Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davası, İİK. mad. 72 kapsamında bir dava olduğundan, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibinin durdurulabileceği- Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan davanın da kendiliğinden icra takibini durdurmayacağı ve bekletici mesele yapılamayacağı- Cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibinin durdurulabileceği- Takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesinin HMK'nun 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmayacağı, bu hüküm, genel mahkemelerde açılan davalarda, senedin delil olarak kullanılamayacağını öngördüğü, icra takibine etkisinin olmadığı-
Noterlik Kanun'u noterlerin sorumluluğu düzenlenmiş olup bu sorumluluğun, kusursuz sorumluluk olduğu ve noterin çalışanının yaptığı işlemden de sorumlu olacağı bu nedenle adam çalıştıranın sorumluluğu hükümlerinin uygulanmayacağı- Belge veya kimliğin ilk bakışta sahte olup olmadığı veya kimlikte şekli anlamda var olması gereken bir bilginin olmaması yahut olmaması gereken bir ibarenin bulunmasının noter veya çalışan tarafından dikkat edilmesi gereken hususlardan olduğu, noter veya çalışanının gerekli özeni göstermemesinin özen yükümlülüğünün ihlali sayılacağı-
Babalık davasının kabul edilebilmesi için öncelikle ana ile baba olduğu ileri sürülen kişi arasındaki cinsel ilişkinin, küçüğün ana rahmine düştüğü dönemi kapsaması gerektiği–
Kartal 1. Asliye Ceza Mahkemesince 2002/302 E. Sayılı ceza dosyasında yapılan yargılamada alınan Adli Tıp Fizik Grafoloji İhtisas Dairesi raporunda 6 adet senet üzerindeki imzaların davacının eli ürünü olduğunun tespit edildiği, davacı hakkında anılan Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının temyizen incelendiği Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 05/11/2010 tarihli kararı ile sanık hakkında açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeni ile ortadan kaldırılmasına karar verilmiş ise de davacının takibe konu bonolardaki imzanın kendisine ait olmadığı yönündeki savunmasının aksi ortaya çıktığından imzaların davacıya ait olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Sahte teminat mektubu nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan dava sonucunda mahkemece davacının olayda %25, davalı bankanın %75 oranında kusurlu bulunduğu kabul edilerek karar verilmiştir. Son bilirkişi raporunda davacı şirketin bankaya yazılı olarak müracaat etmemesi ve yazılı teyit almaması nedeniyle kusurlu olduğu, davalı bankanın da sahte teminat mektubunda iğfal kabiliyeti olsa bile bankanın BK.’ nun 101. maddesi uyarınca daha dikkatli ve özenli olması gerektiği, bu nedenle kusurlu olduğu belirtilmiştir. Görüldüğü gibi olayda her iki tarafında kusurlu olduğu, birinin kusurunun diğerinin kusurundan daha fazla olduğunu gösterir bir hal olmadığı gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağı-
Fotokopi belgeler üzerinde imza incelemesi yapılarak düzenlenmiş bulunan bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya yeterli olmadığı-
Dava, sahtecilik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ile tescil isteğine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece imza incelemesine yönelik davalı itirazı giderilmeden ve Adli tıp kurumundan gerekli rapor alınmadan oluşturulan kararın hükmün bu nedenle bozulmasına neden olacağı-
İİK 72/2 maddesi gereğince ihtiyati tedbir talebi incelenirken geçici hukuki koruma kararlarının genel olarak düzenlendiği, HMK'nun 390(3) gereği de tedbir talep eden tarafın ihtiyati tedbir sebebi ile türünü açıkça belirtmek ve haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda olduğu, İhtiyati tedbir isteyenin imza inkarına dayalı sahtelik iddiasının talep dilekçesi ekinde ödememe protesto evrakından başkaca bir evrak sunulmayıp imzaya itirazın değerlendirilebileceği bir kanaate varmaya yarar hiçbir delil sunulmadığı, dosya mevcudu itibariyle ihtiyati tedbir koşullarının mevcut olduğunun söylenemeyeceği-
Davalının dava konusu 28.02.1990 tarihli sözleşmenin altındaki imzanın kendisine ait olmadığı itirazında bulunduğu, grafoloji ve sahtecilik bilirkişisinden alınan raporda da imzanın davalıya ait olmadığı kanaatine varıldığı ancak davacının eşinin özel belgede sahtecilik suçundan yargılandığı, eldeki dosyada alınan bilirkişi raporu ve ceza dosyasında alınan bilirkişi raporu arasında çelişki bulunduğu anlaşıldığından, raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi için en az yedi uzmanının katılımı ile oluşan Genişletilmiş Uzmanlar Heyetince düzenlenecek bir raporla 28.02.1990 tarihli sözleşmedeki imzanın davacının eşinin elinden çıkıp çıkmadığı hususunun kesin olarak belirlenmesi gerektiği-
Borçlu adına atılan imzanın aidiyeti hususunda alınan her iki raporun da kesin kanaat içermemesi ve dolayısıyla hüküm kurmaya elverişli olmaması halinde, mahkemece usulünce yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.