Keşif sonrasında düzenlenen bilirkişi raporunda dava konusu edilen payın değeri satış tarihi itibariyle 8.125 YTL olarak belirlenmiş ve mahkemece bu bedel hükme esas alınmış ise de muvazaa iddiasının kanıtlanması için keşfin tek başına yeterli delil oluşturmayacağı-
Davaya konu kooperatif üyelik ve durak hakkının davalının mülkiyetinde değilse kendisine ait olmayan hattı diğer davalıya mülkiyet olarak devir etmesinin (tasarrufta bulunmasının) mümkün olmayacağı- Dava konusu edilen hat üzerine haciz konulması ve hattın açık artırma ile satılmasının mümkün olmadığı, zira böyle bir hat, İİK'nda haczedilebilir bir mal, hak ya da alacak olarak öngörülmediği (12. HD. 27.04.2004 T.6198/10380; 3.12.2004 T. 20157/25034 kararları da bu yöndedir), kaldı ki muvazaa davası sonunda verilen bir kabul kararı üzerine cebri icra yetkisi verilecek bir hak da söz konusu olmayacağı, başka bir söyleyişle icra dairesince satışa çıkarılacak bir mal veya hak da bulunmayacağı, sonuçta davaya konu edilen kooperatif üyelik ve durak hakkı ile ilgili borçlunun yaptığı iptale tabi bir tasarruftan söz edilemeyeceği-
Dava konusu taşınmazı davalı-üçüncü kişiden satın almış olan kişinin, borçlu ile üçüncü kişiye ait şirketlerde çalışmış olması halinde, "borçlunun mali durumunu ve alacaklılara zarar verme kasdını" bilebilecek durumda (konumda) sayılması gerekeceği–
Türk Medeni Kanunu'nun 617. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “...ret tarihinden başlayarak altı ay içinde...” ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığı-
Dava konusu taşınmazlar üzerindeki ipotekler dikkate alındığında, bir parsel dışındaki taşınmazların tapudaki satış bedelleri ile rayiç bedelleri arasında fahiş fark bulunmamakla birlikte, borçlu olan karı-kocanın taşınmazlarının kısa aralıklar ile davalılara satması ve davalının bu satışların bir kısmında üçüncü kişi bir kısmında dördüncü kişi olması karşısında, borçlunun ekonomik durumunu bilebilecek şahıslardan olduğu görüldüğünden, tasarrufun iptaline karar verilmesinin isabetli olduğu-
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaanın, niteliği itibariyle nisbi (nitelikli-vasıflı) muvazaa türü olduğu; söz konusu muvazaada miras bırakanın gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemekte olduğu; ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devrettiği- Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve l.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de 4721 s. Türk Medeni Kanunu' nun (TMK) 706, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237 (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) 213) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilecekleri-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının işkolu tespitine ilişkin kararının iptaline-
Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla çalışma ücreti ile yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine-
Ortak mirasbırakanları M. Umucu'ya ait 3 parsel sayılı taşınmazı, davalının, mirasbırakanın yaşlılığından faydalanarak ve kandırarak adına tescil ettirdiğini, yapılan temlikin muvazaalı olduğunu ve miras hakkından mahrum edildiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tesciline-
HMK'nın 112/2. maddesi uyarınca, davacının asli talebi hakkında esastan red kararı verilmedikçe, fer'i talebi hakkında bir karar verilmemesi gerekeceği-

İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.