Harcın, yapılan bir hizmet karşılığı olarak Devletin aldığı para olduğu, Medeni Usul Hukukunda olduğu gibi, İcra Hukukunda da harç ve giderler sonuçta haksız çıkan tarafa yükletildiği, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28/b maddesine göre, Tahsil Harcı’nın alacağın ödenmesi sırasında yatırılan paradan tahsil edileceği, İcra ve İflas Kanunu’nun 15. maddesi ise, kanunda tersine hüküm bulunmadıkça, bütün harç ve masrafların borçluya ait olduğunu, bunların neticede ayrıca hüküm ve takibe hacet kalmaksızın borçludan tahsil olunacağı, Hukuk Genel Kurulunun 22.9.2004 tarih ve E:2004/12-491 K:2004/413 sayılı kararında da, paranın tahsili anında Devletin harçla ilgili kaybını önlemek ve Harçlar Kanunu’nun 128. maddesindeki memur mesuliyetini azaltmak amacı ile ilerde borçludan alınmak üzere, tahsil harcının, alacaklıya ödeme yapıldığı sırada alacaklıdan alınacağı-
Alacaklı Vakıflar Bankası'nın 4389 Sayılı Yasa'nın ek 5. maddesi kapsamına girdiği için Tebligat Kanunu'nun 35/son maddesinde yer alan kamu kurum ve kuruluşlarından olduğu ve bu nedenle sözleşmedeki adresini değiştiren borçlunun bu değişikliği alacaklı bankaya bildirmediğinden mevcut adresine Tebligat Kanunu'nun 35. maddesine göre yapılan tebliğ işleminin usulüne uygun olduğu-
5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun “Fon ve faaliyet izni kaldırılan bankalara ilişkin malî istisnalar” başlığını taşıyan 140. maddesinin, alacaklı banka yönünden 26/12/2003 tarihinden önce kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş alacaklarının tahsiline ilişkin olarak yapılacak icra takiplerinde uygulanabileceği-
Sıra cetvelinin yapıldığı 08.11.2004 ve davanın açıldığı tarihlerde İİK’nun 206. maddesinin yeni şeklinin yürürlüğe girmiş olduğu, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15. ve 17. maddelerinde fon alacaklarının imtiyazlı alacak olduğu konusunda bir düzenleme bulunmadığı-
Ödeme emrinin iptaline yönelik bu dava "menfi tesbit" niteliğinde olup, maddede belirtilen "böyle bir borcu olmadığı" "kısmen ödendiği" veya "zamanaşımına uğradığı" yönündeki iddalarına dayanılması gerekmekte olan bu nitelikteki davaların adli yargıda görülmesinin gerektiği-
Alacak davası-
Kural olarak, sıra cetveline itiraz davalarının maktu vekalet ücretine tabi olduğu-
Kefalet edilen borcun, alacaklısı yönünden amme alacağı niteliği taşıdığının kefil tarafından, kefalet sırasında bilinmekte olduğunun; yani anılan şirket yetkilisinin, temsil ve ilzama yetkili olduğu şirketin bir amme alacağına kefil olduğunu bilerek 14.02.2001 tarihli kefalet senedini imzaladığının açıkça anlaşıldığı-
Fon alacaklarına ilişkin dava ve takiplerde zamanaşımı süresi 20 yıl olarak öngörülmüşse de, fona devir tarihinden önce zamanaşımı süresinin dolduğu hallerde kanunda yer alan 20 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanmayacağını, kazanılmış hakların korunulması gerekeceği-
Davalı banka tarafından davacı hakkında daha önce başlatılan takipte davacı borçlu olarak gösterilmişse de ödeme emrinin tebliğ edilmemesi, daha sonra aynı alacak için dava konusu yeni takip yapılması durumunda, mükerrer takip yapılıp yapılmadığının icra dosyası incelenerek değerlendirilmesi ve sonucuna göre İİK’in 43/2. maddesi uyarınca karar verilmesi gerekeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.