Davacının dayandığı iskân tevzii defterindeki kaydın, tapu kaydı olmayıp, zilyetliğe karine teşkil edeceği-
Taraflar arasındaki tescil davasında, tescili talep edilen yer taşlık olduğundan devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu, bu nitelikteki yerlerin, ihya olgusu gerçekleşmeden, kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilemeyeceği-
Kısa ve gerekçeli karar arasında çelişki oluşması halinde bu çelişkinin giderilip yeni bir karar oluşturulması için hükmün bozulması gerekeceği-
Davacılar tarafından ölüm hukuki sebebine dayalı olarak tapu iptali ve tescil talebinde bulunulduğu halde mahkemece tapu malikinin belli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, ölüm hukuki sebebine dayalı olarak inceleme, araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır. O halde, Mahkemece yapılması gereken ..., dosya ekinde bulunan ... 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/189 Esas, 2012/379 Karar sayılı dava dosyası da gözetilmek suretiyle iddia ve savunma çerçevesinde toplanmış ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek TMK’nin 713/2.maddesindeki ölüm nedenine dayalı tapu iptali ve tescil şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmak ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
TMK’nun 713/2. fıkrasına dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil davalarında ancak kayıt malikinin mirasçı bırakmadan ölmüş olması halinde TMK’nun 501. maddesi uyarınca son mirasçı sıfatıyla davanın Hazine’ye yöneltilerek açılacağı veya daha sonra bu durumun anlaşılması halinde yargılama sırasında davanın Hazineye yöneltileceği, kayıt malikinin bilinen kişi olup olmadığı yönünde yeterli araştırma yapılarak taraf teşkilinin sağlanması gerekeceği- TMK'nun 713/5. fıkrasına eklenen ibare ile mülkiyet hakkının tüm kazanma koşullarının oluşması ile 20 yıllık kazanma süresinin dolduğu anda mülkiyetin kazanılacağı, dava açmasa da Anayasa Mahkemesinin verdiği yürürlüğünün durdurulması karar tarihi olan 17.03.2011 tarihinden önce hak sahipleri yararına kazanma koşullarının oluşması, maliğin 20 yıl önce ölmesi ve 20 yıllık kazanma süresinin de dolması halinde bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğunun kabulü gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yaylak yerlerden olduğu saptanırsa olayda 4342 sayılı Mera Kanunu'nun Geçici madde 3, birinci ve ikinci fıkra hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının inceleme ve araştırma konusu yapılması, başka bir anlatımla yaylak olduğu saptanarak Yasa uyarınca Hazine adına tescil edilmesi gereken taşınmaza davalının emlak ve rayiç bedeli toplamının yarısı depo ettirilerek hazinenin bu bedel karşılığı davadan kanun gereği vazgeçmesi gerekip gerekmediği yönü üzerinde durulması gerekeceği-
Kesinleşen 2-B alanında kalan taşınmazların hazineye ait yerlerden olduğu, 27.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 6831 sayılı yasanın Ek-10.madde hükmü gereğince orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten itibaren kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisap edilemeyeceği- Nitelik kaybı sebebiyle orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazlardaki kullanım durumlarının belirlenmesi amacıyla yapılan 5831 sayılı yasa ile 3402 sayılı yasaya eklenen Ek-4. madde kapsamında yapılan çalışmalar için yasa koyucu tespitlerin kesinleşmesinden sonra dava açmak için kısıtlayıcı bir süre öngörülmediğinden Kadastro Yasasından kaynaklı çalışmalara ilişkin getirilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin Ek-4 madde gereğince yapılan çalışmalara da uygulanması gerektiği-
8. HD. 13.06.2018 T. E: 10901, K: 14053-
20. HD. 15.10.2019 T. E: 2018/6420, K: 5896-
Davacı, dava dilekçesinde açıkça çekişmeli 389 ada 4 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan ve hükme esas alınan teknik bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen kargir evin kendisine ait olduğunu öne sürüp, bu kısım yönünden lehine muhdesat şerhi verilmesini talep ettiği halde, Mahkemece talep aşılarak davacının isteği bulunmayan ve teknik bilirkişi raporunda yeri gösterilen ihata duvarı yönünden de muhdesat şerhi verilmesi isabetsiz olduğu gibi, davacı lehine muhdesat şerhi verilen tel örgünün bütünleyici parça niteliğinde olmayıp, her zaman için ana taşınmazdan sökülüp götürülebilecek ve taşınmazdan ayrılması mümkün eşya mahiyetinde olduğu, bu haliyle tel örgünün teferruat olarak kabulünün gerekeceği, bu nitelikteki eşyalar yönünden beyanlar hanesine şerh verilmesinin mümkün bulunmadığı göz ardı edilerek hüküm kurulması da isabetsiz olduğu-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.