6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 327. maddesinde yer alan düzenlemeye göre genel hükümlere tabi kira söz- leşmelerinde kira sözleşmesinin başlangıcı ve süresi belli ise kira sözleşmesinde sürenin dolması ile kira sözleşmesi kendiliğinden sona erer. Kiraya veren sözleşmenin bitim tarihinden itibaren bir ay içinde dava açarak süre bitimi nedeniyle tahliye talep edebileceği- Belirli süreli kira sözleşmelerinde belirlenen sürenin dolması halinde taraflar arasında açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisi sürdürülürse kira sözleşmesi süresiz olarak uzar. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 347. maddesinde yer alan düzenlemeye göre ise konut ve çatılı işyeri kiralarında kiracı, belirli süreli sözleşmelerin süresinin bitiminden en az on beş gün önce bildirimde bulunmadıkça sözleşme aynı koşullarla bir yıl uzamış sayılır. Kiraya veren, sözleşme süresinin bitimine dayanarak sözleşmeyi sona erdiremeyeceği, ancak on yıllık uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzama yılının bitiminden en az üç ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, herhangi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebileceği-
Davacı yanca davaya konu takip dışında ayrıca hem ............... İcra Müdürlüğünün ............. E. sayılı dosyasında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip, ............... İcra Müdürlüğünün .................. E. sayılı dosyasında ise ticari işletme kapsamında taşınır rehinin paraya çevrilmesi yoluyla tahsilde tekerrür olmamak koşuluyla iki ayrı takip daha yapıldığı, davalı asıl borçlu lehine verilen ipotek ve taşınır rehin bedelinin dosya kapsamına göre davacı yanın alacağından fazla olduğundan 2004 sayılı Kanun'un 45 inci maddesi gereğince alacak rehinle ipotek teminat altına alındığından davalı asıl borçlu şirket yönünden açılan davanın reddine yönelik ilk derece mahkemesi kararının yerinde olduğu, öte yandan davacı yanca, akdi faizin %36, temerrüt faizinin ise %72 olduğu iddia edilmiş ise de, davacı yanca genel kredi sözleşmesi kapsamında taraflarca kararlaştırılan akdi faizin %36 olduğuna ilişkin herhangi bir bilgi belgenin dosyaya kazandırılmadığı, ilk derece mahkemesince hem Merkez Bankasına yazılan yazıya göre temerrüt tarihi itibariyle genel kredi sözleşmesinin tarafı olan bankanın fiilen uyguladığı akdi faiz oranının %24 olduğu, sözleşme hükümlerine göre temerrüt faizinin de uygulanan akdi faizin %100'ünün eklenmesi sonucu %48 olacağından bankacı bilirkişi tarafından dosyaya sunulan ek raporda da bu oranlar üzerinden hesaplama yapılmak suretiyle davacı yanın takip tarihi itibariyle alacağının tespit edildiği ve davalılardan ............. Gıda ...Şirketi yönünden de .............. tarihli kefaletname dikkate alınmak suretiyle hesaplama yapıldığından davacı yanın bu kısma yönelik istinafının da yerinde olmadığı-
Her ne kadar davalı sigorta şirketlerince gerek poliçe özel şartlarındaki "sigortalı kıymetlerin normal işlemesinden ve mutad kullanılmasından doğan aşınma ve yıpranmalardan veya çürüme, paslanma, korozyon veya oksidasyondan, buhar kazanlarında kireçlenme ve çamurlanmadan, işletmede doğrudan doğruya meydana gelen etkilerden, atmosferik vesair şartların verdiği tedrici bozulmaların teminata dahil olmadığı", gerekse Makina Kırılması Sigortası Genel Şartları'nın Teminat Dışında Kalan Haller başlıklı 3 üncü maddesinin (h) bendindeki "Makinelerin normal işlemesinden ve mutad kullanılmasından doğan aşınma ve yıpranmalardan veya çürüme, paslanma veya oksidasyondan, buhar kazanlarında kireçlenme ve çamurlanmadan işletmede doğrudan doğruya meydana gelen etkilerden, atmosferik vesair şartların sebebiyet verdiği tedrici bozulmalardan," hükümlerine göre gaz türbinlerinde meydana gelen hasarlanmaların poliçe kapsamında bulunmadığı yönünde savunma yapılmış ise de; tarafsız ve güvenilir delillerle hasarın teminat dışında kaldığının ispat edilemediği, davalı tarafından sunulan Teknik Rapor'un da tarafın isteği üzerine haricen düzenlendiği gözetildiğinde işbu raporun tarafsızlığı konusunda da şüphe oluştuğu, tüm dosya kapsamına göre hasarın teminat kapsamında olduğunun kabulü ile poliçe şartları kapsamında davacının kar kaybı, işçilik ve tamir bedeline yönelik taleplerinin değerlendirilmesi gerekeceği-
Muvazaa iddiasına dayalı olarak sıra cetveline itiraz istemine ilişkin davada, Davalı savunmasında, "bedeli paylaşıma konu taşınmazın sit alanı dışına çıkarıldığından bahisle borçlu adına tescilinin gündeme geldiğini, tescile ilişkin bu işlemlerin icra müdürlüğü tarafından verilen yetkiyle kendilerince takip edilerek tamamlandığını, taşınmazın bu şekilde borçlu adına tescil edildiğini, öte yandan Borçlunun mirasbırakanından intikal eden mirası alacaklılarının aleyhine olacak şekilde reddettiğini, kendileri tarafından mirasın reddinin iptali davası açıldığını" ileri sürmesi ve bu hususların dosya kapsamındaki belgelerle ispatlanmış olması ayrıca davalı borçlu tarafından davacı aleyhine ikame edilmiş kambiyo senetlerine karşı şikayet davası ile ihalenin feshi davaları bulunduğunun da sabit olması karşısında davalı alacağının muvazaalı olduğundan bahsetmek mümkün görünmediği-
