İhalenin Feshi- Şikayet Süresinin Başlangıcı- Satış İlanının Tebliği-

Taşınmaz satışlarında, borçluya satış ilanının tebliğ edilmemiş olması veya usulsüz tebliğ edilmesi başlı başına ihalenin feshi sebebi olduğu- Tebligat Kanununda öngörülen araştırma, komşudan bilgi alma ve komşuya, yöneticiye ya da kapıcıya bilgi vermeye ilişkin sorumluluk ve yükümlülüklerin yerine getirilmeden Tebligat Kanunu'nun 21 maddesince yapılan tebligatın usulüne uygun olmadığı- Tebligat Kanunu’nun 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasında muhatabın bilinen son adresine usulüne uygun bir tebligat çıkartılmadan MERNİS adres kayıt sistemine tebligat çıkartılması ve bunun geçerli sayılmasının hatalı olduğu- İcra ve İflâs Kanunu'nun 127’nci maddesinin tebligat tarihinde yürürlükte bulunan önceki şeklinde de böyle bir tebligat usulü öngörülmemiş olduğu; MERNİS adres kayıt sistemine tebligat yapılabileceğine ilişkin düzenlemenin, ihalenin yapıldığı tarihten çok sonra -02.07.2012 günlü değişiklikle- Kanuna eklenmiş olduğu- Satış ilanı tebliğinin şikâyetçi-borçluya usulüne uygun tebliğ edildiğinden söz edilemeyeceğinden, borçlunun ihalenin feshi talep etmek için şikâyet süresinin de başlamamış olduğu ve yapılan şikâyetin hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle reddedilemeyeceği- Şikâyet konusu tebligatların yapıldığı tarihte, adı geçen avukatın vekil olmadığı dosya içerisinden anlaşıldığından, "şikâyetçi-borçlunun vekille temsil edildiği ve tebligatların vekile yapıldığı" şeklindeki direnmenin hatalı olduğu- Şikâyetçi-borçluya yapılan diğer tebligatlar da ihale tarihinden sonra olduğundan, bu tebligatların şikâyete esas sürenin başlangıcı için “öğrenme” sayılamayacağı ve mahkemece "ihalenin feshine" yönelik şikâyetin süresinde yapılmadığı kabulü gerektiği-

İstem, ihalenin şikâyet yolu ile feshine ilişkindir. 

Şikâyetçi vekili müvekkilinin, kocası aleyhine başlatılan takibe sonradan mirasçı sıfatıyla dâhil edildiğini ve takipten de sonradan haberdar olduğunu, 21.11.2011 tarihli ihalenin feshi talebine konu taşınmazın kıymet takdir raporu ve satış ilanının müvekkiline tebliğ edilmediğini ileri sürerek ihalenin feshine karar verilmesini talep etmiştir. 

Şikâyet olunan T. K. ve A. Ü. vekilleri ayrı ayrı verdikleri cevap dilekçelerinde özetle tebligatların usulüne uygun biçimde yapıldığını ve şikâyetçi-borçlunun ödeme koşullarını konuşmak amacıyla müvekkilleri ile iletişime geçtiğini, bu davranışı nedeniyle tebliğ konusundan haberdar olduğunu bildirerek davanın süreden ve esastan reddini istemiştir. 

Yerel Mahkemece ispat yükünün şikâyetçi üzerinde bulunduğu, satış ilanının şikâyetçi-borçlunun MERNİS adresine 13.11.2011 günü tebliğ edildiği, borçlunun vekiline de tebligat yapıldığı, yasal bir yıllık süreden sonra 23.05.2012 günü yapılan şikâyetin süreden reddine karar verilmiştir. 

Şikâyetçi-borçlu R. U. vekilinin temyiz itirazı üzerine karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuştur.

Yerel mahkemece bu kez gerekçeleri açıklanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir. 

