Feshin geçersizliği ve işe iade davasında, asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunduğu takdirde, her iki işverene birlikte dava açılmasında işçi açısından yarar olduğu- Muvazaa olmadığı sürece, alt işveren işçisi ile ilgili davada istemin ve verilecek kararın, feshin geçersizliği ve işe iade yönünden alt işveren; ancak feshin geçersizliğine bağlanan işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinden her iki işverenin birlikte sorumluluğu kapsamında olması gerektiği- Asıl işveren ve alt işveren arasındaki sözleşmenin muvazaalı olması halinde ise, asıl işveren başlangıçtan beri gerçek işveren olduğundan, davanın tarafının asıl işveren olması gerektiği- Alt işverenin bu anlamda işverenlik sıfatı bulunmadığından, taraf sıfatının da olmayacağı- Feshin geçersizliği ve işe iade davasının alt ve asıl işveren ilişkisinde, her iki işverene birlikte açılması halinde, davacı işçi alt işveren işçisi olup, iş sözleşmesi alt işveren tarafından feshedildiğinden, feshin geçersizliği ve işe iade yükümlülüğünün alt işverende olduğu- Asıl işverenin iş ilişkisinde, sözleşmede taraf sıfat bulunmadığından, işe iade yönünde bir yükümlülüğünden sözedilemeyeceği- Asıl işverenin işe iade kararı sonrası, işçinin işe başlamak için başvurması ve alt işverenin işe almamasından kaynaklanan işe başlatmama tazminatı ile dört aya kadar boşta geçen süre ücretinden alt işverenle birlikte sorumluluğunun bulunduğu- Zorunlu dava arkadaşlığı dışında, bir kişinin dahili dava yolu ile davaya dahil edilmesi ve hakkında hüküm kurulmasının mümkün olmadığı-
6100 sayılı HMK'nın 324/2 maddesindeki "Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır" hükmü uyarınca delil avansının yatırılmaması, ilgili delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılma neticesini meydana getireceğinden, mahkemece niteliği itibariyle delil avansı olan gider için verilen kesin sürenin sonuçları açıkça anlatılıp ihtar edilmeden, usulüne uygun kesin süre verildiğinden de bahsedilemeyeceği gibi, davalı yüklenici tarafından, davacı şirket yetkilisinin elinden sadır olduğu iddiasıyla sunulan belgedeki imzanın sahte olup olmadığı yönünde yapılacak olan bilirkişi incelemesinin davalı lehine olduğu anlaşılmasına rağmen bu delil avansından da davacının sorumlu tutulmasının doğru olmadığı-
Gider avansı dava şartı iken, delil ikamesi avansının dava şartı olarak nitelendirilemeyeceği, delil ikamesi avansının verilen kesin süre içinde yatırılmamasının davanın dava şartı yokluğu ile reddine neden teşkil etmeyeceği, tarafın belirtilen sürede delil avansı giderini yatırmazsa dayandığı o delilden vazgeçmiş sayılacağı, başka ifade ile delil ikamesine yönelik avans isteniyor ise HMK.’un 115. maddesine göre değil, 324. maddesine göre işlem yapılması gerekeceği-
İİK'in 281/2. maddesinde, tasarrufun iptali davalarına özgü özel bir ihtiyati haciz düzenlemesinin yer aldığı, bu maddeye göre hakimin iptale tabi tasarrufun konusu olan mallar hakkında alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verebileceğinin hüküm altına alınmış olduğu; İİK'nın 257 ve izleyen maddelerindeki genel ihtiyati haciz kurallarından farklı olarak burada teminat alınması da zorunlu olmadığı; teminat alınıp alınmayacağını da mahkemenin takdir edeceği; şu kadar ki, davanın elden çıkarılmış mallar yerine kaim olan kıymete taalluku halinde, teminat göstermeksizin ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği-
Dosya kapsamından, davacının adli yardım talebinin reddine ilişkin karara karşı davacının itirazda bulunduğu anlaşılmakla; HMK 337. maddesi gereğince itirazın kararı veren mahkemece değil, numara olarak kendisini izleyen mahkemece inceleneceği ve karara bağlanacağı hüküm altına alınmış olmakla; öncelikle bu hususta bir karar alınarak daha sonra sonuca gidilmesi gerekeceği-
Dava dilekçesinin UYAP üzerinden gönderildiği ve sisteme kaydedildiği tarihte davanın açılmış sayılacağı; bir sonraki gün ödenen harcın dava tarihi olarak dikkate alınamayacağı-
Somut uyuşmazlıkta, 06/01/2014 tarihinde tebliğ edilen muhtıra ile davacılar vekilinin dahili davalılar ... ve ...'ın TC numaraları ve adreslerinin bildirilmesi istenmiş, 06/01/2014 havale tarihli dilekçe ile davacılar vekili adı geçen dahili davalıların TC numaraları ve adreslerinin ilgili nüfus müdürlüğünden sorulmasını talep etmiştir. Mahkemece nüfus müdürlüğüne yazılan müzekkereye cevaben ilgili idare 15/01/2014 tarihli yazısında adı geçen davalıların kaydına rastlanmadığını bildirmiştir. Davacılar, tapu kaydında paydaş olan bir kısım dahili davalıların adresini bilmemesi halinde bildirmeye zorlanamaz. Mahkemece ilgili yerlerden araştırılmak suretiyle adreslerin tespit edilmesi gerekmektedir. Davacıya düşen ise bu yazışmalar için yeterli gider avansını yatırmaktan ibarettir. Mahkemece tebligata yarar açık adresin araştırılması için re'sen ilgili yerlere yazı yazılarak adres tespitleri istenmesi ve gerekirse tarafların beyanlarına başvurması geçerli adresin bulunmaması halinde Tebligat Kanununun 28. madde gereğince ilanen tebligat yapılarak böylece taraf teşkilinin sağlaması gerekirken usule aykırı şekilde işi davacıya yüklemek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesinin doğru görülmediği-
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 331. maddesinin birinci fıkrasında “Davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hallerde hakim, davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerine takdir ve hükmeder.” şeklinde düzenlendiği- Anılan yasa maddesi doğrultusunda, davanın açıldığı tarihte haksız olduğu tespit edilen tarafın yargılama giderlerini ödemekle yükümlü olacağı- Ayrıca eldeki davanın, fiili kullanım şerhinin düzeltilmesine yönelik olup, taraflar arasında mülkiyet ihtilafı bulunmadığından hüküm altına alınması gerekli harcın ve vekalet ücretinin maktu olması ve Hazine'nin bu davalarda yasal hasım konumunda olduğundan aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmemesi gerektiği-
Davacının, vergide kayıtlı bulunduğu dönemde, sürenin 1479 s. Kanun kapsamında bağkur sigortalılığının tespiti istemine ilişkin dava-
Tasarrufun iptali davalarında; alacaklı davacının alacağının gerçek olması, kesinleşmiş bir icra takibi bulunması, alacaklının İİK.'nın 105. veya 143. maddesi uyarınca kat’i veya geçici aciz belgesi sunması, tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olmasının dava ön şartlarından olduğu-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.