TCK.nun 20. maddesinde 3679 sayılı Kanunla yapılan, TCK.nun 11. maddesinde yer alan cürümlere mahsus cezalardan biri olan geçici kamu hizmetlerinden yasaklanma cezasının üst sınırı üç yıla indiren değişikliğin, aynı Yasanın 31. maddesindeki geçici olarak kamu hizmetlerinden yasaklanma cezasının da beş yıl olan üst sınırını üç yıla indirildiğinin kabul edilmesinin gerekeceği-
Ceza Genel Kurulu ve İkinci Ceza Dairesi'nin yerleşmiş içtihatları ile Dördüncü Ceza Dairesi'nin önceki kararlarında tehdit suçunun oluşması için taammüt unsurunun gerçekleşmesi gerektiği ve kavga sırasında fevren söylenen sözlerin tehdit suçunu oluşturmayacağı görüşleri benimsenmiş ise de, Ceza Genel Kurulu'nun yukarıda sözü edilen son kararında (taammüt unsuru)ndan açıkca söz edilmediği, taammüt unsuruna yer verilmediği ancak bunun yanında, "... kızgınlık anında sarfedilen gelişigüzel sözlerde tehdit kastı vardır denilemez" şeklinde açıklamaya yer verildiği de bir gerçektir. Ancak, kararın tümü itibariyle değerlendirilmesi durumunda tehdit suçunun belirlenmesinde olaysal değerlendirmeye de ağırlık verildiği görülmektedir. Bu durum karşısında Ceza Genel Kurulu'nun olaysal değerlendirmeye ağırlık veren yeni temayülü karşısında uygulamanın netleşmesini beklemek yerinde olacak ve dolayısıyla şimdilik içtihadı birleştirme yoluna gitmekte hukuki yarar bulunmayacaktır.
Telefon hizmetinden çeşitli usul ve yöntemlerle saplama yapmak suretiyle bedelsiz ve kaçak yararlanmanın Türk Ceza Kanunu açısından hırsızlık fiilini oluşturacağı-
Yasanın açıklığa kavuşan hükmü bir tarafa itilerek içtihadı birleştirme kararı ayakta iken me'haz metne dayanılarak hükmün anlamının değiştirilmesi benimsenemez; diğer taraftan içtihadı birleştirme kararının hukuki gücü dikkate alındığında aykırı yöndeki kararların bu konuda herhangi bir suretle etkili olamayacağı da açık bir keyfiyettir; kaldı ki içtihadı birleştirme kararının çıkarılışından itibaren geçen uzun yıllar boyu, Türk Ceza Kanunu'nda pek çok değişikliği gerçekleştiren yasa koyucu da bu konuda herhangi bir değişiklik gereği duymamış; değişikliği gerektirir başkaca haklı bir neden de görülmediğinden halen uygulanma kabiliyeti bulunan yukarıda değinilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının kaldırılmasına veya değiştirilmesine, yer olmadığı-
İzinsiz ve habersiz olarak devlet su işlerine ait sulama kanalındaki suyu alarak arazisini sulayan sanığın eylemi, TCK.nun 491/ilk maddesine mümas "hırsızlık" suçunu teşkil etmez; ancak unsurlarının intiva ettiği takdirde 1329 tarihli ameliyatı iskaiye işletme kanunu muvakkatında müeyyideye bağlanan suçları oluşturur; nasıl ki Devlet ormanından izinsiz ağaç kesen ve götüren; merciinden ruhsat almaksızın taş ocağı açıp işleten, kum alan; izin almadan maden ocağı çalıştırıp çıkardığı cevheri götürene hırsız diyemiyorsak, su için de aynı kuralın geçerliliğini kabul etmenin gerekeceği-
Kanun nisbi para cezalarına sınır tanımamıştır; öte yandan; zimmet, rüşvet suçlarında olduğu gibi, nisbi para cezalarının bir bölümü misil artırmasına tabi tutulmaz iken bir bölümüne misil artırmasını uygulamak adalet, hakkaniyet ve kanunlar önünde eşitlik ilkeleriyle bağdaştırılamayacağından; Türk Ceza Kanununun 278. maddesinde yazılı nisbi nitelikteki ağır para cezası 2248 ve 2790 sayılı Kanunlarla değişik 5435 sayılı Kanun gereğince misil artırmasına tabi olamayacağı-
Yargılama sırasında ve mahkeme huzurunda uygun olmayan davranışlarda bulunanlara verilen "hafif hapis" cezasının "hafif para" cezasına çevrilemeyeceği-
İddianamede gösterilen suç vasfının duruşmada değişmiş olması sebebiyle eyleme uygun cezanın TCK. 119. kapsamı içinde kaldığı anlaşılır ve savcı sanığa tebligat yapmadan kamu davası açarsa mahkemenin sanığın sorgusunun yapılıp yapılmadığını aramadan vereceği süre içinde ön ödeme ödenirse, kamu davasının ortadan kaldırılmasının gerekeceği-
Tck. nun 258/2 maddesine uyan suçun cezasının 6136 sayılı yasanın 13/1 maddesine uyan suçun cezasından daha ağır olduğu-
İddianame veya son soruşturmanın açılması kararındaki suç niteliği yönünden görevsizlik kararı veren, ilk veya son soruşturma sırasında doğrudan doğruya veya talimatla sanığın sorgusunu yapan, tanıkları dinleyen, hazırlık soruşturması sırasında sanığın tutuklanmasına veya salıverilmesine karar veren hakimin asıl davaya bakan mahkemeye katılabileceği-