlem yapılması için kararın bozulması gerekeceği-
Davalı şirketin 24.12.2010 tarihinde kurulup tescil edildiği, şirket sözleşmesi ile davalının 10 yıl süreyle şirketi temsile münferiden yetkili müdür olarak atandığı, şirket müdürü tarafından noterden alınan düzenleme şeklindeki vekâletname ile davalının genel yetkili ticari vekil olarak atandığı, şirket müdürünün, davalının kızı olduğunun anlaşıldığı, davalı tarafından davalı şirketin kaşesi altında yazılıp imzalanan ve müşterilerine gönderilen ve ayrıca haksız rekabet teşkil ettiği hususu kesinleşen yazıda, kurucusu ve ortağı olduğu davacı şirketten ayrılarak davalı şirketi kurduğunu ve hizmetlerine bundan sonra farklı bir şirket ismiyle devam edeceğini belirttiği; davalının, davalı şirketin hissesinin kendi adına kayıtlı olmasına rağmen öğrenci olması sebebiyle tüm işlerin babası tarafından takip edildiğini belirttiği, buna göre; davalı şirketin kaşesi altında davalı tarafından yazılan ve müşterilerine gönderilen yazının haksız rekabet teşkil ettiği ve bu hususun kesinleştiği, davalının şirket müdürü olduğu ve diğer davalının ise şirket organı gibi hareket ettiği gözetilerek anılan davalıların TMK’nın 50. maddesi gereğince, kişisel sorumluluklarının değerlendirilmesinin gerektiği, sonuç itibarıyla Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Köy tüzel kişiliği adına dava açmak ve açılan davayı takip yetkisi köy muhtarına ait olduğu, köy muhtarının hukukî bir engelinin çıkması durumunda bu yetki köy derneğinin seçeceği temsilcinin de bu yetkiyi kullanabileceği- Davaya konu taşınmaz Büyükşehir sınırları içerisinde olması sebebiyle, mahkemece davaya hem ilçe belediyesi hem de büyükşehir belediyesinin dahil edilerek görülmesi gerektiği-
20. HD. 24.09.2019 T. E: 2018/3696, K: 5130-