"Muvazaalı Satış Nedeniyle İpotek Alacağının Geçerli Olmaması" İddiasına Dayalı Sıra Cetvelinin İptali İstemi-

İpotek lehine tesis edilen alacaklının daha sonra taşınmazın maliki olması halinde, ipotek şeklen mevcut olup, hükümlerinin askıda olacağı ve ipotek lehdarı malikin taşınmazı elden çıkarması halinde, ipoteğin yeniden hüküm ifade etmeye başlayacağı- İpoteğin uyuduğu dönemde malikin (ipotek lehdarının) borcundan dolayı taşınmaza haciz konması halinde satım ile hüküm ifade etmeye başlayan ipoteğin bu hacizlerin önüne geçemeyeceği ve bu nedenle ipoteğin uyuduğu dönemde taşınmaz üzerine malikin borcu nedeniyle konulan hacizler yönünden ipoteğin tesis tarihinin borçlunun (ipotek lehdarı malikin) taşınmazı elden çıkarma tarihi olarak kabul edilmesi gerektiği- İpotek alacaklısı olan dava dışı borçlunun, taşınmazı devralarak malik olduğu tarihte, ipotek alacaklısı ile taşınmaz maliki sıfatları birleşmiş olup bu tarihten itibaren ipoteğin uykuda olduğu- Davacı tarafça ipoteğin şeklen var olduğu bu dönemde, malik olan borçludan olan alacağı nedeniyle taşınmaz üzerine haciz konulduğu ve borçlunun, taşınmazı üçüncü kişiye satıp devretmesi ile hükümleri askıda olan ipoteğin yeniden hüküm ifade etmeye başlamış olduğu- İpoteğin; yeniden hüküm ifade etmeye başladığı satış tarihinden önce taşınmaz üzerine konulan haciz alacaklılarına karşı ileri sürülerek bu alacaklıların durumu ağırlaştırılamayacağı- İpoteğin hükümlerinin askıda olduğu dönemde davacı tarafça konulan haczin, ipotekten önce tatmin edilmesi gerektiği-

Davacı vekili, dava konusu sıra cetvelinde birinci sırada ipotek alacaklısı davalıya, ikinci sırada ise müvekkline yer verildiğini, bedeli paylaşıma konu taşınmaz üzerinde ipotek alacaklısı olan borçlunun, 19.09.2011 tarihinde ipotek alacağı karşılığında taşınmazı devraldığını, bu tarihten sonra borçlunun hem ipotek alacaklısı hem de taşınmaz maliki olduğunu, bu nedenle ipotek alacağının ortadan kalkmış olduğunu, müvekkilince taşınmaz üzerine 27.02.2012 tarihinde konulan haciz sırasında taşınmaz üzerinde geçerli bir ipotek alacağı kalmadığını, icra müdürlüğünün 19.08.2013 tarihinde dava dışı borçlu O. Y.'ın davalı Y. A.'ya ipotek alacağının temliki işlemini dikkate alarak bu alacağa ilk sırada yer vermesinin hatalı olduğunu, ortadan kalkan bir ipotek alacağının temlikinin mümkün olmadığını, bu işlem yeni bir ipotek tesisi kabul edilse dahi 19.08.2013 tarihinde temlik edilmiş olduğu kabul edilerek tüm hacizlerden sonra sıra cetvelinde yer alması gerektiğini, ayrıca ipoteğin temliki işleminin muvazaalı olduğunu, zira borçlu O. Y.'dan taşınmazı İ. A.'ın ondan da C. A.'nın satın aldığını, ipotekli ve hacizli bir taşınmazın bu şekilde satın alınmasının ve ipoteğin temliki bedelinin temlikten üç gün önce borçlu hesabına yatırılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ileri sürerek, sıra cetvelinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin taşınmazın tapu kayıtlarına itimat ederek ipotek hakkını tamamen yasal yollardan devraldığını, ipotek hakkı ile taşınmaz mülkiyetinin aynı kişide olmasına engel bir durumun bulunmadığını, bu durumda malik lehine rehin hakkı olduğunu, ancak bu halde alacağın kendiliğinden son bulmadığını, ipotek alacağının sona ermesi için ipotek bedelinin ipotek alacaklısına ödenmiş olması gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; TMK'nın 881 ve TBK'nın 135. maddeleri uyarınca ipoteğin tapuya tescil ile geçerlilik kazanacağı, ipoteğin temin ettiği borcun sona ermesi halinde ipoteğin de sona ermesinin gerektiği, taşınmaz ihalesinin haczin neticesi olduğu, icra dosyasında ipotek bedelinin dava dışı borçlu O. Y.'a ödenmesi ile ipoteğin temlik edilmesinde mevzuata aykırılık olmadığı, tapu maliki ile ipotek alacaklısının aynı kişi olduğu dönemde taşınmazın haczedilmesi halinde hacizden sonraki ipotek alacağının devredilmesinin haciz alacaklısına karşı ileri sürülemeyeceği, ipoteğin davalıya temlik edildiği, davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, muvazaalı satış nedeniyle ipotek alacağının geçerli olmaması iddiasına dayalı sıra cetvelinin iptali istemine ilişkindir.

