Davacıların miras bırakanının kayıt malikinin ölümünden itibaren taşınmazda malik sıfatıyla zilyet olduğu bildirildiğine göre, satış senedinin olmamasının mülkiyeti kazanmayı engellemeyeceği-
Her ne kadar yerel bilirkişi ve tanıklar, taşınmazın mera olmadığını bildirmiş iseler de, eski tarihli belirtmelik, norm kararı ve eylemli durum karşısında yerel bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilmemesi gerekeceği, öncesi mera olan bir yerin yetkili mercilerce niteliği değiştirilmedikçe kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla kazanılmasının mümkün olamayacağı, taşınmazın niteliği gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Kadastro çalışmaları sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanan tescil davasında; hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren 6360 sayılı Kanun uyarınca ilgili kamu tüzel kişileri olarak davada taraf olarak yer almaları gerektiği-
20. HD. 09.12.2019 T. E: 4304, K: 7269-
Medeni Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tesciline-
2004de kesinleşen yabancı mahkeme kararı ile boşanmalarına karar verilmesine rağmen birlikte yaşamaya devam edip çocuk sahibi olan taraflardan kadının 2017 yılında Türkiye'de boşanma davası açması üzerine, erkek eşin 2018'de "yabancı mahkemece verilen boşanma kararının Türk Mahkemelerince tanınması ve tenfizine ilişkin" karşı dava açması dürüst davranma kuralına aykırı mıdır? Yabancı mahkemelerce verilen boşanma kararlarının tanıması ve tenfizi için belirlenmiş bir zamanaşımı süresinin bulunmadığı- Tanıma ve tenfiz davasına konu boşanmaya ilişkin yabancı mahkeme ilâmının yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade ettiği- Yabancı mahkeme kararının verildiği ülkede boşanmış sayılan eşin, Türkiye'de bu kararın tanınmasını istemesinde hukuki yararı bulunduğu- Yabancı mahkemece verilmiş ve kesinleşmiş boşanma kararı karşısında, sadece bu kararın Türk mahkemelerince tanınmadığı ve eşlerin birlikte yaşamaya devam ederek çocuk sahibi oldukları gerekçe gösterilmek suretiyle; uyuşmazlığın çözümünde uygulanması gereken yazılı hukuk kuralları bir yana bırakılarak, ancak zorunlu hâllerde düzeltici ve tamamlayıcı bir biçimde uygulanması gereken dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Mer’aların, kamunun ortak kullanımına bırakılan ve özel mülkiyet konusu edilemeyecek yerlerden olduğu, bu nitelikleri gereği de kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilemeyecekleri, ancak, çekişmeli taşınmazın hukuksal niteliğini kesin olarak saptayan yeterli bir incelemenin de yapılmış olmadığı-
TMK mad. 713/2 yer alan; tapulu taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılmasına imkan tanıyan üç halden biri olan "…ölmüş…" ibaresi, "Anayasa Mahkemesi'nin 17.03.2011 tarihli ve 2009/58 Esas, 2011/52 Karar sayılı" kararıyla iptal edilmişse de, Anayasa Mahkemesince yürürlüğün durdurulmasına ilişkin kararın verildiği 17.03.2011 tarihine kadar hak sahipleri yararına kazanma koşulları oluşmuş, malik 20 yıl önce ölmüş ve 20 yıllık kazanma süresi de dolmuş ise, TMK md. 713/5 uyarınca bu tür hak sahiplerinin de dava açma yönünden kazanılmış haklarının olduğu-
Kazandırıcı zaman aşımı zilyetliğine dayalı kadastro tespiti itirazına ilişkin davada, tapulama sırasında adına tespit yapılan davalı K.'ın payına gelince; tapulama tutanağında davalı K.'ın dava konusu taşınmazda 20 yılı aşkın zilyet olduğu belirtilmişse de, K.'ın davalı S. ile 2004 yılında evlendiği ve kadastro tespitinin 2007 yılında yapıldığı gözetildiğinde taşınmazdaki ½ payı ne şekilde edindiği ve zilyetliğinin evlenme tarihinden öncesinde başladığı hususunun kanıtlanamadığı gibi, evlenme tarihinden itibaren de tutanakta belirtilen 20 yıllık sürenin dolmadığı ve davalı K. lehine kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile edinim koşullarının oluşmadığı anlaşıldığı, öte yandan gerek senet başlıklı belge içeriğinden gerekse dinlenen tanık beyanlarından davacıların evlenene kadar dava konusu taşınmazdaki dairede ailesi ile birlikte yaşadığı, davacı C.'ın yurt dışına çalışmaya gittiği, evlendikten sonra eşinin bir buçuk yıl dava konusu taşınmazda kaldığı, daha sonra eşini yurt dışına götürdüğü, davacıların dava konusu taşınmazda halen bir kısım eşyalarının bulunduğu, senette anne H.'nin payını davacılara bağışlama iradesini ortaya koyduğu, zilyetliğini davacılar adına sürdürdüğü, 20.04.2003 yılında ölümü ile de bağış şartının gerçekleştiği ve davacılar lehine bu pay yönünden zilyetlikle edinim koşulları oluştuğundan taşınmazın davalı K. adına kayıtlı yarı payının iptali ile davacılar adına tesciline karar verilmesi gerekeceği- Dava konusu 94 parsel sayılı taşınmazın sadece davalı K.n adına kayıtlı ½ payının zilyetlikle edinim koşullarının davacılar lehine oluştuğunun kabulü ile bu pay yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceği, davalı S. payı yönünden ise davanın reddedilmesi gerekeceği-
Kadastro Kanununda, tapulama tespit gününde yürürlükte olan yasa hükümlerine göre oluşturulmuş, imar ihya şerhlerini dayanaksız bırakan bir hüküm bulunmadığı gibi; imar ihya, belirli koşullarda taşınmaz mal mülkiyetinin kazanılması yollarından biri olarak kabul edildiğinden, kazanılmış hak kuralı gereğince ve ayrıca, imar ihya ve zilyetliği doğrulayan mahkeme hükmünün üzerinden on yıllık hak düşürücü süre de geçmediği için, davalının, kişisel hakkının ayni hakka dönüştürülmesini isteyebileceği de düşünülerek, Hazinenin açtığı imar ihya şerhinin kaldırılması davasının reddinin gerekeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.