Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, dava konusu araçlardaki hasar iddiasına dayalı olarak açmış olduğu işbu davanın erken açılan bir dava niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının davalı ile aralarındaki sözleşme ilişkisine ve zilyetliğe dayalı olarak tazminat talep hakkının bulunup bulunmadığı-
Mahkemece, "araçlardaki hasar bedelinin malike ödenmesi durumunda davalının borcundan kurtulabileceği" belirtilmiş ise de; davalının araçların hasarlanması nedeniyle davacıya karşı ortaya çıkan sorumluluğu kaynağını, malike karşı sorumluluktan farklı olarak taraflar arasında TBK’nın 579. maddesi kapsamında kurulan sözleşmesel ilişkiden almakta olup davacı, aradaki sözleşmesel ilişki çerçevesinde zararın tazminine ilişkin talepte bulunma hakkını haiz olduğu ve bu bağlamda davacının dava konusu hasarlanan araçların mülkiyetine sahip olmamasının TMK 981 vd. maddelerinde düzenlenen zilyetlikten ve sözleşmeden doğan hakları kullanmasına engel teşkil etmeyeceği- Dava konusu araçların fer’î zilyedi olan davacının, araçları malikine teslim aldığı şekilde iade ile yükümlü olması da nazara alınarak, davalı ile arasında mevcut TBK’nın 579. maddesi kapsamındaki sözleşmesel ilişki çerçevesinde davalıdan, dava konusu araçlarda meydana gelen zararın tazminini isteyebileceğinden davanın, erken açılan bir dava olarak nitelendirilemeyeceği-
8. HD. 07.02.2018 T. E: 2015/15723, K: 1760-
Taraflar arasındaki mükerrer oluşan kaydın iptali ve tescil isteğine ilişkin davada; 3402 s. Kadastro Yasasının 22. maddesi ve sapma gösterilmeksizin gerçekleştirilen ve uygulamada benimsenen ilke gereğince kadastro tespit tutanağı, önce tanzim edilen sicil kaydının yasal açıdan korunacağı tartışmasızsa da; dava konusu taşınmazların kadastro tespitleri aynı tarihte yapılmış olup önceki mahkeme ilamı üzerine teknik bilirkişiler tarafından düzenlenen 20.07.2012 havale tarihli krokili raporda A ile işaretlenen 1.480m2 yüz ölçümlü kesimin dava konusu taşınmazların geometrik çapı içinde kalması sebebiyle Tapulama Mahkemesi kararı üzerine mükerrer tescil meydana gelmiş olduğundan kadastro tespit tarihinden sonraki sebep söz konusu olup somut uyuşmazlıkta 3402 s. Kadastro Kanununun 12/3 maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanması mümkün olmayıp ilamının kadastro paftasında tersimatının yapılmadığı anlaşıldığına göre A ile işaretlenen bölümün kim/kimlerin zilyetliğinde bulunduğu önem arz etmekte olup mahkemece değinilen şekilde araştırma, inceleme ve uygulama yapılması gerekeceği-
4721 sayılı TMK'nun 974. ve devamı maddeleri gereğince tapusuz veya 3. bir kişi adına tapulu olan bir taşınmaz üzerinde üstün zilyetliğin kimde olduğu konusunda taraflar arasında zilyetliğin korunması davasının görülmesinin olanaklı olduğu-
4721 sayılı TMK'nun 974 vd. maddelerinde zilyetliğin korunması hususu düzenlenmekte ve bu tür davalara bakma görevinin Sulh Hukuk Mahkemelerine ait olduğu-
Zilyetliğin korunması davasıyla zilyedin, zilyetliğin hakka dayandığını ispat külfetine katlanmadan sadece zilyetliğini öne sürerek Sulh Hukuk Mahkemeleri'nde uygulanan basit yargılama usulünün sağladığı kolaylıklardan yararlanacağı, bu tür davalarda dava değerine bakılmaksızın Sulh Hukuk Mahkemeleri’nin görevli olduğu-
Taşınmazın zemini Hazine'ye ait olduğundan bir tartışmanın söz konusu olmadığı, ihtilafın, taşınmaz üzerindeki keşifte belirlenen binanın mülkiyetinin zilyetliğin devir sözleşmesiyle ve taahhütname nedeniyle tahliye edilmemesinden kaynaklandığı, bu durumda davanın TMK.nun 683. maddesine dayalı elatmanın önlenilmesine yönelik bir dava olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılacağı-
Sadece ecrimisil bedeli ödemenin zilyetliğin bulunduğuna kesin karine teşkil etmeyeceği-
Türk Medeni Kanunu’nun 706, Borçlar Kanunu’nun 213, 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazların harici veya fiili taksimi ile paylarının mülkiyetinin ana taşınmazdan ayrılamayacağı, ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşmayla belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre de paydaşlar bu durumu benimsemişlerse; kayıtta paylı, eylemli olarak bağımsız bu oluşumun resmi taksim yapılana veya ortaklığın giderilmesine kadar “ahde vefa” (söze sadakat) kuralı doğrultusunda korunmasının gerekeceği-