İşyerinin devri ile birlikte istihdam, organik bağ, tüzel kişilik perdesinin aralanması kavramları birbirinden tamamen farklı kavramlar olduğu, işyeri devrinde devredenin devralanla müteselsilen sorumluluğu belirli bir süre ve belirli alacaklar ile sınırlı iken, birlikte istihdamın varlığı hâlinde işverenlerin işçiye karşı ayrı ayrı müteselsilen sorumlu olduğu- Davalıların ortaklarının aynı olması veya adreslerinin aynı olması gibi unsurların işyeri devrinin kabulü için gerekli unsurlar olmadığı- Davalı Anonim Şirketi vekili "davacının kendi işçileri olmadığını, diğer davalıdan demirbaş ve hastane adı alımına yönelik sözleşme yapıldığını ve işyeri devri bulunmadığını" savunmuş ve mahkemece hastane ruhsatının devredildiği gerekçesiyle davalıların birlikte sorumluluğuna dair hüküm kurulmuşsa da, işyeri devrinin temel ölçütünün ekonomik birliğin kimliğinin korunması olduğu- Ekonomik birliğin, salt bir faaliyet olmayıp, birliğin kimliğinin, personeli, yönetim kadrosu, iş organizasyonu, üretim yöntemleri ve gerektiğinde kullanılan işyeri araçlarından oluşacağı- Davalılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin açıklığa kavuşturulması ve buna göre talep edilen alacaklardan sorumlu olabilecekleri miktarların belirlenmesi gerektiği- İşyeri devrinin varlığı hâlinde devreden işverenin feshe bağlı alacaklar nedeniyle herhangi bir sorumluluğunun olmayacağı, ayrıca diğer alacaklar yönünden devreden işverenin sorumluluğunun devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlı olduğu ve bu sürenin resen dikkate alınması gerektiği-
Sahte faks talimatıyla banka hesabından çekilen paraların tazmini istemi-
Davanın açıldığı tarihte mezkûr kararın tebliğe verilip kesinleştirilmemesi sebebiyle derdest sayılacağı gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş ise de; davanın açılmamış sayılması kararının temyizi kabil nitelikte olduğu; ancak, derdestlik yönünden kararın temyiz edilmeyerek veya temyiz aşamasından geçerek kesinleşmesini aramaya gerek olmadığı; davanın taraflarca takip edilmemesi sebebiyle dosyanın işlemden kaldırılması tarihinden itibaren 3 ay içinde dava yenilenmediği takdirde davanın açılmamış sayılmasına ilişkin oluşan tüm yasal hüküm ve sonuçların başkaca bir işleme bağlı olmadan doğrudan doğruya yürürlük kazanacağı; derdestlik durumunun, dosyanın işlemden kaldırılması tarihinden itibaren 3 aylık süre ile sınırlı olması gerektiği; bu sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu; bu hükümlerin davanın açılmamış sayılmasını gerektiren şartların salt doğumu ile kendiliğinden ortadan kalkacağı-
HMK’nın 33. maddesi hükmüne göre davada dayanılan maddi olayların açıklanması taraflara, hukuki sebebin ve uygulanacak yasa maddesinin belirlenmesi de hakime ait olacağı; somut olayda davacının davalı faktoring şirketine karşı açmış olduğu davanın 818 sy. BK'nın 61. maddesi gereği sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayalı alacak istemine ilişkin olduğunun kabulü gerekeceği, dosya kapsamından davalı faktoring şirketince davacı aleyhine yapılmış bir takip ve bu takip sebebiyle davacı tarafından yapılmış bir ödemenin bulunmadığı, çek bedelinin dava dışı çekin keşidecisi şirket tarafından yapıldığı ve hal böyle olunca davalı faktoring aleyhine açılan davanın İİK'nın 72. maddesinde düzenlenen istirdat davası olarak kabul edilemeyeceği-
22. HD. 24.10.2018 T. E: 12907, K: 23098-
Davalı şirketin 24.12.2010 tarihinde kurulup tescil edildiği, şirket sözleşmesi ile davalının 10 yıl süreyle şirketi temsile münferiden yetkili müdür olarak atandığı, şirket müdürü tarafından noterden alınan düzenleme şeklindeki vekâletname ile davalının genel yetkili ticari vekil olarak atandığı, şirket müdürünün, davalının kızı olduğunun anlaşıldığı, davalı tarafından davalı şirketin kaşesi altında yazılıp imzalanan ve müşterilerine gönderilen ve ayrıca haksız rekabet teşkil ettiği hususu kesinleşen yazıda, kurucusu ve ortağı olduğu davacı şirketten ayrılarak davalı şirketi kurduğunu ve hizmetlerine bundan sonra farklı bir şirket ismiyle devam edeceğini belirttiği; davalının, davalı şirketin hissesinin kendi adına kayıtlı olmasına rağmen öğrenci olması sebebiyle tüm işlerin babası tarafından takip edildiğini belirttiği, buna göre; davalı şirketin kaşesi altında davalı tarafından yazılan ve müşterilerine gönderilen yazının haksız rekabet teşkil ettiği ve bu hususun kesinleştiği, davalının şirket müdürü olduğu ve diğer davalının ise şirket organı gibi hareket ettiği gözetilerek anılan davalıların TMK’nın 50. maddesi gereğince, kişisel sorumluluklarının değerlendirilmesinin gerektiği, sonuç itibarıyla Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
6098 Sayılı TBK md. 56. maddesinin “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini gözönünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” yasal ifadesini içerdiği, hakimin, TBK md.56 gereği manevi tazminatın miktarını tayin ederken somut olayın özelliklerini dikkate alacağı, manevi tazminatın miktarının belirlenmesinde hakkaniyetin gözetilmesi gerekeceği, çünkü, kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakimin hak ve nesafetle hüküm vereceğinin M.K. 4.maddesinde belirtildiği, ödettirilecek para miktarının tazminat ve ceza olmadığı, çünkü, mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi davalının hukuka aykırı fiilinden dolayı yapılan bir kötülük de olmadığı, manevi tazminatın, zarara uğrayanda bir huzur duygusu vermesi, duyduğu elem ve ızdırabın dindirilmesini amaç edinmesi gerekeceği, o nedenle, tazminatın miktarı tayin edilirken, bu amaç ve fonksiyonun gözardı edilmemesi gerekeceği, takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan miktar kadar olması gerekeceği, miktarın belirlenmesinde her olaya göre değişen hal ve şartların olacağı, hakim bu konudaki takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenlerin kararında objektif ölçülere göre isabetli olarak gösterilmesi gerekeceği-
Kazaya neden olan aracın zorunlu trafik sigortası poliçesinde, araç başı teminat limiti 20.000,00 TL olup davalı sigorta şirketinin bu miktarla sınırlı şekilde sorumlu tutulması gerekirken kaza başı teminat limiti olan 40.000,00 TL miktarla sorumlu tutulmasının bozmayı gerektirdiği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.