Türkiye Ziraat Odalar Birliğinden davacının ihtilaflı dönemde sahip olduğu taşınmaz miktarı ve niteliğine göre bu taşınmazlarda bulunulan tarımsal faaliyete ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan gelirin aylık ortalamasının prime esas günlük kazanç alt sınırının 2009 yılı için 16, 2010 yılı için 17 ve 2011 yılı için 18 katından az olup olmadığı sorularak, davacının 5510 sayılı yasanın 6/1-ı bendi kapsamına girip girmediği belirlenerek, sonucuna göre talebe konu çakışan dönemde anılan yasal düzenlemeler çerçevesinde sigortalı sayılıp sayılmayacağı irdelenerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği- Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlarla tarımda kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan, Kuruma kayıt ve tescilleri yapıldığı hâlde, bu maddenin yayımlandığı ayın sonu itibarıyla 12 ay ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu bulunanların, bu sürelere ilişkin prim borçlarını, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihi takip eden ay başından itibaren üç ay içinde ödememeleri veya ilgili kanunları uyarınca yapılandırmamaları halinde, prim ödemesi bulunan sigortalıların daha önce ödedikleri primlerin tam olarak karşıladığı ayın sonu itibarıyla, prim ödemesi bulunmayan sigortalıların ise tescil tarihi itibarıyla sigortalılığının durdurulacağı- Durdurulan sürelerin sigortalılık süresi olarak değerlendirilmeyeceği ve bu sürelere ilişkin Kurum alacakları takip edilmeyerek bunlara Kurum alacakları arasında yer verilmeyeceği-
Davacının çakışan dönemlerde 506 sayılı Kanuna tabi sigortalı olduğunun tespiti ile yaşlılık aylığı tahsisi talebine ilişkin davada; ihtilaf konusu olan 14.03.1995-30.03.1995 döneminde, davacının hangi tarihler arasında limited şirket olduğu, hisse devrinin bulunup bulunmadığı araştırılarak, çakışan dönemde, 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak kabul edilmesi gereken süre, kuşku ve duraksamaya neden olmayacak şekilde belirlenmeli, 13.06.2007-27.03.2008 tarihleri arasında 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılığın dayanağı olan limited şirket ortaklığının bulunmadığı ve bu dönemdeki 506 sayılı Kanuna tabi sigortalılığın geçerli olduğu kabul edilmeli, 27.03.2008-19.11.2008 tarihleri arasındaki dönemde 506 sayılı Kanuna tabi çalışmaların bildirildiği işverenin davacının ortağı olduğu limited şirket olduğu, davacının kendi işini yapan kişi konumunda olduğu ve çalışmasının hizmet akdine değil vekalet akdine dayalı olduğu, bu itibarla anılan dönemde 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olamayacağı gözetilmeli, 19.11.2008-28.02.2011 tarihleri arasındaki dönem yönünden ise ,davacının hangi tarihler arasında limited şirket ortağı olduğu, hisse devrinin bulunup bulunmadığı ve bu konuda ortaklar kurulunca karar verildiği tarih araştırılarak, şirketin tasfiye sürecine girdiğinin anlaşılması halinde, tasfiyenin hangi tarihte başlayıp sona erdiği, 5510 sayılı Yasanın 9.maddesindeki yasal düzenleme kapsamında davacının kuruma başvurusunun bulunup bulunmadığı belirlenerek, çakışan dönemde, 5510 sayılı Yasanın 4/1-a ve b maddelerine göre sigortalı olarak kabul edilmesi gereken süre, kuşku ve duraksamaya neden olmayacak şekilde belirleneceği-
Sigortalı hizmetlerin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu, davaya konu dönemde iş yerinin mevcudiyeti ve faal olup olmadığı titizlikle araştırılıp belirlenmeli, bu bağlamda, komşu işyeri işverenleri ile varsa bordroda kayıtlı tanıklar belirlenip, gerek işyerinin varlığı ve akıbetine, gerekse çalışma iddiasının varlığı ve gerçekliğine yönelik beyanları saptanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin sorumluluğunu düzenleyen 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin birinci fıkrasında; sigortalıya ya da ölümü halinde hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin işverenden rücuen tahsili koşulları düzenlenmiş olup; işverenin sorumluluğu için, zarara uğrayanın