Direnme kararını, şikâyetçi-borçlu R. U. vekili gerekçeli kararın 2. sayfasında kanıtlar bölümünde "taşınmaz açık arttırma ilanının 21.03.2011 tarihinde şikâyet eden asile tebliğ edildiği” ifadesinin hatalı olduğunu, şikâyet konusu ihalenin 21.11.2011'de yapıldığını; kararın aynı yerinde “davamıza konu olan ihale ile ilgili satış ilanının borçlu vekili Av. Ş. A.'a tebliğ edildiği” ifadesinin de doğru olmadığını, vekâletnamenin 30.04.2012 tarihinde verildiğini ve bunun da Mayıs 2012’de dosyaya sunulduğunu, oysa şikâyete konu ihalenin vekâlet verilmesinden yaklaşık 5 ay önce gerçekleştirildiğini, henüz vekil olmadığı ve vekâlet sunmadığı bir dosyadan tarafına tebligat çıkmasının mümkün olmadığını, şikâyet konusu ihaleye ilişkin olarak tarafına hiçbir tebligat gönderilmediğini; direnme kararının 4. sayfasında “Oluş, Kanıtların Tartışılması ve Hukuksal Nitelendirme” başlığı altında yer alan değerlendirmede ihalenin feshine ilişkin şikâyet tarihinin 23.05.2012 olduğunun ifade edildiğini ancak bunun da hatalı yazıldığını çünkü şikâyet tarihinin 23.05.2012 değil, 07.05.2012 tarihi olduğunu; aynı yer (1) no.lu paragrafta yapılan değerlendirmede tebligat memurunun Teb K. m.21 gereğince 03.10.2011 tarihinde yaptığı tebliğ işlemi ile ilgili olarak Yüksek Mahkemenin “hiç araştırma yapılmadan tebliğ yapıldığı" yönündeki bozma gerekçesinin yerinde olmadığı, zira tebligat memurunun İlhan Sezer isimli kişiden bilgi aldığı ve tebligatı muhtar imzasına vererek 2 nolu formülü kapıya yapıştırdığını ifade eden mahkemenin, bu değerlendirmesinde İ. S. isimli kişinin çevrede oturan, bilgi sahibi olan bir komşu olmadığını, bu kişinin Mahallenin Muhtarı olduğunu gözden kaçırdığını; Yerel Mahkemenin, Teb K. m.21/2 gereğince yapılacak tebligat işlemlerinde MERNİS sisteminde kayıtlı olan adresin borçlunun son adresi olarak kabul edilmesi gerektiği ve tebligat memurunun başka bir adres araştırması yapmasına gerek olmadığı kanaatinin hatalı olduğunun bozma kararında ayrıntılı olarak gösterildiğini ve Teb. K’nın 10'uncu maddesinin de bu şekilde anlamaya imkân vermediğini; direnme kararında yerel mahkemenin Teb K. m.21'e özel önem atfettiğini ve direnme kararının dayanağı olarak bu maddeyi gösterdiğini, oysa dosya içerisinde borçlu müvekkilinin hangi tarihte, hangi adresinin Adres Kayıt Sisteminde kayıtlı olduğuna ilişkin nüfus müdürlüğünden alınmış bir cevap yazısı bulunmadığını; yerel mahkemenin, İİK m.127 gereğince gazete ilanının borçlu açısından da satış ilanı yerine geçeceği ve bu nedenle satış ilanının borçluya ayrıca tebliğ edilmesine gerek olmadığı yönündeki tespitinin de hatalı olduğunu, anılan maddenin ihaleden sonra 02.07.2012 tarihinde değiştirildiğinin gözden kaçırıldığını; satıştan sonra ihaleye konu taşınmazın tahliyesi amacıyla esas icra müdürlüğü tarafından çıkartılan muhtıranın, müvekkiline 27.12.2011 tarihinde tebliğ edildiğini bu nedenle satıştan önceki tebligatlar usulsüz olsa dahi bu tebliğ ile şikâyet süresinin başladığına ilişkin gerekçenin de yerinde olmadığını, zira (esas) Ankara 11. İcra Dairesi tarafından çıkartılan ve Teb K. m.21/2'ye göre tebliğ edilmesi şerhi ile gönderilen tebligata ait mazbata incelendiğinde tebligat memurunun hiçbir araştırma yapmaksızın, daha öncesinden hazırlanmış kaşeyi basmak suretiyle hatta basılı kaşe metninde yer alan ayrılmış/tanınmıyor seçeneklerinden bir tanesinin üzerini çizme gereği de duymadan tebligatı muhtara teslim ettiğini, şikâyet olunanlar vekillerinin dava konusu ihale ile ilgili olmayan, bu ihalenin yapılmasından yaklaşık 4 ay sonra (21.03.2012 tarihinde) müvekkiline bizzat tebliğ edilen başka bir taşınmaza ilişkin ihale ilanının müvekkil tarafından tebliğ alınması ile şikâyet süresinin başlayacağı yönündeki iddialarının da hukuka uygun olmadığını, bahsi geçen tebligatın müvekkilinin sahibi olduğu başka bir taşınmazın satışına ilişkin ilanı ihtiva ettiğini ve müvekkilinin bu tebligatı almakla tebligatı çıkaran talimat dosyasında ve hatta esas dosyasında yapılmış tüm işlemlere muttali olmuş sayılamayacağını; taşınmaz satış ilanının aynı icra dosyasının müşterek borçlusu durumunda olan kişilere tebliğ edilmemiş olmasının da ihalenin feshi nedeni olduğunu fakat müvekkili dışında icra takibinde 5 borçlu daha bulunmasına rağmen yerel mahkemenin bu hususta bir değerlendirme yapmadığını; ihale bedeli satış ve paylaştırma masraflarını karşılamadığını, şikâyet olunan vekillerinin satış ve paylaştırma masraflarının davalı A. Ü. tarafından karşılandığı ve alacaklının bu masrafları talep etme hakkından vazgeçtiği, ihale alıcısının üçüncü kişi olması nedeniyle borçlu ile alacaklı arasındaki ilişkilere vakıf olmasının beklenemeyeceği gerekçeleri ile ihale bedelinin, satış masraflarını karşılamamasının ihalenin feshi nedeni olamayacağını ifade ettiklerini ancak alacaklı görünen A. Ü.'in müvekkilinden hiçbir alacağı bulunmadığını ve olmayan bir alacaktan feragat ederek, usulsüz olan ihaleye geçerlilik kazandırmasının mümkün olmadığını, adı geçen aleyhine açtıkları Mirasın Hükmen Reddi davasında, müvekkiline intikal etmiş bir mal varlığı değeri tespit edilemediğini, kıymet takdiri raporunun borçluya tebliğ edilmemiş olması ve rapora itiraz tanınmamış olmasının da ihalenin feshi nedeni sayıldığını fakat ihale konusu taşınmaza ait kıymet takdir raporunun da müvekkiline tebliğ edilmediğini; bu raporda belirtildiği gibi ihale konusu taşınmazın güncel kıymetinin 250.000,00 TL civarında olduğunu, buna rağmen taşınmaz ilanının ulusal yayın yapan bir gazete yerine yalnızca Keşan ilçesinde yayın yapmakta olan Medya Keşan Gazetesinde yayınlanmış olmasının da talebi ve talibi azalttığını, müvekkili R. U.’un, huzurda incelemeye konu icra dosyasının dayanağı olan 80.000 EURO bedelli senedin, kocası R. U. tarafından senet lehtarı görünen M. H. Ö.’e kendisini öldürmesi amacıyla verildiğini iddia ettiğini ve adı geçenin suikast nedeniyle yapılan yargılama sırasında 1 yıl süresince tutuklu yargılandığını, müvekkilinin takibe konu 80.000 EURO bedelli senedin keşidecisi-borçlusu olmadığını, bahsi geçen senedin müvekkilini öldürmek isteyen kocası R. U. tarafından düzenlendiğini ve bu şahsın da 2008 yılında geçirmiş olduğu trafik kazası neticesinde hayatını kaybetmesi üzerine müvekkilinin mirasçı sıfatıyla icra takibine borçlu olarak eklendiğini; dayanak İcra takibine konu senedin suç mahsulü olması, senedin keşide tarihinde (müvekkiline yapılan suikast ile bağlantısının kesilmesi amacıyla) tahrifat yapılmış olması nedeniyle yaptıkları şikâyet neticesinde Keşan C.... Savcılığı tarafından lehtar H.Ö. ve ciranta A. Ü. hakkında açılan soruşturmanın devam ettiğini; müvekkilinin bu haksız icra takibi nedeniyle maddi anlamda zor günler geçirdiğini, sahibi olduğu 2 adet taşınmazın gerçekte var olmayan alacaklar nedeniyle icraen satıldığını, bir yandan bakım ihtiyacı bir yandan da düşmanlarından (kocasından, kocasının ailesinden) saklanmak durumunda kalan müvekkilinin bu dönemde (2009 ila 2012 yılları arasında) 4 kez adres değiştirmek zorunda kaldığını ve bu adres değişikliklerini de Nüfus Müdürlüklerine bildirdiğini belirterek temyiz etmektedir. 

