Vasiyetnamenin tenfizi (yerine getirilmesi) için öncelikle dava konusu vasiyetnamenin itiraza uğramaması, itiraz edilmiş ise vasiyetnamenin iptali davasının reddine karar verilmiş olması, başka bir deyişle vasiyetnamenin kesinleşmiş olması gerekeceğinden, bu amaçla vasiyetnameden bütün mirasçıların haberdar edilmesi ve hak düşürücü sürelerin başlaması için vasiyetnamenin açılıp okunması dosyasının kesinleşmiş olması gerekeceği, aksi takdirde tenfiz davası açılamayacağı-
Davacılar arasında menfaat zıtlığı mevcut olup, davada tüm davacılar için aynı vekil tarafından dava açılıp, aynı vekil tarafından dava yürütülmüş olup, mahkemece davacılar vekiline davada çıkarları çatışan taraflardan sadece bir tarafı temsil edebileceği hatırlatılarak, kendisinden davacılardan hangisini temsil edeceğinin sorulması, temsil etmeyeceği davacı veya davacılar için vekillikten kanunen çekildiği kabul edilerek, bunların davayı kendilerinin veya atadıkları takdirde başka vekil aracılığıyla takip edebilecekleri-
Vekille takip edilen davalarda tebligatın vekile yapılması gerektiği, dava dilekçesinde davacıların adresi yok ise de; dilekçenin eki vekaletnamede davacıların açık adresinin belirtildiği, bu bakımdan, dava dilekçesinin HMK'nın 119. maddesine uygun olarak düzenlenmediğinden, bir başka ifade ile dava dilekçesinde usuli eksiklik olduğundan sözedilemeyeceği-
Cevap dilekçesinde uyuşmazlığın çözümü ile ilgisi olmayan ve hakaret içeren ifadelere yer verilmesinin kişilik haklarına saldırı teşkil edeceği–
Vasiyetnamenin iptaline ilişkin davada mahkemece, vasiyetnamenin aslı görülerek ve tamamı getirtilip incelenmek suretiyle karar verilmesi gerekirken fotokopi olan 3 sayfadan ibaret suret incelenmek suretiyle karar verilmesinin hatalı olduğu-
Mahkemenin kısa karar ile gerekçeli kararı arasında çelişki olup, bu durumun usul ve yasaya aykırı olacağı, bu çelişki giderildikten sonra hakimin vicdani kanaate göre karar vermesi gerektiği-
vasiyetnamenin iptali davasında muris hakkında çeşitli tarihlerde alınan vasiyetname tarihinde hukuki işlem ehliyetine haiz olup olmadığı konusundaki Adli Tıp kurumu raporları arasında çelişki olduğu anlaşılmakla 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Kanununun 15/f. maddesinde; "Adli Tıp Genel Kurulu Adli Tıp İhtisas Kurulları ile Adli Tıp Kurumu dışındaki sağlık kuruluşlarının verdikleri rapor ve görüşleri arasında da ortaya çıkan çelişkileri, konu ile ilgili uzman üyelerin katılımıyla inceler ve kesin karara bağlar" hükmü gereğince çelişkinin giderilmesi gerekeceği-
Mirasbırakan, 4721 sayılı TMK'nın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra ölmüşse, ölüme bağlı tassarruf, 01.01.2002 tarihinden önce yapılmış olsa bile şekli anlamda geçerliliğin, miras bırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirleneceği- Hükme esas alınan bilirkişi raporunda; hangi ortamda, ne tür teknik cihazlar kullanılarak inceleme yapılıp sonuca varıldığı açıklanmamışsa, ulaşılan sonucun maddi dayanakları denetime elverişli şekilde ortaya konulmamış olacağından bu nitelikteki bir bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulamayacağı-
Davada, mahfuz hisseye müdahale edildiği belirtilerek işlemin iptali talep edildiği­ne göre, tenkise ilişkin talep de bulunduğu göz önünde bulundurulmak suretiyle karar verilmesi gerektiği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.