Kooperatif yetkililerinin eylemleri sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkin davada, zararın öncelikle kredi kullanandan talep edilmesini aciz halinin gerçekleşmesi halinde davalıya gidilebileceğini gerekçe gösterilerek henüz dava şartının gerçekleşmemesi sebebiyle usulden, zararlandırıcı eyleme davalının dahli olmaması gerekçe gösterilerek esastan reddine karar verilmesinin davanın hem usulden hem de esastan reddi sebebiyle doğru olmadığı-
HMK hükümlerinde öngörülen yargılama kesitlerine (davanın açılması ve karşılıklı dilekçelerin verilmesi, ön inceleme, tahkikat, tahkikatın sona ermesi, sözlü yargılama ve hüküm) uyulmadan yazılı şekilde davanın esası hakkında karar verilmesinin hatalı olduğu- Bilirkişi raporuna yapılan itirazlar karşılanmadan, itiraza uğrayan raporun hükme esas alınmasının hatalı olduğu- Davalı-borçlunun, davacılar hakkında suç duyurusunda bulunduğu anlaşıldığından, menfi tespit davasında, bu soruşturma dosyasının da incelenmesi gerektiği-
Yerel mahkemece, davalının süresinde ve usulüne uygun zamanaşımı def'i hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden işin esası hakkında hüküm tesis edilmiş olmasının doğru olmadığı-
Yazılı yargılama usulüne tabi itirazın iptali davasında tahkikat aşamasının bittiğinin bildirilmemesi, sözlü yargılama ve hüküm için ayrı bir gün tayin edilerek tarafların mahkemede hazır bulunmaması halinde yokluklarında hüküm verileceği ihtarını içeren davetiye ile tarafların davet edilmemiş olmasının, davalının savunma hakkının ve hukuki dinlenilme hakkının ve adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğu-
Davanın, BK’nun 19.maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkin olup yazılı yargılama usulüne tabi olduğu, davacıya borcun doğumunun işlem tarihinden önce doğduğunu ispat imkanı verilmeden yazılı şekilde karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Zamanaşımının alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldıracağı, bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamayacağı, borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, kanunda öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesinin zorunlu olduğu-
Davalı tarafından kanuni süresi içinde ek davaya karşı zamanaşımı def'inde bulunulmasına ve ek dava tarihi itibari ile zamanaşımına uğrayan bir kısım alacak olmasına rağmen, davalının zamanaşımı defi dikkate alınmadan sonuca gidilmesinin isabetsiz olduğu-
Mahkemenin ön inceleme aşamasında nihai karar verebilmesi için dava şartlarından birinin bulunmaması, ilk itirazların yerinde olması, hak düşürücü sürenin geçmiş olması veya zamanaşımı def’inin dinlenebilir olması gerektiği- Mahkemece bu nedenler dışında, işin esasına girilerek delillerin değerlendirilmesi sonucu bir karar verilecekse HMK. mad. 143 vd. uyarınca tahkikat aşamasına geçilmesi ve özellikle HMK. mad. 147 uyarınca tarafların tahkikat için duruşmaya davet edilmesi gerektiği-
Zaman aşımı defi, ilk itirazlardan değil ise de , kural olarak süresinde verilen cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekeceği; cevap süresi geçtikten sonra ileri sürülmesi halinde dinlenebilmesinin, davacının "savunmanın genişletilmesi"ne hemen itirazda bulunmamasına ya da esas hakkında beyanda bulunarak bu savunmayı zımmen benimsemesine bağlı olduğu-
Kıdem tazminatı, yıllık izin, fazla mesai, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine ilişkin davada, davalı Belediye Başkanlığı vekilinin süresi içinde ıslaha karşı zamanaşımı def’i ileri sürdüğü; ancak söz konusu def'inin mahkemece dikkate alınmaksızın hüküm kurulduğu; ıslah tarihi itibariyle talep konusu alacakların zamanaşımına uğrayan kısımları belirlenerek sonucuna göre zamanaşımına uğramayan alacak miktarları yönünden karar verilmesi gerektiği-
  • 1
  • 2
  • 3
  • kayıt gösteriliyor