506 sayılı yasaya tabi sigortalılığının 1479 sayılı yasaya tabi sigortalılık ile çakışması halinde, mahkemece, sigortalının çakışan dönemde 1479 sayılı kanuna tabi sigortalılık şartlarının varlığı halinde; 01.10.2008 tarihi öncesi dönem yönünden sosyal güvenlik sistemimizde çifte sigortalılığın söz konusu olmaması nedeniyle, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili çalışmalardan hangisinin kişinin hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıdığı hususunda, vergi ve maliye kayıtları getirtilerek, belirtilen dönemde beyan edilen gelirler saptanmak suretiyle bu çerçevede davacının; emek ve mesaisini ağırlıklı olarak hangi sigortalı çalışmaya tahsis ettiği, ekonomik yönden geçimini hangi çalışmadan sağladığı tespit edilerek, o çalışmaya üstünlük tanınması ve davalı Kuruma 506 sayılı yasa kapsamında bildirilen hizmetlerin eylemli olup olmadığının araştırılması, davacının ekonomik yönden yaşamına etkin olan çalışmanın hangisi olduğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi, varılacak sonucuna göre çakışan dönemde davacının tabi olduğu sigortalılık belirlenerek varılacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Sigortalı olmanın, kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vazgeçilemez ve kaçınılamaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuksal statü meydana getirdiği, kişilerin ve sosyal güvenlik kuruluşlarının bu statünün oluşumundaki rolünün, yenilik doğurucu ve iradi bir durum değil, Kanun gereği kendiliğinden oluşan statüyü belirlemekten ibaret olduğu, dolayısıyla, Sosyal Güvenlik hakkında Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 307. maddesi kapsamında feragatin olanaksız olduğu ve açıklanan sigortalılığın ve sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davadan da vazgeçilemeyeceği, davacının ancak, anılan Kanunun 123. maddesinde düzenlenen hakkını kullanabileceği ve ileride yeniden dava açabilme hakkını saklı tutarak, davalının rızası ile davanın takibinden vazgeçebileceği veya Kanunun 150. maddesi hükmü gereğince, davayı takip etmeyerek yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılması ve giderek davanın açılmamış sayılması sonucunu elde edebileceği-
Ödeme emrinin iptaliyle borçlu olmadığının tespitine-
Türkiye Almanya arasında imzalanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29/4. fıkrasında yer alan “bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce bir Alman rant sigortasına girmiş olması halinde, Alman rant sigortasına girişi, Türk sigortasına giriş olarak kabul edilir.” düzenlemesi nedeniyle davacının Alman Rant Sigortasına giriş tarihinin Türkiye’deki sigortalılığın başlangıcı olarak kabul edilebilmesi için borçlanma işleminin yapılmasına gerek olmadığının kabulü gerektiği-
Yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak (5) yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı- Hak düşürücü süre uygulamasında, hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak (5) yıllık sürenin hesaplanması gerektiği- Hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda, davanın Kuruma resen ihbar edileceği, ihbar üzerine davaya davalı yanında feri müdahil olarak katılan Kurumun, yanında katıldığı taraf başvurmasa dahi kanun yoluna başvurabileceği- Üçüncü kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabileceği-
Vekaletnamesinde feragat yetkisi de bulunan davacı vekilinin dilekçe ile davadan feragat ettiğini açıkça ve koşulsuz olarak bildirdiğinden ve davacı istemine göre davadan feragat mümkün olduğundan, yerel mahkemece feragat dilekçesi değerlendirilip bu beyan konusunda bir karar verilmek üzere kararın bozulması gerekeceği-
Alman Rant sigortasına giriş tarihi olan 31.10.1985 tarihinin sigorta başlangıç tarihi olduğunun tespitiyle bu sürelerin borçlandırılma talebinin kabulüne-
Geçmişe yönelik prim tahsil ettikten ve uzun süre bu primleri kullandıktan sonra Kurum tarafından sigortalılığın iptalinin Medeni Kanun'un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyiniyet kurallarıyla bağdaşmayacağı, sosyal güvenlik kurumlarının Anayasal görevlerini yerine getirirken, sigortalılara karşı olabildiğince yasal haklarını hatırlatması ve bu durumları izlemesinin zorunlu görev olduğu, Bağ-Kur'un bu Anayasal sosyal güvenlik ödevinin gereği olarak, sigortalısını uyarmaması sonucu, primleri tahsil edilen sürelerin 1479 Sayılı Yasa'ya tabi zorunlu sigortalı olarak kabul edilmesi gerekeceği-
Gerçek veya tüzel bir kişinin birden çok yerde şubelerinin bulunması durumunda o şubenin işlemlerinden dolayı, iflas davası ayrık olmak üzere anılan şubenin bulunduğu yerde de dava açılabileceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.