• 4949 sayılı Kanuna ait Hükümet Gerekçesi

     «Maddede genel olarak ihtiyati haciz değil, ihtiyati haczin şartları düzenlendiğinden, madde kenar başlığı "ihtiyati haciz şartları" olarak değiştirilmiştir. Öte yandan madde ile, ihtiyati haciz talep edebilmek için bir "para borcunun" mevcut olması hususu açıklığa kavuşturulmuştur. Böylece ihtiyati haczin, ihtiyati tedbirden farklı olarak, sadece para alacakları için öngörülmüş bir tedbir olduğu vurgulanarak yanlış uygulamaların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

    Maddenin ikinci fıkrasının (2) numaralı bendinde "alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlem" yapılmasının ihtiyati haciz sebebi sayılacağı açıkça belirtilmiştir. Böylece uygulamadaki tereddütler ortadan kalkmış olacağı gibi, Kanunun benzer amaçla iflâs sebebi olarak düzenlediği 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi ile de uyum sağlanmıştır.



  • 6763 sayılı kanuna ait Hükümet Tasarısı Gerekçesi

     «İhtiyati haciz, borçlunun alacaklısından mal kaçırması ihtimaline karşı en tesirli tedbirdir. Eldeki kanun muaccel alacakdan dolayı da borçlunun bir malına karşı bu tedbire müracaat edilebilmesini, borçlunun muayyen ikametgahı olmamasının yahut Türkiye'de ikamet etmemesinin, bir de takipten kaçmak veya malını gizlemek gibi suiniyetin zahiri delilleri olan hallerin anlaşılması yolunda bazı şartlara bağlı tutmaktadır. Halbuki, haczi kabil malı, yani kudreti olduğu halde, vadesi gelmiş borcunu ödemeyen kimse hüsniniyetinden şüphe olunmasına hak vermiş ve ihtiyati haciz muamelesine müstahak olmuş sayılabilir. Mülga HUMK. mer'i olduğu zamanlarda mezkur kanunun ihtiyati hacze dair hükümleri tatbikatta mahzurdan çok faideyi mucip olmuştur. Çok kere ihtiyati bir haciz neticesinde borcun ödenmesi veya temin edilmesi suretiyle anlaşma hasıl oluyor ve uzun muhakemelere ihtiyat kalmıyor. 1906 numaralı kanunun takip sistemi bile tatbikatta bu kadar faydalı neticeler vermemiştir. Çünkü ödeme emri ve haczin ihbarı suiniyet sahibi borçlulara adeta hile ve kaçamak yollarını hatırlatmak gibi makus bir tesir yapıyor. Bu sebebe mebnidir ki, alacağı mahkemeye oldukça kanaat verecek bir vesikaya bağlı olan alacaklıyı hüsnüniyetinden şüphe caiz olan borçlusuna karşı, eskiden olduğu gibi, mal kaçırmaya meydan vermeyecek bir tedbiri mahkemeden istemek selahiyeti ile techiz etmek icbaeder. Alacaklının elindeki vesika katileşmiş bir ilam bile olsa, bazı hallerde icrai hacizden evvel ihtiyati haciz kararı almayı tercih etmesine ihtiyaç hasıl oluyor ve vesika bu mahiyette olunca, borçlunun herhangi bir suretle borçtan kurtulmuş olması gibi zayıf ihtimale nebli alacaklıdan teminat aramaz bize zait görünür. Yalnız ilam henüz katileşmemiş ise yahut alacaklının elindeki vesika, sahteliği veya cebir, hile gibi rızayı ifsat eden hallerden birine müstenit olduğu iddia edilebilmek ve mukabilindeki ödemelerin adi makbuzlarla vukuu ihtimalden uzak ve adeta muhalif sayılmamak itibariyle, ilam kuvvetini tamamıyla haiz olmayan resmi senetlerden ise haciz isteyenlerden teminat aramak lazım gelip gelmediğinin takdirini mahkemeye bırakmak muvafık olur. Bunlar haricinde bir vesikaya istinatla haciz isteyen alacaklının, şayet takip veya dava neticesinde haksız çıkarsa aleyhine ihtiyati haciz kararı verilen kimsenin bu yüzden uğrayacağı zarar ve ziyana karşı muteber teminat göstermesi lüzumu söz götürmez. Haciz isteyenin hakikaten muaccel bir alacağı bulunduğuna mahkemede oldukça kuvvetli bir kanaat hasıl olması kafi bir şart olduğundan, mahkemenin iki tarafı dinleyip dinlememekte serbest bırakılması muvafıktır. Mahkemenin, bu serbestlik hakkını alacaklı tarafından arzedilen delillerin mahiyetine ve halin icabına göre kullanılması lazım geleceğini söylemeye hacez yoktur. Kanunun 8 nci babında yapılan tadiller yukarda hülasa edilen esaslara müstenit komisyona mevdu talep ve mütalaanamelerin çoğuna muvafıktır. Layihadaki diğre bazı tadiller tavzih maksadına ve takip ve dava müddetleri arasında tevazün teminine matuftur.»



