Borçlu hakkında hapis hakkının kullanılması suretiyle doğrudan taşınır rehninin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip başlatıldığı, takibin kesinleşmediği görüldüğünden, "kesinleşme öncesi ihtiyati haciz kararı alınmadan seferden men kararı verilemeyeceği" gerekçesiyle men kararının iptali istemiyle yapılan şikayetin kabulüne karar verilmesi gerektiği-
İİK'nin 282. maddesi gereğince davalı borçlu ve borçlu ile doğrudan veya dolaylı işlem yapan üçüncü kişiler arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğu- İptal davaları için kanunda özel bir düzenleme öngörülmediğinden davanın HMK'nın 6. maddesi gereğince davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerektiği; aynı Kanun'un 7/1. maddesi gereğince de davalı birden fazla ise davanın bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde de açılabileceği-
Henüz nakde çevrilmemiş teminat mektuplarının vadesi gelmiş komisyon borçları hakkında ihtiyati haciz kararı verilebileceği–
Dava şartlarının, davanın açıldığı tarihten hükmün kurulduğu tarihe kadar aynen bulunması temel bir kural olduğu, hâkimin davanın başında dava şartlarının mevcut bulunup bulunmadığını kendiliğinden (re'sen) araştırmak zorunda olduğu, bir dava şartının bulunmadığını tesbit etmesi halinde işin esasına girmeden davayı usul yönünden red etmesi gerektiği, ancak bu yön ihmal edilmiş ve işin esasına girilmiş olması halinde, dava görülmekte iken başlangıçta noksan bulunan dava şartı da gerçekleşmiş ise artık davanın, usulden red edilmeyip esastan tetkikle çözüme ulaştırılması gerektiği-
İİK'nın 45. maddesi uyarınca borcun teminatı olarak ipotek tesis edilmiş ise, asıl borçlu yönünden alacaklının öncelikle ipoteğe müracaat etmek zorunda olup, ipotek limiti fazlası alacağı varsa ancak ilamsız icra takibi yapabileceği-
İhtiyati haciz kararının uygulanmasından sonra, yasal süresi içinde (İİK. mad. 264/I) takip talebinde bulunulmaması halinde, ihtiyati haczin hükümsüz olacağı ve bu durumda borçlunun yaptığı «haczedilmezlik şikâyeti»nin de konusuz kalacağı–
İhtiyati haciz talebine dayanak kredi sözleşmesinde asıl borçlunun ticaret şirketi olduğu, kredi sözleşmesinin ticari niteliğinin bulunduğu, aleyhine ihtiyati haciz talep olunan borçluların ise bu kredi sözleşmesinde müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatını haiz oldukları görüldüğünden, tüketici mahkemesinin görevli olduğundan söz edilemeyeceği-
İhtiyati haciz kararının aynı tarihte infazının istenildiği, ihtiyati haciz kararı infaz edildikten sonra İİK. mad. 264/1'de öngörülen yasal süre içerisinde takibe geçilmesi talep edildiğine göre, icra müdürlüğünce İİK. mad. 167 ve 58. uyarınca esas takibe geçilmesi talebi doğrultusunda, borçluya aynı yasanın 168. maddesi uyarınca ödeme emri gönderilmesi gerektiği, borcun ödendiği gerekçesi ile esas takibe geçilmesi talebinin kabul edilmemesinin isabetsiz olduğu, bu hususun ancak, takibin şekli itibariyle borca itiraz olarak icra mahkemesinde ileri sürülebileceği-
Davacı vekili her ne kadar TBK. 'nın 76. maddesi uyarınca talep ettikleri geçici ödeme yapılması talebinin bir ihtiyati tedbir talebi olduğunu iddia etmiş ise de, bu talebin bir ihtiyati tedbir talebi olmadığı, HMK 341/1 maddesi dikkate alındığında TBK. 76. maddesi uyarınca davacı vekilinin ilk derece mahkemesinden talep etmiş olduğu geçici ödeme yapılması talebine ilişkin ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu red ara kararının istinaf kanun yoluna başvurulabilecek kararlardan olmadığı-
İİK'nın 257. maddesine göre, ihtiyati haciz istenebilmesi için alacağın vadesinin gelmesi ve rehinle temin edilmemiş olması yeterli olup, tam ispat gerekmeyip yaklaşık ispatın yeterli olduğu-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.