Sayıştay Kararının İcrası-

(Eda hükmü içeren ve kesinleşen) Sayıştay kararı ile ilamların icrası yolu ile takip yapılabileceği-

Taraflar arasındaki “icra emrine itiraz” isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda Adana 2. İcra (Hukuk) Mahkemesince şikayetin kabulüne dair verilen 18.09.2014 gün ve 2013/729 E., 2014/332 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin şikayet olunan belediye vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 12.02.2015 gün ve 2014/26853 E., 2015/3914 K. sayılı kararı ile, 

(…Borçlu aleyhine Sayıştay ilamında belirlenen alacağın tahsili amacıyla ilamlı takip başlatıldığı, borçlunun takip dayanağı Sayıştay kararının ilam niteliği taşımadığından ilamlı takibi konu edilemeyeceğini, yeni Sayıştay Kanunu'na göre de borcun zaman aşımına uğradığını belirterek takibin iptaline karar verilmesini talep ettiği, Mahkemece Sayıştay ilamlarının ilamların icrasına özgü takip usulü ile icra edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle takibin iptaline karar verilmiş, hüküm alacaklı vekilince temyiz edilmiştir.

6085 sayılı Sayıştay Kanunu'nun 53. maddesinde; ''Sayıştay ilamları kesinleştikten sonra 90 gün içinde yerine getirilir. ...ilamlarda gösterilen tazmin miktarı hüküm tarihinden; itibaren kanuni faize tabi olarak... İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil olunur.'' hükmü düzenlenmiştir.

Somut olayda Sayıştay 6. Dairesi'nin 08/03/2011 tarih ve 778 sayılı hiç bir koşula bağlı olmayan tazminatın tahsili amacıyla eda hükmü içeren kararının infazı için 06.11.2013 tarihinde ilamların icrası yolu ile takip başlatılmıştır.

Bu durumda, Mahkemece, özel yasasındaki mevcut düzenleme nazara alınarak, eda hükmü içeren ve kesinleşen Sayıştay kararı ile ilamların icrası yolu ile takip yapılabileceğinden, bu yöndeki şikayetin reddi ile diğer şikayet sebepleri incelenerek sonuca gidilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kabulü ile takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…) 

gerekçesiyle ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Talep, icra emrinin şikâyet yolu ile iptaline ilişkindir.

Şikâyetçi vekili, takibe konu Sayıştay kararının “mahkeme ilamı” hükmünde olmadığını, Sayıştay Kanunu gereğince Sayıştay kararlarının İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil edileceği yönündeki 64. maddesi ve 6085 sayılı yeni Sayıştay Kanunun 53. maddesinin de bu kararlara “mahkeme kararı” hüviyeti kazandırmadığını, Yargıtay içtihatları uyarınca Sayıştay kararlarının ancak ilamsız icraya konabileceğini, borcun zamanaşımına uğradığını, icra takibine konu Sayıştay kararında tazmin gerektirdiği hükme bağlanan işlemlerin 2001 tarihli olması ve Sayıştay kararının 14.09.2004 tarihli olması sebebiyle 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerine göre işlem yapılması gerektiği hâlde 03.12.2010 tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerinin uygulanmasının yasal olmadığını ileri sürerek takibe konu kararın Yargıtay içtihatları uyarınca ilam sayılmaması ve re’sen rastlanacak sair sebeplerle icra emrinin iptalini, alacaklı tarafın asgari %20 tazminata mahkûm edilmesini şikâyet yolu ile talep etmiştir.

Şikâyet olunan belediye vekili Anayasa Mahkemesinin 28.02.2013 gün ve 2011/21 E., 2013/36 K. sayılı kararı incelendiğinde Sayıştay kararlarının mahkeme ilamı olduğu, verilen kararların ilamların icrası yoluyla infaz edileceği, mahkeme kararlarının 10 yıllık süre içinde icra takibi yapılabileceği, şikâyetçinin zamanaşımı itirazının yerinde olmadığını savunarak şikayetin reddi ile takibin devamına, şikâyetçinin kötü niyetli olması nedeniyle %20 tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Yerel Mahkemece Sayıştay ilamlarının teknik anlamda mahkeme kararı niteliğinde olmadığı, bu nedenle usulünce verilmiş yargı kararları karşısında güçlü delil olma ötesinde bir etkisinin bulunmadığı, İİK'nın 38. maddesinde mahkeme ilamı olmamakla birlikte ilam niteliğinde belgelerin sayıldığı, bu belgeler içerisinde Sayıştay ilamlarından bahsedilmediği, Sayıştay ilamlarının ilamların icrasına özgü takip usulü ile icra edilmesinin mümkün olmadığı, şikâyetçiye icra emrinin gönderilmesinin usulsüz olduğu gerekçesiyle diğer yönleri incelenmeksizin şikâyetin kabulüne ve icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

Şikâyet olunan belediye vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını şikâyet olunan belediye vekili temyize getirmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, Sayıştay kararlarının ilamlı icra yolu ile takibe konu edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Bu noktada ilamlı icra kurumu ile Sayıştay kararlarının niteliği üzerinde durmakta yarar vardır.

Alacaklının ilamlı icra takibi yapabilmesi için, elinde bir mahkeme ilamı veya kanunların mahkeme ilamı niteliğinde saydığı bir belgenin bulunması ve bu belgenin eda hükmünü içermesi gerekir.

Eda hükmünü içermeyen ilamlar veya ilamların edaya ilişkin olmayan bölümleri, ilamlı icranın konusunu oluşturmaz.

