Bozma kararına ilişkin bir gerekçeli karar bulunmadığından direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda gerekçe içeren bir direnme kararının olmadığı- Yargıtayca bozulan karar (kararın hem hüküm fıkrası hem de gerekçesi) ortadan kalkacağından hukuki geçerliliğini yitirmiş olan direnme kararının Anayasa’nın ve Kanun’un aradığı anlamda gerekçe içerdiğinden söz edilemeyeceği- Bozma kararında yer verilen bozma gerekçesine karşı direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermesi gerektiği- Yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere kararın usulden bozulması gerektiği-
İş K. mad. 5/3 uyarınca, cinsiyet ve gebelik sebebiyle ayrım yasağı düzenlenmiş ve bu durumdaki işçiler bakımından işverenin eşit davranma borcu vurgulanmış olup, eşit davranma borcuna aykırılığı ispat yükünün işçide olduğu, ancak işçi, ihlalin varlığını gösteren güçlü bir delil ileri sürdüğünde ispat yükünün işveren tarafına geçeceği-
Koca tarafından TMK. mad. 166/1'e dayalı olarak davalı aleyhine açılan boşanma davası, taraflar arasında evlilik birliğini temelinden sarsacak bir geçimsizlik bulunmadığı gerekçesiyle reddedilip kesinleştiği- Bu tarihten sonra taraflar biraraya gelmemiş, davalı kadından kaynaklanan boşanmayı gerektirecek kusurlu bir davranışın da kanıtlanamadığı- Mahkemece, TMK. mad. 185/3. ve 186/3. uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı kadın yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği- 
Sulama bedellerinin tahsili için başlatılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin davada; yeraltı suyu kullanımının su rejimini doğrudan etkileyecek olması nedeniyle su kaynağı dışındaki diğer cazibeli sular ile sondaj sularının ücretlendirilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, davacının arazilerini yeraltı suyu ile suluyor olmasının, sulama bedelinden muaf olduğu anlamına gelmediği-
Nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarda salt taraflar ve tanık beyanları ile yetinilmeyip bu iddia ile ilgili olarak DNA testi yaptırılıp alınacak rapor da gözetilerek karar verilmesi gerektiği-
Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olanın tanıkların gerçeği söylemiş olmaları olduğu, akrabalık ve arkadaşlığın başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılmadığı, kocanın sadakatsiz davranış içinde olmasının, kadınını ona mütemadi surette hakaret etmesine hak vermeyeceği, bu itibarla boşanma kararı verilmesinin gerekeceği-
Dava konusu bağımsız bölümleri kullanan davalılara karşı açılan ecrimisil davasında, davacı ve davalı tarafların imzaladıkları 'Sözleşme' başlıklı tutanaktan davaya konu taşınmazın 15/1 numaralı dairesinden elde edilecek gelirin mirasçılar arasında paylaşılacağı kararlaştırılmaktadır; bu sözleşme taraflar arasında taksim sözleşmesi yapıldığını kanıtlar nitelikte olmayıp kira gelirinin mirasçılar arasında paylaşımına ilişkindir; ayrıca, yapıldığı iddia edilen kura çekme işlemi sonucu davacının kendisine düşen daireyi beğenmediği, hiç kullanmadığı, tarafların bu konuda uzlaşamadıkları anlaşıldığından taraflar arasında rızai taksim sözleşmesinin baştan itibaren kurulamadığı-
Ziynet eşyanın erkeğin zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan olmadığından, bunun aksini iddia eden kadın eşin iddiasını ispatla mükellef olduğu- Erkek eşin ise himayesine girdiğini kabul ettiği ziynetleri iade etmemek üzere aldığını ispatlaması gerektiği- Davacı kadının varlığı kanıtlanan ziynetlerin evlilik birliği içinde kendisinden alındığına ve tekrar iade edilmediğine ilişkin tanık deliline dayandığı, bu tanıkların "düğünde takılan ziynet eşyalarının satılarak davalının babası adına ev alındığını" belirttiği ve davalının babasının da bu beyanları doğrular şekilde beyanda bulunduğu gözetildiğinde, davacının düğünde takılan ziynetlerin varlığını ve kendinde olmadığını şüpheye yer vermeyecek şekilde kanıtlamış olduğu-
Temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfetinin davacı tarafa ait olduğu, somut olayda, dinlenen tanık beyanlarından mirasbırakan ile davacılar arasında bir problem yaşanmadığı gibi mirasbırakanın mirasçılardan mal kaçırmasını gerektirecek bir nedenden de  söz  edilmediği dolayısıyla  mirasbırakanın mal kaçırma kastı ve temlikin muvazaalı olduğunun usulünce ispat edilemediği anlaşıldığından, davacıların  iddialarının  kanıtlanamadığı  gözetilerek  subut  bulmayan  davanın  reddine  karar  vermek  gerekeceği-
Vasıflı ikrarda kanıtlama yükümlülüğü, ikrar eden tarafa (davalılara) değil, vakıayı ileri süren tarafa (davacıya) ait olduğundan somut olayda, havaleci durumundaki davacı, değinilen yasal karine karşısında, davalılara yaptığı dava konusu havalelerin, bir borcun ödenmesinden başka bir amaca yönelik bulunduğunu kanıtlama yükümü altındadır; yani havale kavramından hareketle yapılacak değerlendirmeye göre de, somut olayda kanıtlama yükümlülüğünün davacıya ait olacağı-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.