sigortalı olması, zararı meydana getiren olayın iş kazası veya meslek hastalığı niteliğinde bulunması, zararın meydana gelmesinde işverenin kastının veya sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin ve bu hareket ile meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı arasında illiyet bağının bulunması gerektiği- İşverenin, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğine ilişkin mevzuatın kendisine yüklediği, objektif olarak mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu nedenle iş kazası veya meslek hastalığı şeklinde sosyal sigorta riskinin gerçekleşmesi halinde, kusur esasına göre meydana gelen zararlardan Sosyal Güvenlik Kurumuna karşı rücuen sorumlu olduğu- İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilebileceği-
Doğum öncesinde 506 sayılı Kanun'un Geçici 20. maddesi kapsamındaki sandık kapsamında geçen hizmetlerin, 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin a bendi kapsamında belirtilen hizmetler kapsamında değerlendirilemeyeceği, davacının doğum borçlanması yapamayacağı--
Çakışan dönemde 1479 s. Yasaya ve 5510 s. Yasanın 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine tabi sigortalılık şartlarının varlığı halinde; 01.10.2008 tarihi öncesi dönem yönünden sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılığın söz konusu olmaması nedeniyle, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili çalışmalardan hangisinin kişinin hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıdığı hususunda, vergi ve maliye kayıtları getirtilmek, belirtilen dönemde beyan edilen gelirler saptanmak suretiyle bu çerçevede davacı; emek ve mesaisini ağırlıklı olarak hangi sigortalı çalışmaya tahsis ediyorsa, ekonomik yönden geçimini hangi çalışmadan sağlıyorsa o çalışmaya üstünlük tanınması, davalı Kuruma 506 sayılı Yasa kapsamında bildirilen hizmetlerin eylemli olup olmadığının araştırılması, davacının ekonomik yönden yaşamına etkin olan çalışmanın hangisi olduğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi gerektiği- Bu belirlemeden sonra, 01.10.2008-01.03.2011 tarihleri arasındaki dönem yönünden ise, anılan tarihte yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasanın sigortalılık hallerinin birleşmesini düzenleyen 53. maddesinin birinci fıkrasında, sigortalının, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık hallerinden birden fazlasına aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında çalışması yoksa ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılacağı belirtilmiş olup, 01.10.2008 öncesi yukarıda açıklanan ilkelere göre belirlenen gerçek ve fiili çalışmanın tabi olduğu sigortalılık gözetilerek önce başlayan sigortalılığa değer verilerek, varılacak sonucuna göre çakışan dönemde davacının tabi olduğu sigortalılık belirlenerek, tahsis şartlarının varlığı bu çerçevede değerlendirilerek karar verilmesinde yasal zorunluluk bulunmadığı-
5510 sayılı Kanun’un 53.maddesinin 5.fıkrasına göre sigortalının, bu madde hükmüne göre sigortalı sayılması gereken sigortalılık halinden başka bir sigortalılık hali için prim ödemiş olması durumunda, ödenen primlerin birinci fıkraya göre esas alınan sigortalılık hali için ödenmiş ve esas alınan sigortalılık halinde geçmiş kabul edileceği-
Davacı Gürcistan uyruklu olup, Türk Vatandaşı veya Türk soylu olduğunun iddia ve ispat edilmediği, 506 sayılı Kanun'un 3 ncü maddesinin II-A fıkrasının yürürlükte olduğu ve direnme kararının konusu oluşturan tarihler arasında yabancı statüsünde olduğu ve 506 sayılı Kanun'a tabi malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi olarak çalışmak istediğine dair Kuruma yazılı bir başvurusu da bulunmadığı-
5510 s. K. mad. 4/1- a kapsamındaki sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenlerinin, malüllük , yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden işveren hissesinin 5 puanlık kısmına isabet eden tutarının hazinece karşılanacağı- Davalı tarafça yapılan kesintinin yasal dayanağının bulunmadığı-