Eşlerin ortak çocuğu olduğu anlaşılan davacı tarafından "babasının sürekli ve düzenli çalışması sonucu elde ettiği gelirle satın alınan taşınmazın annesi adına tescil edildiğini, eşler arasındaki evlilik birliğinin babasının ölümü ile sona erdiğini, böyle olunca mirasçı sıfatıyla katkı payı alacağı hakkının tahsili" istemi ile davalıdan alacak talep edildiği, dosyada tanık olarak dinlenen kişi tarafından müteveffanın çalıştığı ancak eve bakmadığının beyan edildiği, diğer yandan Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının müteveffanın vefat etmeden önce en son aldığı maaşının belirtildiği ve ölümünden sonra hak sahibi eşine ölüm aylığı bağlandığı, olağan olanın; evlilik birliği içinde edinilen taşınmaza aynı dönemde çalışan ve geliri bulunan erkeğin de katkı yapması olduğu, davalı kadın tarafından aksine bir delil ileri sürülüp erkek eşin çalışmadığı ispatlanmadığına göre, çalışan erkeğin evlilik birliği içinde edinilen ve tapuda kadın eş adına tescil edilen taşınmaza katkısının bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği- Eşin çalışma ve katkısının varlığı sabit iken "elde ettiği gelirin belirlenememesi" nedeniyle katkı oranının tespitinde duraksama ve güçlük yaşandığı takdirde hâkimin; TMK’nın 4. ve TBK’nın 50. maddelerinde yer alan düzenlemeleri gözeterek, denkleştirici adalet ilkesi gereği, somut olayın koşullarını kendi içinde değerlendirmek suretiyle hukuk ve hakkaniyete uygun bir katkı oranı takdir etmesi gerektiği- "İkrarın kişinin kendi aleyhine beyanda bulunması olup yargılamanın her aşamasında gerçekleştirilebileceği gibi mahkemece kesin delil olarak dikkate alınması gerektiği, böyle olunca davalının cevap dilekçesinde belirttiği "dava konusu binanın yapımında başkaları ile birlikte müteveffanın da katkısının" olduğuna ilişkin beyanının ikrar niteliğinde olduğu, 6100 sayılı Kanun'nda ikrarın iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında kabul edilmesini gerektirir bir hüküm bulunmadığı hâlde iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilerek önceki hükümde direnilmesinin doğru olmadığı, böyle olunca direnme kararının belirtilen bu genişletilmiş gerekçe ile bozulması gerektiği" ileri sürülmüş ise de, bu görüşün Kurul çoğunluğunca benimsenmediği-
Cumhuriyet savcısının sona ermiş bir evliliğin mutlak butlanını dava edemeyeceği, bu husus nazara alınmadan açılan davaya devamla evliliğin iptaline karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Butlan kararı henüz kesinleşmeden davalının ölmesiyle evlilik, sona erdiğinden, sona ermiş bir evliliğin butlanını Cumhuriyet savcısının dava etme hakkının olmadığı, mutlak butlanın karar altına alınmasını sadece ilgililerin talep edebileceği- Evliliğin butlanı davalarında görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu-
Evlenme akdinin tarafları arasında evlenmeye engel olacak derecede hısımlık bulunduğundan, davaya konu evlenmenin mutlak butlan ile batıl olduğuna karar verilmesi gerekirken, evliliğini iptaline karar verilmesini doğru olmadığı-
Ayırt etme gücünün sonradan kazanılması veya akıl hastalığının iyileşmiş olması durumlarında mutlak butlan davasını, yalnızca ayırt etme gücünü sonradan kazanan veya akıl hastalığı iyileşen eşin açabileceği-
Butlan kararı verilmeden önce evlilik, eşlerden birinin ölümüyle sona erdiğinden, sona ermiş bir evliliğin butlanını Cumhuriyet savcısının dava etme hakkının olmadığı, mutlak butlanın karar altına alınmasını sadece ilgililerin talep edebileceği-
Sona ermiş bir evliliğin mutlak butlanının C.Savcısı tarafından re'sen dava edilemeyeceği-
Evliyken yeniden evlenen bir kimsenin önceki evliliği mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve bu ikinci evlenmede diğer eş iyiniyetli ise, bu evlenmenin butlanına karar verilemeyeceği, davalının iyi niyetli olup olmadığı toplanan deliller çerçevesinde değerlendirilerek sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
Evliyken yeniden evlenen kimsenin önceki evliliği, mutlak butlan kararı verilmeden önce sona ermişse ve ikinci evlenmede diğer eş iyiniyetli ise, yasal olarak bu evlenmenin butlanına karar verilemeyeceği-
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • kayıt gösteriliyor