"..... A.Ş. tarafından yapılan binaların, bu şirketin ortağı bulunan sanıklar tarafından kurulan ve aynı büroda faaliyette bulunan ........ Ltd. Şti. tarafından satıldığı"nın iddia edilmesi halinde, her iki şirket arasında organik bağ bulunup bulunmadığı araştırılmadan İİK. 333a maddesine göre hüküm kurulamayacağı–
Davacının temyizi üzerine Özel Dairece bu kez ihalenin feshi isteklerinin icra mahkemesince reddedilmiş olması temelde yolsuz olan tescil nedenini ortadan kaldırmayacağı, iflas zabıt defterinde yapılan tahrifatın hileli davranış olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ve sıra cetveline itiraz davasının devam ederken satış kararı alınmasının ihaleye katılımı azaltıp azaltmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekçesi ile mahkeme kararını bozduğu, mahkemenin karara uyup verdiği üçüncü kararda yolsuz tescil nedeni ile davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı vekilince temyizi üzerine bu kez Özel Daire iflas zabıt defterindeki tahrifatın hileli davranış olarak değerlendirilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekçesi ile kararı bozduğunun, mahkemenin kararında direndiğinin anlaşıldığı, icra dairesince yapılan ihalenin feshinde İİK’nın 134/2. maddesi uyarınca icra mahkemesinin görevli olduğu, ihale feshedilmedikçe tapudaki tescilin geçerli bir sebebe dayandığı, yolsuz tescilden söz edilemeyeceği için sicilin düzeltilmesi (tapu iptal, tescil) davası açılamayacağından davanın bu nedenle reddi gerekmekte olup, mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerekeceği-
"Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi Ön B. Formunda" yer alan; "...Bankamızdan yapılacak kredi kullanımları, krediyi kullanan bakımından borçlandırıcı işlemler olup bu Sözleşme tahtındaki krediler ticari kredilerdir..." yönündeki ibare gözetildiğinde, sözleşmenin ticari nitelikteki genel kredi sözleşmesi olduğunun kabulü gerektiği- Ticari kredi nedeniyle tahsil edilen masrafların iadesi açısından dava ticari dava niteliğinde olduğu- Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olduğu- Davalı tarafından ticari kredi tahsis ve değerlendirme komisyonu adı altında tahsil edilen bedelin dayanağını teşkil edecek banka kayıtları getirtilerek, bahse konu tahsilatın niteliği araştırılarak, tahsilata dayanak kredinin tüketici kredisi mi ticari kredi mi olduğu hususunda bilirkişi raporu alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Takip dosyasındaki alacağın dayanağı olan çeklerin her birinin en geç düzenlenebileceğinin kabulü gereken tarih olan bankaya ibraz tarihleri, ihtiyati haciz ve takip tarihlerinden önce olduğu, bu durumda davalı alacağının daha önce doğduğunun kabulü gerektiği, buna göre de, sonraki tarihte doğan davacı alacakları bakımından muvazaa yaratılamayacağı- Davalının alacaklı bulunduğu 2. ve 3. sıralarda yer alan icra dosyalarına ilişkin davanın ve birleşen davasının HMK'nın 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca hukuki yarara ilişkin dava şartı noksanlığından reddine karar verilmesi gerekirken, harcı yatırılarak açılmış olan davaların daha sonra birleştirilseler de esas itibariyle bağımsızlıklarını korudukları bu itibarla asıl ve birleşen davalardaki talepler hakkında ayrı ayrı hüküm tesis gerektiği- Sıra cetveline itiraz davaları sonunda verilen hükmün, sadece davanın tarafları bakımından sonuç doğuracağı ve verilen kabul kararı ile durumun tespiti ile yetinilmeyip, eda hükmünün kurulması gerekeceği- İtirazın sadece alacağın esasına yönelik olduğu, hem esasa, hem sıraya ilişkin olmadığı, şayet böyle olsaydı önce sıraya itirazın incelenmesi, bu itirazın yerinde görülmemesi halinde esasa ilişkin itirazın incelenmesi gerekeceği-
