Davacı dava dilekçesinde yaklaşık 15 dönümlük yerin tesciline karar verilmesini istediği, teknik bilirkişice belirlenen miktarın ise 17368,33 m2 olduğu ve bu miktarın "yaklaşık" kavramı içerisinde değerlendirilmesi gerektiği halde istekle bağlı olarak hüküm kurulmasının yerinde olmadığı, kaldı ki, bu biçimde kurulan, hükmün de infaza elverişli olmadığı, çünkü teknik bilirkişinin rapor ve krokisinin 17368,33 m2 ye göre düzenlendiği, 15.000 m2 için düzenlenen bir rapor ve krokinin olmadığı, bu nedenle hükme esas alınan rapor ve krokinin TMK. nun 713/7. fıkrasına uygun olduğundan söz edilemeyeceği, anılan fıkra uyarınca rapor ve krokinin kararın eki sayılacağı-
Dava konusu taşınmazın önceki niteliği, imar ve ihyaya muhtaç yerlerden ise kim tarafından ne zaman imar ihyasına başlandığının, imar ihyanın bittiği tarihten itibaren tarımsal amaçlı zilyetliğin başlangıç tarihi ile bu zilyetliğin dava tarihine kadar kim tarafından sürdürüldüğünün, taşınmazın davacıya babasından satış, bağış suretiyle ya da babasının ölümünden sonra mirasçıları arasında yapılan miras taksimi ya da miras payının devri suretiyle geçip geçmediğinin yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulmasının gerekeceği-
Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 gün, 2002/8-141 Esas, 2002/132 Karar sayılı kararına göre, tespit dışı bırakma tarihi, bitişik ya da komşu parsellere ilişkin kadastro tutanağının düzenlendiği tarihtir. Buna göre; somut olayda dava konusu taşınmaz, davacıya ait bitişik taşınmaza ait kadastro tutanağına göre 10.05.2001 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında paftasında yol ve yol boşluğu niteliği ile bırakılmış olup; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 7/4. maddesine göre kadastro tutanağı düzenlenmeyen bu yerle ilgili olarak kadastroya tabi olması yolunda herhangi bir iddia vaki olmamış ve dava tarihi olan 22.09.2006 tarihine kadar geçen süre içerisinde hak arama yoluna başvurulmamıştır. Davanın, makul sürede açılmadığı ve dava konusu taşınmazın paftasında yol boşluğu olarak gösterildiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıl geçmediği de dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmiş olmasının hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman bitki örtüsünün kaldırılmış olması o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmediği, toprağı ile birlikte orman olan taşınmazın zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığı-
Dava, kadastroda tespit dışı bırakılan taşınmaz bölümlerinin kazanmayı sağlayan zilyetlik hukuki sebebine dayalı olarak TKM'nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesi gereğince açılan tescil davası olup, taşınmazın niteliğinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde araştırılıp belirlenmesi zorunlu olduğu; TMK'nun 713/1 fıkrasına dayalı olarak açılan davalar kamu düzeni ağırlıklı davalar olduğundan bir bakıma mahkemece her türlü araştırma ve incelemenin kendiliğinden yapılmasının zorunlu olduğu-
Davacı taşınmazı dava tarihinden geriye doğru 10-15 yıl önce haricen satın aldığı ve taşınmaz üzerinde bağımsız 20 yıllık zilyetliğinin bulunmadığı, bu nedenle TMK.’nun 996. maddesi gereğince satıcısının eklemeli zilyetliğine dayandığı gözetilerek satıcı bakımından da 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi uyarınca miktar araştırmasının yapılması, öte yandan genel mahkemelerde açılan davalarda hâkim tarafların gösterdikleri tanık ve delillerle bağlı olup kendiliğinden kadastro bilirkişilerini tanık olarak dinleyemez. Keşifte re'sen dinlenen kadastro bilirkişilerinin beyanlarına bu nedenle değer verilemeyeceği hususu da göz önüne alınarak toplanacak deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmasının hükmün bu nedenlerle bozulmasına sebep olacağı-
Dava, kadastrodan önceki kazanmayı sağlayan zilyetlik, muristen intikal ve eklemeli zilyetlik hukuki sebeplerine dayalı olarak TMK’nun 713/1, 996 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davası olup, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14/1. maddesi uyarınca, zilyetlik maddi olaylardan olup, yerel bilirkişi ve tanık dahil her türlü delille zilyetliğin kanıtlanmasının mümkün olacağı-
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 27/1 ve 25/1 c hükümleri gereğince, kadastroya başlanılan bölgedeki sulh veya asliye hukuk mahkemelerinde görülmekte olan kadastro ile ilgili ve henüz kesinleşmemiş bulunan taşınmaz mala ilişkin davalar hakkında, o taşınmaz mal için kadastro tutanağı düzenlendiği tarihte, bu mahkemelerin görevi sona ereceği ve bu davalara ait dosyalar re'sen kadastro mahkemesine devrolunacağı, yasadan kaynaklanan böyle bir gönderme nedeniyle, davalı yararına vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği-
Davanın, tapu iptali ve tescil istemi olduğu, her ne kadar davacı bakımından Kutlubey köyü ile taşınmazın bulunduğu köyde 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi uyarınca miktar araştırması yapılmış ise de, davacının babasının öldüğü tarih itibariyle davacının bağımsız 20 yıllık zilyetliği bulunmadığı anlaşıldığından davacının babasına ait veraset belgesi alındıktan sonra miras bırakan H. ile dava dışı diğer mirasçılar yönünden de aynı biçimde miktar araştırmasının yapılmasının, davacı her ne kadar dava dilekçesindeki parselin tamamının iptaliyle adına tesciline karar verilmesini istemiş ise de, yargılama oturumunda imzalı beyanıyla istediği taşınmazın yaklaşık 12-13 dönüm civarında olduğunu bildirdiği halde bu miktar orantısız bir biçimde aşılarak karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemece, davanın zilyetliğe dayalı tescil isteğine ilişkin olduğu, taşınmazın Menderes Nehrinin yatak değiştirmesi sonucu oluştuğu, nehir yataklarının zilyetlikle kazanılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, verilen hükmün yeterli bir araştırma ve uygulamaya dayalı olduğunun söylenemeyeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.