Borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleştiği ve menfi tespit davasının, tasarrufun iptâli davasından sonra açıldığı durumlarda, menfi tespit davasının sonucunun, tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece bekletici mesele yapılamayacağı - Bankacılık Kanunu'nda -5411 sayılı Kanunun geçici 13. maddesi uyarınca- TMSF tarafından açılan tasarrufun iptâli davalarında aciz belgesi aranması şartının ortadan kaldırılmış olduğu–
Mahkemece, İİK. 97 uyarınca hükmedilecek tazminat miktarının, alacaktan alınmasının geciken miktarın yüzde yirmisinden az olamayacağı, bu miktarın (alt sınır), Kanun ile kabul edildiği, alacaklının, zararının yüzden yirmiden yani Kanun'daki alt sınırdan fazla olduğunu iddia ediyorsa, bunu ispatlamakla yükümlü olduğu, bu durumda, tazminat bakımından takibin ertelenmesi kararının bulunmasının ve bu kararın infaz edilmesi şartının aranacağı, zira, icra takibinin ertelenmediği veya ertelenmiş olduğu halde infaz edilmemiş olduğu durumlarda, alacaklının alacağına ulaşmasının gecikmesinden bahsedilemeyeceği-
haczin yapıldığı adresin üçüncü şahsın adresi olduğunun ticaret sicil kayıtlarından anlaşıldığı, haciz sırasında borçluya ait bir evrakın bulunmadığı, üçüncü kişi şirketin yetkilisi ile borçlunun karı koca olduğu, üçüncü kişi şirketin tek ortağı olduğu, borçlunun yetkili ya da ortaklık üzerinden üçüncü kişi şirketle bir bağlantısının bulunmadığı, üçüncü kişi şirketin kuruluş tarihinin 2004 olduğu, faaliyet alanı, kuruluş tarihi, haczedilen mahcuzların niteliği ve ödeme emrinin de haciz mahallinden başka bir adreste tebliğ edildiğini gösterir kayıtlar birlikte değerlendirildiğinde, artık İİK'nın 97 nci madde de ifadesini bulan mülkiyet karinesinin davacı yararına olduğu, alacaklının dayandığı olguların şimdilik üçüncü kişi yararına olan bu karineyi hükümden düşürecek nitelikle bulunmadığı-
Davalının borçlunun babası olduğu, İİK'nın 278/III-1 maddesinde bu derece akrabalar arasında yapılan tasarrufların bağışlama hükmünde sayıldığının ve iptale tabi olduğunun öngörüldüğü, buna ilaveten davalının, oğlu olan borçlunun alacaklılarından mal kaçırmak ya da alacaklılarını ızrar kastı ile hareket ettiğini bilebilecek kişilerden olması nedeniyle de tasarrufun iptali gerekeceği-
Borçluya ait mahcuz satış bedelinin bütün alacaklıların alacağını karşılamaması halinde düzenlenecek sıra cetveline itirazın, alacağın esas ve miktarına yönelikse dava yoluyla genel mahkemede, itiraz sadece sıraya yönelikse şikayet yoluyla İcra Mahkemesi'nde ileri sürülmesinin gerekeceği-(İİK 142) Haciz konusu bir malın satış tutarının kural olarak, İİK'nın 138. madde hükmü uyarıca haciz tarihindeki alacakla bu alacağa satışa kadar işleyen faiz miktarının toplamını karşılayacağı, haciz tarihinden sonra oluşan alacakların, önceki hacizden yararlanamayacağı-(İİK 138) Davacı tarafça adı geçen davalının temlik aldığı alacağın ödenmiş olduğu, yani alacağın esasına yönelik itirazda bulunduğu anlaşıldığından, mahkemece, bu davalı yönünden görevli olduğunun kabulü ile uyuşmazlığın esası incelenerek, sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
Davalıların bozma ilamından sonra dava konusu taşınmazı dava dışı şahsa sattıklarının tapu kayıtlarından anlaşıldığından, davacı alacaklıya anılan şahsı davaya dahil edip etmeyeceği ya da bedele dönüştürüp dönüştürmeyeceği sorularak, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekeceği- Bozma ilamında da belirtildiği üzere, adı geçen davalılar davada taraf sıfatını aldığı halde karar başlığında isimlerinin halen yer almamış olmasının isabetsiz olduğu- Davanın kabulüne karar verildiğine göre, İİK.'nun 283. maddesi gereğince, davacı alacaklıya takip konusu alacak ve fer'ileri ile sınırlı olarak dava konusu taşınmaz üzerinde haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi gerekirken, tapu kaydının iptali ile borçlu adına tesciline karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Zorlama altında keşide edildiği ceza mahkemesi kararı ile sabit olan bonodan dolayı borçsuzluk iddiasının (beyanın geçersizliğine ilişkin definin) sonraki hamillere karşı ileri sürülebileceği- Önceden menfi tespit davası açan borçlunun, icra takibinin kesinleşmesinden sonra, haciz sırasında, "borçlu olmadığı"na ilişkin iddialarını tutanağa geçirmek suretiyle ödeme taahhüdünde bulunmasının, bu taahhüdün, çekince (ihtirazi kayıt) ileri sürülerek ve cebri icra baskısı altında yapıldığı anlamına geleceği, yani, davacı keşidecinin ödeme taahhüdünde bulunmasının, borçlu olduğunun ikrarı olarak kabul edilemeyeceği- Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, şikâyete başvurulsa da takibin kesinleşmesinin engellenemediği ve ödeme yapılmaması hâlinde alacaklının, borçluya ait para, mal ve haklar üzerine haciz konulmasını isteyebileceği-
Davalı-üçüncü kişinin davalı-borçluya banka aracılığı ile gönderdiği 122,000 TL ile tapuda geçen 122.000 TL'ye eklendiğinde 244.000 TL olduğundan, taşınmazın satış bedeli ile gerçek bedeli arasında önemli bir oransızlık söz edilemeyeceği- Borçlunun iflasına karar verilen dosyadaki bilanço verileri de dikkate alınarak, davalıya yapılan taşınmaz satışının İİK. mad. 280 kapsamında iflas eden şirketin mal varlığının önemli bir kısmını oluşturup oluşturmadığı araştırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 15/son maddesi uyarınca belediyenin kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri haczedilemeyecekse de, İSKİ'nin su ve atık su bedelleri gelirleri vergi, resim ve harç hükmünde olmadığından, 5393 Sayılı Kanunun 15/son maddesi uyarınca kamu hizmetinde fiilen kullanılmadığı sürece haczine engel bir hüküm bulunmadığı- Borçlu idarece haczi kabil olmayan paralar ile haczi mümkün olan paraların bankada aynı hesapta toplanması ve birbirine karıştırılmasının haczedilmezlik hakkından feragat olarak kabul edilmesi gerekeceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.