Başkaca çocuğu bulunmayan miras bırakanın 76 yaşında iken 45 yaşında olan davacıyı evlat edindiği, tanık beyanlarına göre davacının miras bırakanın her türlü ihtiyacıyla ilgilendiği, yalnızca 2008 yılında davacının başka kente tayininin çıkması üzerine araları açılmış ise de sonrasında miras bırakanın hastalığında ve ölümünde dahi davacının yanında olduğunun anlaşıldığı- Söz konusu bağış şeklindeki tasarrufların davacı ile murisin aralarının açıldığı 2008 yılında yapılması, diğer yandan miras bırakanın terekesine bakıldığında mal varlığının çok büyük bir bölümünü oluşturan dava konusu taşınmazları intifa hakkını uhdesinde tutarak çıplak mülkiyetini davalı Vakfa bağışlaması göz gönünde bulundurulduğunda, yapılan tasarrufların evlatlık olan davacının saklı payını zedelemek amacıyla yapıldığı- Davaya konu taşınmazların murisin vefatından dört yıl önce davalı Vakfa bağışlanmış olması nedeniyle işlemin mirasçıyı mirastan mahrum bırakmak kastıyla yapıldığının davacı tarafından ispatlanması gerektiği, dosyada bu hususa ilişkin bir ispat bulunmadığı, tanık beyanlarının da ispata elverişli olmadığı, bu nedenlerle Özel Daire kararı gibi davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşüldüğü, direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Yargıtayın maddi hukukun doğru olarak uygulanıp uygulanmadığı yönünden mutlak denetim yetkisi olduğu, yargıcın davanın özünü oluşturan somut sorunun değerlendirilmesinde yanlışlık yapmasının kararın bozulma nedeni olduğu- Sağlararası tasarrufun tenkisi için; saklı payın ihlâl edilmiş olması yanında tasarrufun mirasbırakan tarafından saklı pay kurallarını ihlâl etmek amacıyla yapılmış olması gerektiği- Kazandırma yapılanın bu kasıtla davranması gerekmediği ve onun bu kazandırma sonucu müstakbel bir mirasçının saklı payının ihlâl edileceğini bilmesinin de gerekmediği- Mirasbırakanın eşinin öz yeğeniyle yaşadığı ilişkiden dolayı gerek aile gerekse sosyal çevresince kınanan murisin çocukları tarafından da dışlandığı, kız çocuklarının babalarına daha büyük tepki gösterdiği, yaşananlar karşısında mirasbırakanın da çocuklarını mirasından mahrum bırakmakla tehdit ettiği, davacı tanıklarının "mirasbırakanın çocuklarına mal bırakmak istemediğine" dair beyanda bulundukları, mirasbırakanın mal varlığının çok büyük bir bölümünü oluşturan dava konusu taşınmazını intifa hakkını uhdesinde tutarak çıplak mülkiyetini davalı kuruma bağışladığı anlaşıldığından, yapılan işlemin davacıların saklı paylarını zedelemek kastıyla yapıldığının kabul edilmesi gerektiği- "Mirasbırakanın birçok taşınmazın maliki ve mal varlığı sahibi olduğu, sağlığında davacılara devrettiği taşınmazların da bulunduğu, davalı Darulaceze kurumuna yapmış olduğu hibe işleminde hayır yapma amacı taşıdığı, dolayısıyla temlikin saklı pay kurallarını etkisiz kılma amacıyla yapıldığından söz edilemeyeceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Miras bırakanın davalıya sağlığında yaptığı kazandırma başka bir hukuki ilişki ortaya konulmadığına göre, "karşılıksız teberru" niteliğinde olup, davacıların saklı payını zedelemiş ise koşullarının varlığı halinde ancak tenkise tabi tutulabileceği-
Temlik dışı terekede mal bulunmayıp, davacıya terekeden hiç bir miras payı mal bırakılmadığında, mahkemece; net tereke, mirasçının net tereke üzerinden miras payı, sabit tenkis oranı, saklı payın ihlal edilip edilmediği incelenerek kamu yararına yapılan kazandırmalar yönünden tenkiste sıra gözetilmek suretiyle hüküm verilmesi gerektiği-
Davacılara miras bırakanın sağlığında yaptığı temlikin bedelli olması halinde MK. 508 hükmünün uygulanmayacağı -
«Ölüme bağlı kazandırmalarda MY. 508 hükmünün uygulanmayacağı -
Mirasbırakanın sağlığında yaptığı «tenkis edilebilir» nitelikteki temliklerin ölüm günündeki değerlerinin terekenin aktifine ekleneceği ve davacının saklı payından indirileceği -
  • 1
  • 2
  • kayıt gösteriliyor