Her bir istek hakkında taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunmasının zorunlu olduğu- Davanın sağ kalan eş tarafından açıldığı, miras bırakanın veraset ilamına göre sağ kalan eşin miras payı 1/2 olduğu ve bu pay üzerinden, dava devam ederken ölen eşin mirasçıları olan davacıların mirasçılık belgesindeki miras payları oranında tapu iptali ve tescile hükmedilmesi ve kalan payların kayıt maliki olan davalı üzerinde bırakılması gerekirken yazılı şekilde HMK. mad. 297/2. hükmüne aykırı olarak, infazı mümkün olmayan şüphe ve tereddüt uyandıracak şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı-
Bedeli paylaşıma konu mal üzerinde haczi ya da rehni bulunmayan alacaklının, sıra cetvelinin iptalini istemekte hukuki yararının olmadığı-
Markaların üçüncü kişilere devrine ilişkin açılan iptal davasında, "davalı borçlunun adına kayıtlı başkaca markaları olup olmadığı, söz konusu markaların değerlerinin bulunup bulunmadığı, elden çıkartılan dava konusu markalar haricinde elinde kalan markalar varsa sermaye büyüklüğüne etkisinin ne olduğu, dava konusu markaların ticari işletmenin mühim bir kısmını teşkil edip etmediği" konusunda bilirkişi raporu alınmaksızın eksik inceleme ve araştırmaya göre karar verilmesinin hatalı olacağı- Dava konusu markaların dava dışı bir başka şirkete devredilmesi halinde, davacı vekiline adı geçen firmanın davaya dahil edilip edilmeyeceği, davaya dahil edilmeyecek ise talebini tazminata çevirip çevirmeyeceği hususunda beyanda bulunmak üzere süre verilmesi gerektiği-
Tapu iptal ve tescil isteği-
Son kayıt malikinin TMK. mad. 1023 anlamında iyiniyetli olmadığına dair bir kanıt ve belgenin dosyaya sunulmadığının anlaşılması halinde son kayıt malikinin TMK. mad. 1023'te ki korumadan yararlanacağı- Akitte gösterilen bedel ile saptanan gerçek bedel arasında fark (aşırı oransızlık) bulunmasının tek başına muvazaanın kanıtı olmayacağı-
Dava konusu haczin sırasında borçlulara ait çok sayıda evraka rastlanması, davacı ve borçlu şirketin aynı alanda faaliyet göstermesi, ortaklık yapısı ve çalışanları nedeni ile sıkı bir organik bağ içinde bulunması, muhasebelerinin tek elden tutulması ve üçüncü kişi şirketin alacaklıdan mal kaçırmak için muvazaalı olarak kurulduğunun anlaşılması karşısında davacı üçüncü kişinin açtığı istihkak davasının reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davacı işçinin davalı işyerinde 01.10.2003-07.05.2014 tarihleri arasında çalıştığı, ihale süresinin sona ermesi nedeniyle sözlü olarak yapılan feshin haklı yada geçerli bir nedeni bulunmadığı anlaşıldığından mahkemece davacının işe iadesine ilişkin verdiği kararın yerinde olduğu, ancak davacı işçinin kıdemine ve fesih nedenine göre mahkemece işe başlatmama tazminatının davacının 6 aylık ücreti tutarında belirlenmesi doğru olmayıp bu tazminatın davacının 5 aylık ücreti oranında belirlenmesinin dosya içeriğine uygun düşeceği - Davalı şirket ile davalı Belediye arasındaki ilişkinin muvazaalı olduğunun tespiti ile davacının davalı Belediye'deki işine iadesine ve işe iadenin maddi sorumluluklarından ve yargılama giderlerinden her iki davalının da müştereken müteselsilen sorumluluğu olduğuna karar verilmiş olması doğru ise de davalı iş ortaklığının sorumluluğu bulunduğu halde mahkemece hüküm yerinde davalı iş ortaklığı yönünden davanın husumet yönünden reddine karar verilmiş olmasının hatalı olduğu-
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesinin, 'taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akit' olduğu; başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerinden olduğu- Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girdiği- Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu olmadığı- Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olmayacağı-
Somut olayda, murisin, parasını ödeyerek, üçüncü şahıstan yaklaşık 40 yıl önce aldığı taşınmazların sicilinin davalı erkek çocuk adına oluşturulduğunun ileri sürüldüğü, bu iddiaya göre, tapudaki temlikte üçüncü kişi durumundaki murisi, yorum yoluyla, taraf durumuna getirmek suretiyle değinilen inancın uygulama yerinin bulunmadığının kabulünün icap edeceği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu`nun kararlarının ve Dairenin uygulamalarının da bu yönde olduğu-
Ödenen bedel ile bilirkişice verilen raporda belirtilen dava konusu taşınmazdaki hissenin satış tarihindeki değerine ilişkin bedel arasında fahiş bir fark bulunmadığı ve ayrıca davalının, davadan ve icra dosyasından da haberdar olmadığından bahisle İİK'nun 277 vd. maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptalini gerektiren yasal şartların oluşmadığından davanın reddedileceği-
İpucu: Bu sayfada "etiketlenmiş" içerikleri görüntülemektesiniz. Arama sonucu sayfasında daha fazla sonuca erişebilirsiniz. İlgili kavramı tüm sitede aratmak ve bu sonuçları görüntülemek için lütfen tıklayın.