6085 sayılı Sayıştay Kanunu’nun “ilamların infazı” başlıklı 53. maddesi “Sayıştay ilamları kesinleştikten sonra doksan gün içerisinde yerine getirilir. İlam hükümlerinin yerine getirilmesinden, ilamların gönderildiği kamu idarelerinin üst yöneticileri sorumludur.

İlamlarda gösterilen tazmin miktarı hüküm tarihinden itibaren kanuni faize tabi tutularak, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil olunur.” 

hükmünü içermektedir.

Ayrıntıları Anayasa Mahkemesi’nin 27.12.2012 gün ve 2012/102 E., 2012/207 K.; 28.02.2013 gün ve 2011/21 E., 2013/36 K. sayılı kararlarında da açıklandığı üzere Sayıştay, sorumluların hesap ve işlemlerinin hukuka uygun olup olmadığı, hukuka aykırı ise kamu zararı doğurup doğurmadığı ve hukuka aykırı mali işlem ile kamu zararı arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı yolunda, 6085 sayılı Kanun’da öngörülen yargılama usullerini izleyerek bir inceleme yaptıktan sonra, her üç koşulun da gerçekleşmesi durumunda kamu zararının hesap sorumlusundan tazminine karar vermektedir. Sayıştay’ın tazmin kararı vermesi, hukuka aykırılığın müeyyidesidir. Anayasa’nın 160. maddesinin birinci fıkrasında, Sayıştay’ın bu kararının kesin hüküm niteliğinde olduğunun açıkça belirtilmesi ve bu karara karşı herhangi bir hukuksal yola başvurma yolunun öngörülmemiş olması, Sayıştay kararının yargısal anlamda kesin hüküm niteliğinde olduğunu göstermektedir.

Bu bağlamda Sayıştay’ın, sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlama görevi yönünden yargısal bir faaliyet icra ettiği ve bu çerçevede verilen kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil eden yargı kararı niteliğinde olduğu, kesin hüküm vermesi nedeniyle bunu sonuçsuz veya etkisiz kılacak şekilde gerek idari gerekse yargısal makamlar nezdinde herhangi bir karar alınmasının söz konusu olamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.

Tüm bu açıklamalar ışığı altında somut olay değerlendirildiğinde, takibin dayanağı Sayıştay kararında kurulan hüküm, koşula bağlı olmayıp likit bir alacağın borçlulardan müştereken ve müteselsilen tahsiline ilişkindir. 

Şu hâlde eda hükmü içeren ve kesinleşen Sayıştay kararlarına karşı ilamların icrası yolu ile takip yapılabilir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında Sayıştay ilamının klasik anlamda bir yargı kararı ve mahkeme ilamı niteliğinde olmadığı, Sayıştay Kanunu’nun 53. maddesindeki düzenlemeden ilamlı takip yapılacağı anlamının çıkmadığı, Sayıştay kararının ilam niteliğindeki belgelerden de olmadığı, bu nedenle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. 

Hâl böyle olunca yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken yanılgılı gerekçe ile önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 

SONUÇ: Şikâyet olunan Seyhan İlçe Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, tebligat tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.12.2017 gününde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.06.2011 gün 2011/4-206 Esas, 2011/461 Karar sayılı ilâmında da belirtildiği gibi Sayıştay yargı yeri olmayıp Anayasa'nın 160. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde belirtildiği gibi, genel ve katma bütçeli dairelerin bütün gelir ve giderleri ile mallarını TBMM adına denetleme ve sorumluların hesap ve işlemlerini kesin hükme bağlamak ve kanunlarla verilen inceleme, denetleme ve hükme bağlama işlerini yapmakla görevli denetim ve kontrol merciidir. 

Anayasa'nın 160. maddesinin ikinci fıkrasında vergi, benzeri mali yükümlülükler ve ödevler hakkında Sayıştay ile Danıştay kararları arasındaki uyuşmazlıklarda Danıştay kararları esas alınır şeklindeki düzenleme dikkate alındığında derece farkı olmayan yargı mercilerinin verdikleri kararların birbirinden farklı olması halinde birine üstünlük tanınması söz konusu olamayacağından Sayıştay ilâmlarını bir yargı ilâmı olarak kabul etmek mümkün değildir. 

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin bozma kararı içeriğine bakıldığında da yüksek özel dairenin Sayıştay ilâmlarının yargı kararı olduğuna dair bir kabul ve bozması yoktur. Bozma, Sayıştay Kanunu'nun 53. maddesindeki .... ilâmlarda gösterilen tazmin miktarı hüküm tarihinden itibaren kanuni faize tabi olarak ... İcra İflas Kanunu hükümlerine göre yapılır şeklindeki düzenleme gereği ilâmlı icra takibi yapılacağı gerekçesiyle yapılmıştır. 

Açıklandığı ve Hukuk Genel Kurulu'nun anılan ilâmında da kabul edildiği üzere Sayıştay ilâmı klasik anlamda bir yargı kararı ve mahkeme ilâmı niteliğinde olmadığı Sayıştay Kanunu'nun 53. maddesi Sayıştay ilâmının İİK hükümlerine göre tahsil edileceğini düzenlemiş ise de bu düzenleme ilâmlı takip yapılacağı anlamına gelmeyeceği ve İİK 38. maddesinde sayılı ilâm niteliğindeki belgelerden de olmadığından yerel mahkemenin direnme kararı doğru olup, onanması gerektiği düşüncesinde olduğundan, sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.

HGK. 13.12.2017 T.  E: 1879, K: 1731