Erkek eşin evi terk ederek evlilik birliğini devam ettirmek istemediği, başka kadınlarla yaşayarak sadakatsiz davrandığı, kadını ve çocuğu evden gönderdiği, buna karşılık kadın eşin ise; ortak eşyaları sattığı ve tartışma sırasında eşine hakaret ettiği, gerçekleşen bu kusurlu davranışlar karşılaştırıldığında tarafların kusurlarının birbirine denk olduğundan bahisle, eşit kusurlu sayılamayacakları, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır, kadının ise az kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiği-
Muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescilin yolsuz bir tescil hükmünde olduğu- Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da TMK. mad 1025 hükmüne göre iptali gerekeceği- Muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen kararın yenilik doğurucu bir hüküm değil, açıklayıcı bir hüküm durumunda olduğu- Muvazaanın varlığını iddia eden tarafın veya bunların ardılı sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişinin TMK. mad. 6 gereğince bu iddiasını isbat etmek zorunda olduğu- Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiasının HMUK. mad. 288 ve 290. uyarınca ancak yazılı delille kanıtlanabileceği ve sözleşme aynı kanun mad. 293 hükmünde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille isbat edilmesi gerekeceği- 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceğinin kabul edildiği-
Hilenin her türlü delille ispat edilebileceği-  Davacının durup dururken evini davalıya değerinin altında satmasını gerektirecek herhangi bir sebebin bulunmadığı, satışın davalıya yapıldığı halde evden bahsedilerek diğer davalının alacaklı olduğu senedin davacıya verilmesinin olaya uygun düşmediği, davalının da taşınmaz alacak gelirinin bulunmadığının arkadaşı tarafından ifade edildiği ve davacıya satış karşılığı davalı tarafından ödeme yapıldığının da ortaya konulamadığı, diğer taraftan satıştan hemen sonra davacıyı bir otele yerleştiren diğer davalının davacıdan ayrıldığı ortada olduğu ve bu durumda her iki davalının birlikte hareket ederek davacıyı hileye maruz bıraktıkları tartışmasız olup hile hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil davasının kabulü gerekeceği-
TBK. mad. 58'e göre,davalının davacı ile kendisinin evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşi ile birlikte olmasının, davacının kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemeyeceği- 
Yapılan iş davalı M. Kargo Yurtiçi ve Yurtdışı Taşımacılık A.Ş. nin asıl işidir ve davalılar arasındaki 01/01/2008 tarihli sözleşmeden de davalı M. kargo şirketinin asıl işveren olduğu anlaşıldığından davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu ve davacının iş akdinin haklı bir neden olmaksızın feshedildiği; asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerden alt işverenle birlikte sorumlu olacağı kuralı dikkate alınarak; ihbar tazminatı, ücret alacağı, fazla mesai ücreti ve genel tatil ücreti alacaklarından da davalıların müşterek ve müteselsil sorumlu tutulması gerektiği-
Dava hile (aldatma) hukuki sebebine dayalı sözleşmenin feshi ve tazminat istemine ilişkin davada, sözleşmenin düzenlendiği tarihten iki gün sonra öğrenmenin gerçekleştiği ve davanın açıldığı tarihe kadar hak düşürücü sürenin geçtiği- "Sözleşme tarihi ile cevap dilekçesinin havale tarihi arasında bir yıllık hak düşürücü sürenin geçmediği (TBK 39), davacılar, sözleşmenin ifası için karşı tarafın açtığı davada bir yıllık hak düşürücü süre içinde 'sözleşme ile bağlı olmadıklarını' bildirdiklerinden, iradenin karşı tarafa ulaşması ile birlikte kesin sonucun doğacağı, bundan sonra sözleşmenin feshi için ayrıca açılacak bir davanın süreye bağlı olduğunu söylemenin mümkün olmadığı" şeklindeki HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Mahkemece, hastane kayıtları ve alt işverenlerle yapılan sözleşmeler üzerinde inceleme yapılarak davacının bu sözleşmeler çerçevesinde çalıştırılıp çalıştırılmadığı, sözleşmede belirtilen işlerin haricinde iş yapıp yapmadığı, gerekirse keşif incelemesi yapılarak araştırılmadan, davalılar arasındaki asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı olup olmadığı dosyaya özgü şekilde tartışılıp gerekçelendirilmeden, kendi içinde çelişkili gerekçe ile davacının ilave tediye alacağının hüküm altına alınmasının hatalı olduğu-
İlave tediye alacağının ödetilmesine-
Hemzemin geçitlerin bakımı, işletilmesi, hemzemin geçitlerde gerekli güvenlik önlemlerinin alınması ve bu kapsamda hemzemin geçit bekçiliği işinin, davalının asıl işleri arasında olmadığı ve söz konusu işlerin yardımcı iş niteliğinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği- Dava dışı ilgili kamu idarelerine hemzemin geçitlerle ilgili yüklenen yükümlülüklerin yerine getirilmediği hemzemin geçitlerde, davalı TCDD tarafından gerekli tedbirlerin (ilgili kamu kurum ve kuruşları nam ve hesabına) alınmak zorunda kalınması ve bu doğrultuda hizmet alım sözleşmelerinin de yapılması, yaşanması olası can ve mal kayıplarının önüne geçilebilebilmesi amacını taşıdığı- Mahkemece muvazaa kabulüne yönelik karar gerekçesinde, davalı TCDD’nin, bir kısım bölgelerde hemzemin geçit bekçiliğinde kendi bünyesinde işçi çalıştırması olgusuna da dayanılmışsa da, yargılamada dinlenen tanıkların beyanlarından, davacının çalıştığı hemzemin geçitte, davalı TCDD’nin işçisinin çalışmadığı anlaıkmakta olup yardımcı işin bölünerek alt işverene verilmesinde mevzuat açısından bir engel de olmadığından, farklı hemzemin geçitlerde aynı nitelikteki yardımcı işte çalışan davalı TCDD’nin işçilerinin olmasının, asıl işveren-alt işveren ilişkisini kanuna aykırı ya da muvazaalı hale getirmeyeceği- Yardımcı işlerin tamamen veya bölünerek alt işverene verilmesinde, “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektirme” gibi sınırlayıcı bir düzenlemeye mevzuatta yer verilmemiş olduğu- Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna aykırı olmadığı ve muvazaaya da dayanmadığı anlaşıldığından, davanın tümden reddine karar verilmesi gerektiği-
Feshin geçersizliğine ve işe iadesine-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.