Genel haciz yolu ile ilamsız takip- Şikâyet- İtiraz-

Kuruma başvuru yapılması ve otuz günlük ödeme süresi geçmeden Kurum aleyhine cebri icra yoluna başvurulamayacağı düzenlemesinin emredici bir hüküm olup, takip şartı olduğu- (Bu durumun) Maddi hukuka ilişkin olmayıp, takip hukukuna ilişkin olduğundan ve re’sen gözetilmesi gerektiğinden şikâyet sebebi teşkil ettiği- İcra memurunun kusurlu olup olmamasının, icra mahkemesinde inceleme konusu yapılan işin şikâyet olup olmadığını belirlemede etkili olmadığı-

HGK. 6.07.2021 T. 631/934

1. Taraflar arasındaki "takibin iptali" isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, ... 3. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen istemin reddine ilişkin karar borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.

2. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili istem dilekçesinde; müvekkili aleyhine ... 8. İcra Dairesinin 2015/1350 E. sayılı dosyasında başlatılan takipte müvekkiline gönderilen örnek (7) nolu ödeme emrinin 04.02.2015 tarihinde tebliğ edildiğini, (11.09.2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile değişik) 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumuna İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’un 36. maddesinin 2. fıkrasının “…Kurumun taraf olduğu her türlü davalarda, Kurum aleyhine hükmedilen asıl alacak ile vekalet ücreti ve yargılama giderleri, alacaklı veya vekilinin Kuruma ödemeye dayanak makbuz ve belgelerle birlikte yazılı şekilde yapacağı müracaat üzerine bildireceği banka hesap numarasına, müracaat tarihinden itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre geçmeden Kurum aleyhine cebri icra yollarına başvurulamaz. Belirtilen sürede ödeme yapılamaması hâlinde, söz konusu alacaklar genel hükümler dairesinde tahsil olunur. Mahkeme kararlarında yer alan miktarların kararın kesinleşmesinden önce ödenmesi hâlinde, söz konusu kararların ilgili mercilerce bozulmasını müteakip ödenen miktarlar, ödeme tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte ilgililerden tahsil edilir...” hükmünü içerdiğini, bu Kanun hükmü gereğince Kuruma yazılı başvuru yapılmadan icra takibi başlatılamayacağını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkeme Kararı:

5. ... 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 17.02.2015 tarihli ve 2015/106 E., 2015/64 K. sayılı kararı ile; davanın (istemin) muacceliyet itirazı olduğu, takibin örnek (7) ilamsız (genel haciz yolu ile ilamsız takip) olduğu, ödeme emrinde de açıklanmış olduğu gibi bu tür takiplerde her türlü itiraz ve şikâyetin icra dairesine yapılması gerektiği, bu nedenle sair hususların incelenmediği gerekçesi ile davanın (istemin) reddine dosya üzerinden karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

6. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

7. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 17.12.2015 tarihli ve 2015/21841 E., 2015/32036 K. sayılı kararı ile;
"...Borçlu vekili; ... 8. İcra Müdürlüğü'nün 2015/1350 Esas sayılı dosyası ile aleyhlerine icra takibi yapıldığını, kurumun taraf olduğu her türlü davalarda kurum aleyhine hükmedilen asıl alacak ve vekalet ücreti ile yargılama giderleri, alacaklı veya vekilinin kuruma ödemeye dayanak makbuz ve belgelerle yazılı şekilde yapacağı müracaat üzerine bildireceği banka hesap numarasına, müracaat tarihinden itibaren 30 gün içinde ödeneceği, bu süre geçmeden kurum aleyhine cebri icra yollarına başvurulamayacağı, belirtilen sürede ödeme yapılmaması halinde söz konusu alacakların genel hükümler dairesinde tahsil olunacağı ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini istemiş, mahkemece, şikayetin reddine karar verilmiştir.