Mahkemece, davalının alacağının varlığını ve miktarını takipten önce düzenlenmiş ve üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir nitelikte usulüne uygun birbirine uyan yazılı deliller ile kanıtlayamadığı, davacı tarafça sunulan belgelerin her zaman düzenlenebilir nitelikte olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken; davacı alacaklının da aynı nitelikte senede dayandığı belirtilerek yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
HUMK.un yürürlükte olduğu dönemde ticaret mahkemesince yazılı yargılama esasına göre görülüp sonuçlandırılan davada, davacı talepleri arasında terdit bulunmadığından ve davacı tarafın somut uyuşmazlığın niteliği gereği BK’nın 110, 179 ve 180. maddeleri kapsamındaki talepleri, İİK 280/3'deki iptal sebepleri bakımından da birlikte tartışılması gereken, yarışan talepler olup, taleplerden biri hakkında verilecek karar diğerini doğrudan etkileyeceğinden, davacının taleplerinin bütün olarak ele alınarak çözülmesi gerektiği, tasarrufun iptali dışındaki istemlerin tefrikine karar verilmesinin gerekmediği- İçerikleri itibariyle bir hakkın devrine ilişkin hükümler içermeyen sözleşmeler ile iptale tabi bir tasarruf işlemi yapıldığından söz edilemeyeceği- Karşılıklı borç vaatleri içeren borçlandırıcı işlemler hakkında tasarrufun iptali davası açılamayacağı- Davacı somut olarak taraflar arasında yapılan bir işlem iddia edilmediğinden icra iflas hukuku anlamında iptale konu edilebilecek bir devir ya da tasarruf işlemi bulunmadığı- Dava açıldıktan uzun bir süre sonra TMSF ile davalı arasında düzenlenen protokole göre iadesi kararlaştırılan mal varlıkları ile ilgili tasarrufun iptali talep edilmiş ise de; sözleşmedeki işlemlerde tasarrufun borçlular tarafından değil, ilgili mevzuatı uyarınca işlem yapan TMSF tarafından yapıldığı, borçlu ile ile davalı üçüncü kişi arasında iptali davasına konu edilebilecek bir tasarruf işleminin bulunmadığı- Menfi tespit davasına dayanak gösterilen sözleşmelerin tarafı olmayan şirketler yönünden tasarruf işlemine yönelik dava şartı da oluşmadığından, gerçek alacağın varlığının incelenmesine, dolayısıyla açılan menfi tespit davasının bekletici sorun yapılmasına gerek bulunmadığı-
Davacı mirasçıların "bedelsizlik" ve "muvazaa" iddiasıyla açtığı bonodan dolayı menfi tespit ve istirdat istemine ilişkin davada, HMK. 201 uyarınca, senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def'i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemleri, ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile, ancak senetle ispat edilebileceği- Senede karşı "senetle ispat" kuralının senedin tarafları için geçerli olduğu- Mirasçıların "külli halef" sıfatıyla senede karşı dava açmaları hâlinde, iddialarını ancak "yazılı delille" ispat edebileceği- Mirasçıların küllî halef sıfatıyla değil de, (eldeki davada olduğu) sadece kendi miras haklarına dayanarak dava açmaları durumunda ise, senede karşı olan iddialarını senet (kesin delil) ile ispat etmek zorunda olmadığı, muvazaa iddialarını HMK. 203/d gereğince tanıkla ispat edebileceği- "Eldeki davada muvazaa iddiasının hukukî temelinin bulunmadığı ve davanın bedelsizlik iddiasına dayalı olduğu, davacı mirasçıların kendi haklarına dayanarak böyle bir davayı açamayacakları, dolayısıyla tanık dinlenilerek hüküm kurulmasının mümkün olmadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Dava, kollektif şirketten çıkarılan ortağın çıkma payının diğer ortaklardan tahsili istemine ilişkindir...
Elinde olmayan nedenlerle, pay satışını geç öğrenen suf’a hakkı sahibinin, açtığı şuf’a davasında, davacının “tapuda gösterilen eski bedelle payın adına tescilini” talep etmesinin, “objektif iyiniyet kuralları” (MK.2) ile bağdaşmayacağı–
Kural olarak ayırtım gücüne sahip olmayan gerçek kişiler kazandırıcı ve borçlandırıcı işlem yapamazlar ise de kısıtlının yararına olmayan bir yorumla onun hukuksal işleminin hükümsüzlüğü sonucuna varılamayacağı–

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.