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık:

Somut olay bakımından şikâyetçi borçluya "C.... Mah. Nazmi Başer Cad. No:30/1 Keşan/Edirne" adresinde yapılan tebligat bakımından Tebligat Kanunu'nun 21'nci maddesi uyarınca, tevziat sırasında muhataba rastlanamadığının tevsiki ve tevziat saatlerinden sonra adrese dönüp dönmeyeceğinin tespiti işlemlerinin yapılıp yapılmadığı;

Yukarıda belirtilen adrese usulüne uygun bir tebligat yapılmadığının kabulü hâlinde ve İcra ve İflas Kanunu'nun 127'nci maddesinin "adresin tapuda kayıtlı olmaması hâlinde, varsa adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresi olarak kabul edilir" şeklindeki düzenlemesi karşısında doğrudan MERNİS (Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi) adresine tebligat yapılıp yapılmayacağı ve,

Taşınmazın tahliyesi için çıkartılan ve 27.12.2011 tarihinde tebliğ edilen muhtıranın, eldeki şikâyetin süresinin hesaplanması bakımından, satış ilanının öğrenilmesi tarihi sayılıp sayılmayacağı noktalarında toplanmaktadır. 

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10’uncu ve 21’inci maddeleri ile İcra ve İflâs Kanunu'nun taşınmaz satışlarında uygulanacak tebliğ usulünü gösteren 127’nci maddesi üzerinde durmakta yarar bulunmaktadır. 

Tebligat Kanunu’nun “bilinen adreste tebligat” başlıklı 10’uncu maddesinin birinci fıkrası tebligatlara ilişkin genel bir ilke öngörmekte olup, buna göre “tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır”. Maddenin ikinci fıkrası ise bilinen son adres bakımından tebliğ imkânsızlığı hâlinde adres kayıt sistemine dayalı ek bir ilke daha getirmiştir. Maddenin ikinci fıkrası şu şekildedir:

“Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır.”

Tebligat Kanunu’nun 10’uncu maddesinin ikinci fıkrası aşamalı bir tebligat durumunu düzenlemektedir. Bu fıkraya göre tebligat yapılabilmesi için öncelikle muhatabın bilinen son adresine bir tebligat çıkartılmalı; adresin tebligata elverişli olmaması ya da ilgilisine o adreste tebligat yapılamaması nedeniyle tebliğin mümkün olmadığı anlaşılmalı ve sonrasında merkezi kayıt sistemindeki adrese tebligat yapılmalıdır. Bilinen son adrese yönelik hiçbir işlem yapılmaksızın, doğrudan muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine Tebligat Kanunu’nun 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki yolla tebligat yapılamaz. 