Borçlu idarenin talebi, genel haciz yoluyla icra takibinde 5502 sayılı Kanunun 36. maddesine dayanarak takibin iptaline ilişkin olup, şikayet niteliğindedir. Borçlunun doğrudan icra mahkemesinde başvurmasında yasal bir engel bulunmamaktadır.
O halde, mahkemece, duruşma açılıp, tarafların ileri sürdüğü deliller toplanarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, şikayetin icra müdürlüğüne yapılması gerektiğinden bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir..." gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:

8. ... 3. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 06.04.2016 tarihli ve 2016/133 E., 2016/266 K. sayılı kararı ile; takibin ilamlı icra takibi olduğu inancı ile icra mahkemesine başvurulduğunun dilekçe kapsamındaki "ilamlı icra takibi başlatılmış", "icra emri gönderilmiş" ibareleri ile sabit olduğu, şikâyet ve şartlarını düzenleyen İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 16. maddesinde düzenlenen şikâyet hükümlerinin uygulanabilmesi için yasa tarafından icra müdürlüğüne veya icra mahkemesine görev yüklenmiş olmasının gerektiği, örneğin kambiyo takibinde ibraz olunan senedin kambiyo vasfına haiz olup olmadığı, ipoteğin paraya çevrilmesi ilamlı takibinde akit tablosunun kesin üst sınır niteliğinin denetimi gibi, ancak 5502 sayılı Kanun’un 36. maddesinde icra müdürlüklerine veya mahkemelere yüklenmiş bir görev olmadığı, takipte öncelikle idareye başvurulup başvurulmadığı, başvurulmuş ise belgesinin ibrazı konularında icra müdürlüğüne denetleme görev ve yetkisi verilmediği, genel haciz yolu ile ilamsız takipte herhangi bir belge eklemek zorunluluğunun da olmadığı, ilamsız icra takibinde borçlunun yapacağı her türlü itiraz ile takip duracağından takip talebi ve ödeme emri gönderilmesi hususunda icra müdürlüğünün insiyatifinin olmadığı, takibin başlatılması ve borçluya ödeme emri gönderilmiş olmasında icra müdürlüğüne atfı kabil bir kusur mevcut olmadığı, davacının (borçlunun) talebinin "taraflarına müracaat yapılmamış olmakla ödeme şartları gerçekleşmediğinden muacceliyet itirazı kapsamında borca itiraz" olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

9. Direnme kararı süresi içinde borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; genel haciz yolu ile ilamsız takipte borçlunun icra mahkemesine başvurusunun şikâyet mi yoksa itiraz mı olduğu noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle icra hukukunda itiraz ve şikâyet yollarının açıklanması gerekir.

12. Borçlunun, borçlu olmadığını veya (alacağın müeccel olduğu, şarta bağlı olduğu gibi bir nedenle) alacaklının takip yapma yetkisi bulunmadığını icra dairesine bildirmesine ödeme emrine itiraz denir (İİK m. 62-66). İtiraz sebeplerini iki bakımdan sınıflandırmak mümkündür: 1) Maddî hukuka veya takip hukukuna dayanan itiraz sebepleri; 2) İleri sürülüş şekli bakımından itiraz sebepleri.

13. İtiraz sebepleri daha çok maddî hukuka dayanır. Yani, itiraz daha çok takip konusu alacağa ilişkindir. Borçlu, maddî hukuk (meselâ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu) bakımından, takip konusu alacağı ödemek zorunda olmadığını, ancak itiraz yolu ile ileri sürebilir. Burada borçlunun itirazı alacağa ilişkindir. Takip hukukuna dayanan itiraz sebeplerini ise, alacaklının takip yapma yetkisi (takibat icrası hakkı İİK m. 60/3, c.3) bulunmadığına ilişkin itirazlar olarak özetlemek mümkündür. Fakat, alacaklının takip yapma yetkisi bulunmadığına ilişkin bütün sebepler, itiraz sebebi değildir. Borçlunun ileri sürdüğü sebep, niteliği bakımından icra müdürünün kendiliğinden (re'sen) gözetmesi gereken bir sebep (şikâyet sebebi) değilse, itiraz yolu ile ileri sürülür. İcra müdürünün kendiliğinden gözetmesi gerekmeyen ve bu nedenle takip hukukuna dayanan birer itiraz sebebi teşkil eden hâllere; yetki itirazı (İİK m. 50/2), hakkında borç ödemeden aciz belgesi verilmiş olan müflis borçlunun yeni mal iktisap etmediği yolundaki itirazı (İİK m. 251/2) örnek verilebilir (Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku, ... 2013, s. 222-223).