İpotek lehine tesis edilen alacaklı daha sonra taşınmazın maliki olursa alacaklı borçlu sıfatının birleşmesi halinde olduğu gibi ipotek sona ermez, bu durumda ipotek uyur. Diğer bir deyişle ipotek şeklen mevcut olup, hükümleri askıdadır. İpotek lehdarı malikin taşınmazı elden çıkarması halinde ipotek yeniden hüküm ifade etmeye başlayacaktır. İpoteğin uyuduğu dönemde malikin (ipotek lehdarı) borcundan dolayı taşınmaza haciz konması halinde satım ile hüküm ifade etmeye başlayan ipotek bu hacizlerin önüne geçemeyecektir. Bu nedenle ipoteğin uyuduğu dönemde taşınmaz üzerine malikin borcu nedeniyle konulan hacizler yönünden ipoteğin tesis tarihi borçlunun (ipotek lehdarı, malik) taşınmazı elden çıkarma tarihi olarak kabul edilmelidir. Aksinin kabulü ipoteğin uyuduğu dönemde malikin borcu nedeniyle taşınmaza haciz koyan tüm alacaklıları mağdur edecektir.

Somut olayda ipotek alacaklısı olan dava dışı borçlunun, taşınmazı devralarak malik olduğu 19.09.2011 tarihinde, ipotek alacaklısı ile taşınmaz maliki sıfatları birleşmiş olup bu tarihten itibaren ipotek uyumaktadır. Davacı tarafça ipoteğin şeklen varolduğu bu dönemde, malik olan borçludan olan alacağı nedeniyle 27.02.2012 tarihinde taşınmaz üzerine haciz konulmuştur. Borçlunun, taşınmazı 17.05.2012 tarihinde üçüncü kişiye satıp devretmesi ile hükümleri askıda olan ipotek yeniden hüküm ifade etmeye başlamıştır. İpoteğin; yeniden hüküm ifade etmeye başladığı satış tarihinden önce taşınmaz üzerine konulan haciz alacaklılarına karşı ileri sürülerek bu alacaklıların durumu ağırlaştırılamaz. Satışın muvazaalı yapılmış olup olmamasının sonuca etkisi yoktur. Hacizden doğan haklar ipoteği temlik alan 3. kişiye karşıda ileri sürülebilir.

Bu durumda mahkemece, ipteğin hükümlerinin askıda olduğu dönemde davacı tarafça konulan haczin, ipotekten önce tatmin edilmesi gerektiği nazara alınarak sıra cetvelinin düzenlenmesi gerekirken, yazılı şekilde ve yanılgılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

23. HD. 20.02.2017 T. E: 2016/6724, K: 478

Tam metni için aşağıdaki bağlantıya tıklayınız.