3417 ve 4853 sayılı Kanunlar uyarınca tasarrufu teşvik alacaklısına sağlanmaya çalışılan güvence; işveren karşısında güçsüz konumda bulunan çalışanın, belirtilen kesinti, katkı payı ve nema toplamı yönünden oluşan alacağını kamu alacağı seviyesine çıkararak onun 6183 sayılı Kanun uyarınca davalı Kuruma tanınan olağanüstü takip ve tahsil yollarından yararlandırılmasını sağlamak olduğu - Atıf yapılan mevzuat hükümleri hep birlikte ele alındığında, çalışanların zorunlu olarak tasarrufa teşvik edilmesi ve bu tasarrufların değerlendirilmesi kapsamında oluşan hukuksal ilişkinin borçlusunun işveren olduğu, davalı Kurumun, borç ilişkisinden doğan edimi ifayla yükümlü olan, kendisinden edimin ifası istenen kişi konumunda bulunmadığı, 4853 sayılı Kanundan doğan yükümlülüğün kapsamının; sigortalı nam ve hesabına tahsilden ibaret olup, mevzuatında öngörülmemesi karşısında, Kuruma verilen bu görev ve yetkinin aynı zamanda müteselsil borçluluğu kapsamadığı-
Kamu İdarelerinin, ödenmeyen kamu alacaklarından dolayı -6183 s. 100. maddesi uyarınca- İİK'nun hükümleri (mad. 177 vd.) çerçevesinde, borçluların doğrudan doğruya iflâsını isteyebilecekleri–
657 sayılı Yasaya tabi olarak Belediye'de memur olarak çalışan, Belediye encümenince itfaiye aracını kullanmak üzere görevlendirilen ve sürücü belgeli, davalıların miras bırakanının, tedbirsizlik ve dikkatsizlikle yaralamaya sebebiyet verme suçunu işlediği, bu eylemin, taksirli bir suç olduğu, bu tür suçların, Anayasanın 129. maddesinde ifade edilen "kusur" kavramının içeriğine dahil olduğunun kabul edilmesi gerekeceği, yapılan işin, kamu görevi niteliğinde olduğu tartışmasız olduğuna göre, davalıların miras bırakanın işlediği kusurun "hizmet kusuru" sayılmasının gerekeceği, bu durumda miras bırakanın hizmet kusuru sebebiyle, idare ...... yerine, mirasçılarına yöneltilen davanın, pasif husumet ehliyetleri bulunmadığından reddedilmesi gerekeceği-
Tazminat niteliğinde olan kamulaştırmasız el atmaya dayalı dava sonucu hükmedilen meblağlar, Anayasa’nın 46/son maddesi kapsamı dışında kalmakta olup bu meblağlara kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faiz oranının uygulanması olanaklı olmadığından 3095 sayılı Kanun hükümlerinin, Bütçe Kanunu’nda yer alan yıllar ve oranlar gözetilerek uygulanmasının gerekeceği-
506 sayılı Yasanın değişik 80. maddesinde Kurumun prim vb. alacakları için genel kuraldan ayrılan bir temerrüt faizi düzenlemesine yer verildiği, her ne kadar burada gecikme zammından söz edilmekte ise de, prim borcunun zamanında ödenmemesi halinde Kurumca talep edilecek karşılık kamu hukuku karakterli bir para alacağı için öngörülen (nitelikli) temerrüt faizinden ibaret olup, genel ilke uyarınca buna ayrıca temerrüt faizi yürütülmesine yasaca olanak bulunmadığı-
Kamu alacağının tahsili için davacıya tebliğ edilen ödeme emri nedeniyle, borçlu olmadığının tespiti istemi-
Taraflar arasındaki iflas davası-
Vergi alacağının zamanaşımına uğramış olup olmadığının, bu yönde bir savunma alması bile doğrudan doğruya gözetileceği—
Kefalet edilen borcun, alacaklısı yönünden amme alacağı niteliği taşıdığının kefil tarafından, kefalet sırasında bilinmekte olduğunun; yani anılan şirket yetkilisinin, temsil ve ilzama yetkili olduğu şirketin bir amme alacağına kefil olduğunu bilerek 14.02.2001 tarihli kefalet senedini imzaladığının açıkça anlaşıldığı-
Dernek yönetim kurulu üyeleri arasında temsil ve ilzam yetkisi olanların, derneğin prim borcundan dolayı dernekle birlikte müteselsilen sorumlu olacakları, ancak temsil ve ilzam yetkisi bulunmayan diğer üyelerin icrai yetkilerinin bulunmaması hususunun "haklı neden" oluşturduğu bu nedenle temsil ve ilzam yetkileri bulunmayan dönemde tahakkuk etmiş prim borçlarından dolayı müteselsil sorumluluklarının olmadığının kabulü gerekeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.