Fiili ayrılık sırasında ve hâlen davalı baba yanında kalan çocukların velayet haklarının Türkiye'den ayrılarak Almanya'ya yerleşen davacı anneye verilmesi koşullarının oluşup oluşmadığı- Dava açıldıktan sonra 18 yaşını dolduran çocuk hakkındaki velayet davasının konusuz kaldığı-  Davanın açıldığı tarihte 3 yaşında ise de, hali hazırda kendi görüşlerini ifade edebilecek olgunluğa eriştiği (idrak çağına geldiği) anlaşılan çocuğun mahkemece kendisini doğrudan ilgilendiren velayet konusunda bizzat dinlenilmesi, görüşlerini gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağının sağlanması; ifade edecekleri görüşlerin, çıkarlarına ters düşmediği takdirde, buna değer verilmesi gerektiği- "Küçüğün dava açıldığı tarihte 3 yaşında olduğu ve anne özlemi çektiği, davacı annenin velayet görevini yerine getirebilecek yeterliliğe sahip olduğu, bu nedenle küçüğün velayetinin anneye verilmesine ilişkin direnme kararının onanması gerektiği", "dava tarihinden sonra idrak çağına gelen çocuğun görüşüne başvurulması durumunda tespit edilecek beyanın mahkemeyi bağlamayacağı" , "yargılama süreci gözetildiğinde davaya konu küçüğün ergin olması, dolayısıyla davanın konusuz kalması sonucunu da doğuracağı, annenin Almanya'da yaşadığı ortamın belirsizliği ve küçüğün alıştığı çevre ile kardeşlerinden ayrılmaması hususları dikkate alındığında Özel Daire bozma kararının doğru olduğu" görüşlerinin HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Kadının başka biri ile devamlı bir şekilde birlikte yaşadığı ispatlanamadığından,TMK 176/3 koşullarının oluşmadığı- Eşit kusurlu kabul edilen ve dosya kapsamı itibariyle herhangi bir geliri olmayan kadın yararına TMK'nın 175. maddesi koşulları gerçekleştiğinden uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerektiği- Boşanma davasında velayet hususunda, 2008 doğumlu olan müşterek çocuk dava tarihinde 5 yaşında olmakla birlikte inceleme tarihi itibariyle 10 yaşında olup hâli hazırda idrak çağında olduğundan yeterli idrak gücüne sahip olduğu kabul edilen çocuğa, kendisini doğrudan ilgilendiren velayet konusunda danışılarak, görüşünü gerekçeleriyle birlikte ifade etme olanağının sağlanıp; ifade edeceği bu görüşün, çocuğun kendi çıkarına ters düşmediği takdirde, buna önem verilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Velayetin değiştirilmesi sonucu, velayet kendisine tevdi edilmeyen tarafın, ekonomik imkânları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlü olduğu- Mahkemece verilen velayetin değiştirilmesi kararı da ancak kararın kesinleşmesiyle geçerlilik kazanacağından, iştirak nafakasının başlangıç tarihinin de velayetin değiştirilmesi kararının kesinleşme tarihi olması gerektiği-
Velayetin düzenlenmesinde asıl olanın, küçüğün yararının korunması ve geleceğinin güvence altına alınması olduğu ve mahkemece yargılama aşamasında taraflarca ileri sürülen iddiaların, meydana gelen yeni gelişmelerin göz önünde tutularak tüm delillerin büyük bir titizlikle incelenerek sonuca gidilmesi gererktiği- Davacı baba dava dilekçesinde tanık deliline dayanmasına karşın mahkemece davacı tarafa tanıklarını bildirmesi için gerekli imkân tanınmadan, hukuki dinlenilme hakkına aykırı olacak şekilde karar verilmesinin hatalı olduğu- Sadece pedagog tarafından düzenlenen uzman raporu dikkate alınarak bir değerlendirilme yapılmasının hatalı olduğu- Mahkemece davacı tanıkları dinlendikten ve aile mahkemesi bünyesinde bulunan "psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıdan" oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden rapor alındıktan sonra diğer tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle velayet hususunda bir karar verilmesi gerektiği-
Davacı baba velayetin değiştirilmesi talebinin yanında terditli olarak müşterek çocukla arasında kurulan kişisel ilişkinin yeniden düzenlenmesi talebinde de bulunmuş ise müşterek çocuğun yaşı gözetilerek, davacı baba ile çocuk arasında babalık duygularını tatmine elverişli olacak yeterlilikte kişisel ilişki tesisi gerektiği gözetilerek bu hususta bir karar verilmesi gerekeceği-
Velayetin babadan alınıp anneye verilmesine ilişkin kararın, henüz kesinleşmeden açılan bu davada ileri sürülen velayetin değiştirilmesi sebepleri ile bundan önceki karara karşı temyiz sebebi olarak ileri sürüldüğü, o kararın Yargıtay'ca onanarak kesinleşmiş olduğu, bu sebeblerin artık velayetin yeniden değiştirilmesinin gerekçesi olamayacağı-
Davalı annenin yeniden evlendiği, doğum yaptığı, müşterek çocuk ile daha çok teyzesinin ilgilendiği, çocuğun teyzesinde kaldığı, öte yandan mahkeme kararından sonra davalı annenin, davacı babaya çocukla ilgili tüm konularda noter belgesi ile yetki verdiği; bu nedenlerle tarafların müşterek çocuğunun baba yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı halde müşterek çocuğun velayetinin de babaya bırakılmamasının usul ve kanuna aykırı olduğu-
Velayetin değiştirilmesine ilişkin bir davanın, Aile Mahkemesinde görülmesi ve Aile Mahkemesi kurulmayan yerlerde Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen Asliye Hukuk Mahkemelerinde davanın Aile Mahkemesi sıfatı ile görülüp, karara bağlanması gerekeceği-
İdrak çağındaki çocukların kendilerini ilgilendiren konularda görüşünün alınması ve görüşüne gereken önemin verilmesi iç hukukumuz haline gelmiş BM. Çocuk hakları sözleşmesi ile Avrupa sözleşmesinin gereği olup, bu hükümler gözetildiğinde; çocuğun üstün yararı nedeniyle görüşüne değer verilmemesini gerektirecek bir olumsuz durum belirlenmediğine ve çocuk baba yanında kalmak istediğine göre velayetin davacı-davalı babaya verilmesi gerekeceği-
Yüksek yararına aykırı düşmedikçe müşterek çocuğun görüşüne gereken önem verilerek idrak çağındaki çocuğun kendisini ilgilendiren konudaki beyanına önem verilmesi gerektiği, dosyada çocuğun görüşünün menfaatine aykırı düştüğü yönünde bir delil ve olgu bulunmadığından velayetinin davacı babaya verilmesi gerektiği-
  • 1
  • 2
  • 3
  • kayıt gösteriliyor