Araç sürücüsünün kusuru sonucu ölen kişinin üniversite mezunu olması halinde, asgari ücretin üzerinde gelir elde edeceği açık olsa da; eğitim aldığı alana göre iş bulma imkanı ve elde edilecek kazanç vs. konusunda gerekli araştırma yapılmadan,bilirkişinin takdiren asgari ücretin 2.5 katı gelir üzerinden belirlediği ücrete göre mahkemece maddi tazminata karar verilmesinin eksik inceleme mahiyetinde olduğu- Desteğin mezun olduğunda yapacağı mesleğe göre elde edebileceği gelirin saptanması için emsal gelir araştırması yapılması ve ilgili meslek odaları, meslek kuruluşlarından mezuniyetinden itibaren ne kadar sürede iş bulabileceği ve emsal gelirinin ne kadar olacağı gibi hususların sorulması gerektiği-
Trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkin davada, davalı Belediye Başkanlığının yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu proje çerçevesinde yol çalışması yaptığından ve yol çalışması sırasında yeterli önlemlerin alınmadığı gibi uyarı işaret ve levhalarının eksik konulmasından zararın doğduğu ileri sürüldüğünden, davanın hizmet kusuruna dayandığı, tam yargı davası niteliğinde olduğu; böyle bir uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği-
Anne-babanın, çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir bağlanması şartının aranmayacağı, destekten yoksun kalma tazminatı davalarında çocukların anne-babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiği-
Mükerrer olacak şekilde davacı aleyhine tekrar vekâlet ücreti hükmedilmesinin doğru olmadığı-
Ölüm nedeniyle maddi-manevi tazminat istemine ilişkin davada, düzenlenmiş olan bilirkişi raporlarının zararın hesaplaması noktasında birbirleriyle açıkça çeliştiği, öncelikle mahkeme tarafından ehil ve donanımlı bilirkişilerden raporlar arasındaki çelişkiyi giderici başkaca bir rapor alınması gerektiği-
Kaza, davalının çalışanı olan sürücü desteğin şirkete ait servis hizmetini yerine getirirken meydana gelmiş olup, servis hizmeti de bir tür destekleyici işletme faaliyeti niteliğinde olduğundan, söz konusu işletmesel faaliyetin doğası gereği işletme sınırları içinde yapılması zorunluluğunun bulunmadığı- Taraflar arasında düzenlenen poliçede de, her türlü işletme faaliyetinin teminat kapsamı içinde olduğu hususu vurgulanmış, trafik kazalarından doğan zararlarında teminat dışı bırakıldığı gibi bir özel şarta da yer verilmemiş olduğu, söz konusu teminatların da işletmenin sınırları içinde doğacak zararlarla da sınırlandırılmamış olduğu, davalı Sigorta A.Ş.’nin “Üçüncü Şahıs Mali Mesuliyet ve Mamul sorumluluk Sigortası” bakımından da sorumlu olduğu- "Poliçenin Genel Şartlar’a göre amacının, mamullerin imal dağıtımının kusurlu ve ayıplı olması sebebiyle üçüncü şahıslar tarafından ileri sürülecek bedeni (ölümlü- ölümsüz) ve maddi zarar ve ziyan talepleri olduğu", “… Motorlu nakil vasıtalariyle römorkların, motorlu bisikletlerin ve her nev'i hava nakil vasıtalarının kondüktörleri, zilyetleri (detenteur) veya sahiplerine karşı ileri sürülen mutalebeler..” in teminat kapsamı dışında bırakıldığı, somut olaydaki trafik kazasının işletme faaliyeti kapsamında olmadığı gibi Genel Şartlar uyarınca da talebin teminat kapsamı dışında kaldığı" şeklindeki görüşlerin HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği- Kaza, sigortalının işletme faaliyeti kapsamında gerçekleştiği ve davalı sigorta şirketinin “Üçüncü Şahıs Mali Mesuliyet ve Mamul sorumluluk Sigortası” yönünden de sorumluluğunun bulunduğu-
Ölüm nedeniyle maddi-manevi tazminat istemine ilişkin davada, üçlü bilirkişi heyeti raporu ile karara esas alınan Adli Tıp Kurumu raporu arasında çelişki olduğu, Adli Tıp Kurumu raporunun bu çelişkiyi açıklamadığı, tarafların iddialarını karşılamadığı, isnat edilen kusur yönünden aydınlatıcı nitelikte olmadığı, mahkemece tayin edilecek yeni bilirkişi heyeti tarafından, rapor alınarak davalıların kusur durumlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği-
Bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranı ve tazminata ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmaması ve manevi tazminatın takdirinde (TBK 56. maddesi) özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olması karşısında tazminat davasında verilen mahkeme kararının (..destekten yoksun kalma tazminatından 2.500,00 TL'nin davalı Sigorta A.Ş. için poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere dava tarihinden, diğer davalılar için ise olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, 1.099,93 TL'nin ise ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile bu davacılara verilmesine, davacılar için ayrı ayrı 5.000,00'er TL manevi tazminatın diğer davalılardan olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine...) isabetli olduğu-
Ölüm nedeniyle maddi-manevi tazminat istemine ilişkin davada, düzenlenen bilirkişi raporunda, davalıya 2/8 kusur oranı verildiği, olaya tanık olan kişinin savcılık ifadesinde davacının kusur oranının artmasına sebebiyet verecek beyanlarda bulunduğu, savcılık dosyasındaki ifadelerin değerlendirilerek konusunda uzman yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerektiği-
Trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin davada, destek ölmeseydi, ne kadar süre ile destek olacak ise bu sürenin destek süresi olarak kabul edilecei, ana-babaya yardımda, onların yaşama sürelerinin esas alınacağı- Davacı babanın muhtemel bakiye ömrünün 12 yıl olduğu, müteveffa(lar)ın askerlik süresinin düşümünden sonra kalan 11 yıl için davacı baba yönünden destekten mahrum kalma zararı hesaplanması gerektiği belirtilmiş olmasına rağmen, davacı baba yönünden 12 yıl üzerinden destekten yoksunluk zararı hesaplanmasının hatalı olduğu- Davacı anne kaza tarihinde 57 yaşında olup PMF (Population Masculine Et–Feminine) tablosuna göre bakiye yaşam süresi 17 yıl olmakla, hükme esas alınan bilirkişi raporunda annenin bakiye yaşam süresinin 18 yıl olarak kabulünün hatalı olduğu-