14. İtiraz sebepleri, ileri sürülüş şekli bakımından imzaya itiraz ve borca itiraz olarak ikiye ayrılır. İmzaya itiraz, alacaklının bir âdi (hususi) senede dayanarak icra takibi yapmış olması hâlinde, borçlunun bu âdi senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığı gerekçesiyle yapacağı itiraza, imzaya itiraz denir (İİK m. 60/3 c. l; 62/5). İmzaya itiraz dışındaki diğer bütün itirazlara, borca itiraz denir (İİK m. 60/3; c. 3; m. 60/4). Meselâ ödeme, takas, zamanaşımı, borcun müeccel olduğu, borcun şarta bağlı olduğu, icra dairesinin yetkisiz olduğu ve sıfat itirazı gibi (Kuru, s. 224-225).

15. Şikâyet ise İİK'nın 16, 17 ve 18. maddelerinde düzenlenmiştir. Şikâyet icra ve iflas dairelerinin, kanuna aykırı olan veya hadiseye uygun bulunmayan işlemlerinin iptali veya düzeltilmesi veya yerine getirilmeyen veya sebepsiz sürüncemede bırakılan bir hakkın yerine getirilmesi için icra takibinin taraflarına veya hukukî yararı bulunan diğer kişilere tanınmış kendine özgü bir kanun yoludur (Kuru, s. 103). Şikâyeti medeni usul hukukunda yer alan hiçbir dava çeşidi içine sokmak mümkün değildir. İİK’nın 16. maddesine göre icra ve iflas dairesi işlemlerine karşı şikâyet yoluna ancak kanunun çözümünü mahkemeye bırakmadığı konularda (örneğin İİK'nın 142. maddesi uyarınca sıra cetveline itiraz davası) gidilebilir. Kanun koyucunun bazı hâllerde şikâyet yolunu kapalı tutmasının nedeni, takibe bağlı maddi hukuka ilişkin sorunların mahkemelere bırakılması düşüncesidir (Pekcanıtez, H./ Simil, C.: İcra ve İflas Hukukunda Şikâyet, 2. B., ... 2017, s. 31, 49).

16. Şikâyet konusunu idarî işlemler oluşturduğundan, şikâyet medeni usul hukuku anlamında bir dava değildir. Şikâyette kişiler arasında uyuşmazlık yoktur. Şikâyet ile icra ve iflas memurlarının işlemlerinin kanuna veya olaya aykırılığı ileri sürülür. Takibin esasını oluşturan uyuşmazlığın maddi hukuk açısından incelenmesi ve bunun hakkında karar verilmesi şikâyette mümkün değildir. Şikâyete konu işlemin iptalini talep eden kişinin takibin diğer taraflarına karşı ileri sürebileceği bir sübjektif hakkı yoktur. Medeni usul hukukundaki davada davacı ve davalı olmak üzere iki taraf yer alır. Davanın konusunu tarafların sübjektif hakları oluşturur. Örneğin eda davası söz konusu ise dava kabul edildiğinde davalı bir şeye mahkûm edilir. Şikâyet hakkında verilen kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Dava sonunda verilen kararla ise kesin hüküm teşkil eder ve aynı konuda ve aynı taraflar arasında yeniden dava açılamaz.

17. Şikâyete konu olan işlemlerde, işlemi yapan memurun kusurlu olup olmamasının bir önemi yoktur. Şikâyet hakkında karar verilirken kusur araştırılmaz. Bu nedenle şikâyetin amacı, işlemi yapan memurun kusurlu olup olmadığının tespiti değildir (Pekcanıtez/ Simil, s. 8).

18. Şikâyet ile itiraz arasında önemli farklar vardır. Şikâyet takip hukukunu ilgilendirir ve bununla icra ve iflas memurunun takip hukukuna ilişkin hükümleri uygulamadığı veya yanlış uyguladığı ileri sürülür. İtiraz ise alacağa karşı ve dolayısıyla maddi hukuk hükümlerine dayanmaktadır. Örneğin alacağın mevcut olmadığı, hükümsüz olduğu, alacağın alacaklının talep ettiği miktarda olmadığı, takas gibi bir sebeple sona erdiği gibi maddi hukuka ilişkin sebeplerle ileri sürülür (Pekcanıtez/ Simil, s. 35).