“Tebliğ imkansızlığı ve tebellüğden imtina” başlıklı 21’inci maddenin birinci fıkrasında “kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse” tebligatın ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir. Böyle bir ihtimalde tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyelerinden birine veyahut zabıta amir ve memurlarına imza karşılığında teslim eder; tebligat memuru bundan sonra evrakı teslim ettiği kişinin adresini gösteren bir ihbarnameyi de muhatabın adresi olarak gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır ve adreste bulunmama hâlinde durumu, tebligat muhatabına haber verilmek üzere mümkün olan en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirir. Tebligat Kanunu’nun bu düzenlemesine uygun biçimde yapılan tebligatlarda tebliğ tarihi, evrakı teslim alan kimsenin adresinin bulunduğu ihbarnamenin, muhatabın kapısına yapıştırıldığı tarihtir (TebK m.21/I). 

Memurun adreste bulunmama durumunu belgelemesi gerekir. Bu gerekliliğin yerine getirilmemesi hâlinde usulüne uygun biçimde yapılmış bir tebligattan söz edilemez. 

Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddesine 11.01.2011 günü kabul edilen 6099 sayılı Yasa’nın 5’inci maddesi ile eklenen ikinci fıkra, muhatabın MERNİS adresine yapılacak tebligatların şartlarını ve geçerliğini düzenlemiştir. Buna göre tebligat zarfında gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi ise muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti üyelerinden birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim edip ve teslim alanın adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmak suretiyle tebligat yapar. Bu tebliğ usulünde de ihbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih tebliğ tarihi sayılır. 

Hemen belirtmek gerekir ki, bu fıkranın uygulanmasının temel şartı Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddenin birinci fıkrasında sözü edilen en son bilinen adresin bulunmaması hâlidir. Oysa icra dairesince bu adres bilinmektedir ve ilk tebligat da o adrese gönderilmiştir. Aynı Kanunun 10’uncu maddesi ile 21’inci maddesinin ikinci fıkrası birlikte değerlendirildiğinde de aynı sonuca varılmaktadır. 

Bu aşamada İcra ve İflâs Kanunu'nun 127’nci maddesinden de söz etmek gerekir. Bu madde daha önce: 

“İlanın birer sureti borçluya ve alacaklıya ve taşınmazın tapu siciline kayıtlı bulunan ilgililerinin tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ olunur. Adresin tapuda kayıtlı olmaması hâlinde ayrıca adres tahkiki yapılmaz, gazetedeki satış ilanı tebligat yerine geçer.”

şeklinde iken 02.07.2012 günü kabul edilen 6352 sayılı Kanun’un 30’uncu maddesiyle değiştirilmiş ve: 

“İlanın birer sureti borçluya ve alacaklıya ve taşınmazın tapu siciline kayıtlı bulunan ilgililerinin tapuda kayıtlı adresleri varsa bu adreslerine tebliğ olunur. Adresin tapuda kayıtlı olmaması hâlinde, varsa adres kayıt sistemindeki adresleri tebligat adresleri olarak kabul edilir. Bunların dışında ayrıca adres tahkiki yapılmaz, gazetede veya elektronik ortamda yapılan satış ilanı tebligat yerine geçer.”

şeklini almıştır. Hemen belirtmek gerekir ki, şikâyet konusu ihaleye ilişkin her iki tebligat da maddedeki değişiklikten önceki tarihlere rastlamakta iken, şikâyet tarihi ile mahkemenin ilk kararı ve direnme kararı ise değişiklikten sonradır. 