  • 3890 sayılı kanuna ait Hükümet Tasarısı Gerekçesi

     «Alacaklı kat'ileşmemiş olan ilama müsteniden 32. madde mucibince teminatsız olarak icrai haciz yaptıracağına göre, 259. maddenin ikinci fıkrasındaki katileşmiş kelimesi kaldırılmıştır.»



  • Adliye Encümeni Mazbatası Gerekçesi

     «257'den 268'e kadar 12 maddede ihtiyati haciz hükümleri beyan edilmektedir. İhtiyati haciz hakkında HUMK.nunda ve sonra mer'i İcra-İflâs Kanununda mevcut olan hükümler her iki kanunun tatbikinde ihtiyacı temin etmediği anlaşılmış olup, tanzim edilen layiha ile borçlunun muhtemel zararı kafi teminat altına alınmak kaydi ile borçlunun gerek elinde ve gerek üçüncü şahıslarda olan malları ile alacaklarının ihtiyaten haczedileceği hükmü kabul edilmiş ve bu suretle de dava ve takipten evvel veya dava ve takip sırasında alacaklının bu usul ile hakkını muhafaza etmesi esbabı temin edilmiştir.

    257. maddede tasrih edildiği üzere muayyen ikametgahı olmayan veya taahhütlerinden kurtulmak maksadı ile mallarını gizleyen ve kaçıran veya kendisi kaçan yahut bunları yapmaya hazırlanan borçluların vadesi gelmeyen borçları için de ihtiyati haciz konulabileceği hükmü layihada ipka edilmiştir.

    İhtiyati haciz meselesinde mes'uliyetin sadece gemi ve navlunla mahdut, yani mahdut ayni mes'uliyet veyahut hem ayni hem de şahsi mes'uliyet yahutta belli bir miktar ile mahdut şahsi mes'uliyet oluşuna göre bir takım hükümler koymak tatbikatı kolaylaştırmak bakımından zaruri görüldüğünden 257. madde yeniden kaleme alınmıştır. Böylece gemi alacaklısına karşı donatanın tabi olduğu mesuliyetin, sadece mahdut ayni mes'uliyetten ibaret olduğu yollu düşüncenin yanlış bulunduğu ve kanun hükümleri incelendikte üç şekil mes'uliyetin dahi hadisesine göre mevcut olabileceği belirtilmiş bulunmaktadır.»



  • 6103 sayılı TTK.'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna ait Adalet Komisyonu Gerekçesi

    2004 sayılı Kanunun 257 nci maddesinin dördüncü fıkrası, 6762 sayılı Kanunun donatanın sınırlı aynî sorumluluğu ile ilgili 948 inci maddesinin birinci fıkrasını tamamlayan bir hüküm niteliğindeydi. 4/6/1980 tarihli ve 17007 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 19/11/1976 tarihli Deniz Alacaklarına Karşı Mesuliyetin Sınırlanması Hakkında Milletlerarası Sözleşme 1/7/1998 tarihinde Türkiye bakımından yürürlüğe girince, anılan 948 inci madde mülga olmuştur; dolayısıyla 2004 sayılı Kanunun 257 nci maddesinin dördüncü fıkrası da aynı tarihte mülga hâle gelmiştir. Bu sebeple hükmün çıkarılması gerekmiştir. Aynı şekilde, 2004 sayılı Kanunun 257 nci maddesinin beşinci fıkrası da çıkarılmıştır; çünkü 6762 sayılı Kanunda kabul edilen yük alacaklısı hakkının yerine Türk Ticaret Kanununda, Türk eşya hukuku sistemine uygun olarak 4721 sayılı Kanunun 950 nci maddesinde öngörülen hapis hakkı kabul edilmiştir (1201, 1254, 1275 ve 1315 inci maddeler). Hapis hakkı, 4721 sayılı Kanunun Eşya Hukukuna ilişkin Dördüncü Kitabının “Sınırlı Aynî Haklar”a ilişkin İkinci Kısmının “Taşınır Rehni”ne ilişkin Üçüncü Bölümünde, bir “Taşınır Rehni” olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla, 2004 sayılı Kanunun 257 nci maddesinin birinci fıkrasının “rehinle temin edilmiş alacak için ihtiyatî haciz yolunun kapalı olduğu” doğrultusundaki kuralı, hapis haklarıyla temin edilmiş bütün alacaklar için zaten geçerlidir. Esasen, 4721 sayılı Kanunun 950 nci maddesi uyarınca hapis hakkının varlığı, alacaklının zilyetliğinin sürmesine bağlı olduğundan, alacaklının ihtiyatî haciz istemesine fiilen gerek bulunmamaktadır. Bu sebeple, 2004 sayılı Kanunun 257 nci maddesinin beşinci fıkrası da çıkarılmıştır.