19. Şikâyet, icra (veya iflâs) dairesinin icra-iflâs hukuku ile ilgili hükümleri uygulamaması veya yanlış uygulaması nedenine dayanır. Başka bir deyimle şikâyet, maddî hukuka değil, takip hukukuna ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması hâlinde söz konusu olur. Şikâyet ile icra (veya iflâs) dairesinin takip hukukuna ilişkin görevlerini hiç yapmadığı veya yanlış yaptığı ileri sürülür. İİK, şikâyet sebeplerini dört grup altında toplamaktadır (m, 16). Bunlar işlemin kanuna aykırı olması, işlemin hadiseye uygun olmaması, bir hakkın yerine getirilmemesi, bir hakkın sebepsiz olarak sürüncemede bırakılmasıdır (Kuru, s. 104-105).

20. İşlemin kanuna aykırı olması; Kanuna aykırılık, bir kanun hükmünün hiç uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Buradaki kanun deyimine, başta İİK olmak üzere, diğer kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler de dahildir (Kuru, s. 105).

21. İcra ve İflas Kanunu’nun 16. maddesinde işlemin “kanuna muhalif” olmasından söz edilmekte ise de buradaki kanun sözünün geniş olarak yorumlanması gerekir. Çünkü bu ifadenin dar yorumu hâlinde şikâyet konusu işlemin sadece İcra ve İflas Kanunu hükümlerine aykırı olması biçiminde anlaşılması gerekir. Halbuki takip hukukuna ilişkin hükümler sadece İİK’da toplanmayıp, diğer Kanunlarda da yer almaktadır. Diğer Kanunlarda bulunan takip hukukuna ilişkin hükümlerde icra organları tarafından uygulanmaktadır. O hâlde icra organlarınca uygulanan bu Kanun hükümlerine aykırı hâllerde Kanuna aykırılık kavramı içinde düşünülmesi ve şikâyete konu olmalıdır (Pekcanıtez/Simil, s. 82-83).

22. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde ise; alacaklı tarafından borçlu Kurum aleyhine genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi başlatıldığı, borçlu Kurumun icra mahkemesine başvurarak 5502 sayılı Kanun’un 36. maddesine göre Kuruma yazılı başvuru yapılmadan icra takibi başlatılamayacağını ileri sürerek takibin iptalini talep ettiği anlaşılmaktadır.

23. 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumuna İlişkin Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun’un 36. maddesinin 2. fıkrası “…Kurumun taraf olduğu her türlü davalarda, Kurum aleyhine hükmedilen asıl alacak ile vekalet ücreti ve yargılama giderleri, alacaklı veya vekilinin Kuruma ödemeye dayanak makbuz ve belgelerle birlikte yazılı şekilde yapacağı müracaat üzerine bildireceği banka hesap numarasına, müracaat tarihinden itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre geçmeden Kurum aleyhine cebri icra yollarına başvurulamaz. Belirtilen sürede ödeme yapılamaması hâlinde, söz konusu alacaklar genel hükümler dairesinde tahsil olunur. Mahkeme kararlarında yer alan miktarların kararın kesinleşmesinden önce ödenmesi hâlinde, söz konusu kararların ilgili mercilerce bozulmasını müteakip ödenen miktarlar, ödeme tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte ilgililerden tahsil edilir…” hükmünü içermektedir.

24. Bu hükümde belirtilen Kuruma başvuru yapılması ve otuz günlük ödeme süresi geçmeden Kurum aleyhine cebri icra yoluna başvurulamayacağı düzenlemesi emredici bir hüküm olup, takip şartıdır. Maddi hukuka ilişkin olmayıp, takip hukukuna ilişkin olduğundan ve re’sen gözetilmesi gerektiğinden şikâyet sebebi teşkil eder. İcra memurunun kusurlu olup olmaması, icra mahkemesinde inceleme konusu yapılan işin şikâyet olup olmadığını belirlemede etkili değildir.

25. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

26. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.07.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

HGK. 06.07.2021 T. E: 2018 / 631, K: 934