Davacının yeniden muayenesi de yapılarak kaza nedeniyle maluliyeti oluşup oluşmadığı ve varsa maluliyet oranının, Erişkinleri İçin Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümleri ile eklerine göre belirlenmesi için, en yakın üniversite hastanesinin adli tıp anabilim dalı başkanlığından rapor alınıp oluşacak sonuca göre (maluliyet oranı bakımından davalı lehine oluşan usuli kazanılmış haklar dikkate alınarak) karar verilmesi gerekeceği- Dosyanın incelenmesinde; dosya içerisinde bulunan ve ceza soruşturması sırasında alınan asıl ve ek kusur bilirkişi raporu ile davacının Karayolları Trafik Kanunu'nun 68/1c maddesi gereği tali, davalıya sigortalı araç sürücüsünün ise KTK 54/b ve 84/1-e maddeleri gereği asli kusurlu olduğunun belirlendiği, ..........Asliye Ceza Mahkemesince 2021/270 Esasa sayılı dosyada yapılan yargılamada bu rapor karara esas alınarak ve davacının tali, davalı sürücüsünün asli kusurlu olduğu kabulü ile cezalandırmaya dair hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği; Sigorta Tahkim Komisyonunca adli trafik bilirkişi ................ tarafından düzenlenen 27.04.2022 tarihli asıl ve ek kusur bilirkişi raporunda ise,.............. Sigorta Anonim Şirketi tarafından sigortalı araç sürücüsü .............’in “kazanın oluşumun 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak” başlıklı 52/1-b maddesini ihlali gereği tali kusurlu olduğu, kusur sorumluluk oranın (%25) olduğu, bisiklet sürücüsü ............’ın kazadan kaçınabilme ve de kazayı öngörebilme/önleyebilme durumunun oldukça fazla oranda var olduğu, kazaya tespit edilemeyen sürücünün nizama aykırı şekliyle araç kullanımın sebep olduğu, 46/2/b-c maddesi ile 56/1-a, 84/1-f maddesi gereğince kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğu, kazanın oluşumunda kusur sorumluluk oranının (%75) oranında olduğu yönünde görüş bildirildiğinin ve bu rapora itibar olunarak hüküm kurulduğunun anlaşıldığı, yargılama makamlarınca çelişkili raporlardan birine neden itibar edildiğinin, diğer raporun neden tercih edilmediğinin gerekçelendirilmesi veya her iki rapor arasındaki çelişkiyi gideren üçüncü bir rapor alınması gerekeceği-
Daha önce Dairemizce denetimden geçmiş benzer nitelikteki dosyalarda, ...................... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin ............ sayılı ilamıyla arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin feshine karar verilmesine rağmen dava dışı yüklenicinin inşaatın yapımına devam ettiği, fesihten sonra da arsa maliki davacı tarafından dava dışı yükleniciye bağımsız bölüm devrinin yapıldığı, feshin muvazaalı olduğu iddia edildiğinden, anılan iddialar araştırılarak davacı arsa maliki ile dava dışı yüklenici arasında kesinleşen fesih kararına rağmen sözleşme ilişkisinin ve işin yapımının fiilen devam edip etmediği, inşaatın dava dışı yüklenici ................. tarafından tamamlanıp tamamlanmadığı hususları incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Uyuşmazlık, geçerli ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti ve alacak talebine ilişkindir...
Munzam zarar davalarında alacaklının kanıtlama yükümlülüğünün çok sıkı kurallara bağlanmaması gerekeceği, yaşayan hayatın gerçekleri ve deneyimlerinin zorunlu kıldığı herkesçe bilinen normal durumlar ile fiili karinelerin isbat hukuku açısından alacaklı yararına değerlendirilmesi, bunların aksini iddia eden borçluya kanıtlama yükünün düştüğünün kabul edilmesi gerekeceği, enflasyonist ekonominin getirdiği olumsuz etki ve sonuçların herkesin az veya çok bildiği, en önemlisi, gerekli olduğu takdirde bilinebilmesinin kolayca gerçekleştirilebileceği ve mahkemelerinde bilgisi altında olan vakıalar olarak kabulünün gerekeceği, yasal deyimi ile “maruf ve meşhur” vakıalar olduğu ve bunların kanıtlanmasına gerek olmadığı-
İİK'nın 68/b, 149, 150/ı. maddeleri kapsamında ilamlı takip yapılarak davacılar hakkında icra emri düzenlenmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, takip dayanağı belgelerin icra emri ile birlikte borçluya tebliğinin zorunlu olmadığı-
Mahkemece, davalının kişisel malı olan taşınmazın satış bedelinin dava konusu taşınmazın alım bedelini karşılayıp karşılamadığı araştırılmadan karar verilmesi doğru olmadığından, dava konusu taşınmazın alış tarihindeki değeri ile davalının kişisel malı olan taşınmazın satış bedeli ayrı ayrı belirlenerek, dava konusu taşınmazın davalının kişisel malı olan taşınmazın satım bedelinin tamamı ile alınıp alınmadığı, satım bedeli yetmiyor ise, yapılan katkı oranının tespit edilmeye çalışılması, bulunacak katkı oranı, dava konusu taşınmazın tasfiye tarihindeki (karara en yakın tarih) sürüm (rayiç) değeri ile çarpılarak, kişisel maldan tasfiyeye konu mala yapılan katkı miktarının hesaplanması, kalan kısmın ise aksi kanıtlanamadığından edinilmiş mal kabul edilerek bilirkişi incelemesi yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.