Bu bilgi ve açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde:

Borçlu-şikâyetçi R. U. adına gönderilen ve 03.10.2011 günlü ilk tebligatın zarfında adres olarak “C.... Mah., Nazmi Başer Cad., 30/1, Keşan – Edirne” görünmektedir. Bu tebligatın mazbatasında “Evrak tebliği esnasında muhataba rastlanamadığından Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddesi uyarınca evrak –……– imzasına verilerek 2 no.lu formül muhatabın kapısına yapıştırılarak” şeklinde kaşe basılmış, kaşedeki “haber verilerek” ibaresi çizilmiştir. Kaşedeki boşluk iri harflerle ve boşluğu taşacak şekilde “muhtar İ.. S.’e” şeklinde doldurulduktan sonra “İ. S..., C.... Mahallesi Muhtarı” şeklinde bir de muhtarın kaşesi ve mührü basılmış, mazbata muhtar tarafından da imzalanmıştır. Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in (m. 29-30 ve 31) araştırma, komşudan bilgi alma ve komşuya, yöneticiye ya da kapıcıya bilgi vermeye ilişkin sorumluluk ve yükümlülüklerin yerine getirilmediği bu tebligatın usulüne uygun olduğunun kabulüne olanak bulunmamaktadır. 

Daha sonra borçlunun MERNİS adresi olarak görünen F. Ç. Mah., 1139 Sk., 2/7, E.. – İstanbul adresine bir tebligat çıkartılmış, 13.11.2011 günlü bu tebligatta da bilgisine başvurulan komşu M. S. borçluyu tanımadığını bildirmiş ve tebligat F. Ç. Mahallesi muhtarı T.Ö.’e teslim edilerek 2 numaralı haber kâğıdı adresin kapısına yapıştırılmıştır. Tebligat mazbatasında açıkça Tebligat Kanunu’nun 21’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre yapıldığına ilişkin şerh bulunmaktadır. 

Yukarıda Tebligat Kanunu’nun 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasında muhatabın bilinen son adresine usulüne uygun bir tebligat çıkartılmadan MERNİS adres kayıt sistemine tebligat çıkartılması ve bunun geçerli sayılması doğru değildir. İcra ve İflâs Kanunu'nun 127’nci maddesinin tebligat tarihinde yürürlükte bulunan önceki şeklinde de böyle bir tebligat usulü öngörülmemiş; MERNİS adres kayıt sistemine tebligat yapılabileceğine ilişkin düzenleme, ihalenin yapıldığı 21.11.2011 gününden çok sonra 02.07.2012 günlü değişiklikle Kanuna eklenmiştir.

Yapılan açıklamalar ışığı altında satış ilanı tebliğinin şikâyetçi-borçluya usulüne uygun tebliğ edildiğinden söz edilemez. Bu hâliyle adı geçen bakımından ihalenin feshi talep etmek için yasanın aradığı şikâyet süresi de başlamamıştır ve yapılan şikâyetin hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle reddedilmesi doğru değildir. 

Her ne kadar mahkemece şikâyetçi-borçlunun vekille temsil edildiği ve tebligatların vekile yapıldığı yönünde bir direnme gerekçesi konulmuş ise de, Av. Ş. A.’ın vekil tayin edilmesi Büyükçekmece 9. Noterliğinin 30.04.2012 günlü vekâletnamesi ile gerçekleşmiş ve bu vekâletname dosyaya 02.05.2012 günü sunulmuştur. Şikâyet konusu tebligatların yapıldığı tarihte adı geçen avukatın vekil olmadığı dosya içerisinden anlaşılabilmektedir. 

Şikâyetçi-borçlu R. U.’a başkaca tebligatlar yapılmış ise de, bunların tebliğ tarihleri de ihale tarihinden sonradır. Bu tebligatların şikâyete esas sürenin başlangıcı için “öğrenme” sayılmasına da yasal olanak bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece şikâyetin süresinde yapılmadığı kabul edilerek bir karar verilmek gerekir. 

O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır....."

HGK. 21.03.2018 T. E: 2017/12-1148, K: 515

Ayrıntılı görüntülemek için tıklayın