Taşınmazların satışlarının muvazaalı olduğuna dair davacı iddiasının ispatlanıp ispatlanamadığı noktasında toplanan davada, taşınmazların sözleşmede gösterilen devir bedelleri ile keşif ile belirlenen değerleri arasındaki fark, taşınmazların satış sözleşmelerini şirket adına imzalayan şirket müdürü ile davalının akrabalık bağı ve taşınmazların devir bedellerinin şirket kasasına girmemiş olması anılan sözleşmelerin muvazaalı olduklarına dair iddiayı ispata yeterli olmadığı- Karşı oy yazısında şirket ile yöneticileri arasındaki ilişkinin vekâlet akdi olduğu, vekilin özen borcu altına bulunduğu, davacı iddiasının şirket müdürünün temsil yetkisinin kötüye kullanım hukuksal nedenine dayalı olduğu, müdürün sözleşmenin karşı tarafıyla el ve işbirliği içerisinde davacı şirketi zararlandırıcı işlem yapıldığı iddiası bakımından davacı şirketin üçüncü kişi konumunda olduğu, bu sebeple muvazaa iddiasının her türlü delille ispatlanabileceği hususuna dikkat çekildiği-
Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukuki ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hükmün, ikinci davada kesin delil teşkil edeceği, bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın tarafları dışındaki başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmeyeceği; çünkü iki davanın taraflarının farklı olduğu, fakat, birinci davada verilen kesin hükmün, ikinci davada kuvvetli (güçlü) bir takdiri delil teşkil edeceği-
Mahkeme huzurunda alınan imzaların mukayese belgelerdeki imzalara üstünlüğü bulunmadığı- Mahkemece; dosya içerisinde bulunan, borçlu şirket yetkilisinin imzasını taşıyan ve hakkında sahtelik kararı bulunmayan tüm mukayese belgelerdeki imzaların, bir gruplandırma yapılmadan incelemeye esas alınması suretiyle Adli Tıp Kurumu’ndan rapor alınarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, mukayese belgelerin iki gruba ayrılması ve istiktap imzalarına üstünlük tanınması sonucu hazırlanan, hüküm kurmaya elverişli olmayan bilirkişi raporuna dayanılarak sonuca gidilmesinin hatalı olduğu-
Davalının vergi denetmeni huzurunda imzası ile onayladığı ikrarının kendisini bağlayacağı, buna göre tarafların faturada belirtilen bedeller konusunda anlaştıkları, resmi devir esnasında taşınmazlar kaba inşaat halinde olduğundan değerlerinin buna göre belirlenerek belirlenen kaba inşaat fiyatından ödeme yapıldığı, taşınmazların ince işlerinin davacı tarafça tamamlanarak teslim edildiği, taşınmaz bedelinden kalan miktarın ödenmediği ispatlanmış olduğundan fatura bedellerinden davalının ödeme miktarı düşülerek kalan ............ TL alacak yönünden takipte davacı haklı olduğundan bu miktar üzerinden davanın kabulü gerekeceği-
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, sonuçları itibariyle bir mahkumiyet kararı olmayıp; kural olarak, sanığın aleyhine sonuç doğuracak şekilde bir etki yaratmayacağı- Anılan ceza kararı türünün, hukuk hakiminin mutlaka bağlı olmasını gerektiren ceza kararı niteliğinde olmadığı ancak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın belirtilen niteliklerinin, zikredilen kararla sonuçlanan ceza davalarının hukuk davalarında delil olarak dayanılmasını engellemeyeceği- Keza, bir ceza davasının hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararla sonuçlanması, hukuk mahkemesinin, ceza davası kapsamında toplanan delilleri ve tespit edilen olguları tamamıyla gözardı etmesini de gerektirmeyeceği- Ceza dosyasının hukuk yargılamasında toplanan diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi suretiyle sonuca gidilmesi gerektiği-
İpotek alacağa bağlı bir hak olduğundan, tarafların alacağı ipotekle teminat altına alma konusunda anlaşmaları ve bu yöndeki iradelerini resmî şekilde işlem yaparak yerine getirmeleri gerektiği- Ortada, davacının dava dışı babasının veya babasının kurucu ortağı olduğu şirketin borçlarının teminatını teşkil etmek üzere davalı lehine dava konusu taşınmaza ipotek tesis edildiğine dair resmî şekilde düzenlenmiş ipotek akdi bulunmayıp aksine, davacının davalıdan aldığı borcun teminatı olarak ipotek tesis edilmiş olduğu, davalının da davacıdan alacaklı olmadığının kendi beyanı ile sabit olduğu anlaşıldığından, davacı ile davalı arasında davaya konu ipoteğe temel teşkil eden borç ilişkisinin mevcut olmadığı ve davacının davalıya borcu bulunmadığı anlaşıldığından davacının ipoteğin kaldırılması ve borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi yönündeki talebinin yerinde olduğu- Davacı vekilinin, "davalının davacının iradesine aykırı olarak ve davalı ile birlikte hareket ederek davacıya ait taşınmazda davaya konu ipoteği davacı adına vekâleten tesis ettiğini, tesis edilen bu ipoteğin dayanaksız ve temel ilişki yokluğu nedeniyle yolsuz olduğunu" ileri sürerek "ipoteğin terkini, borçlu olmadığının tespiti" taleplerinin yanında "tazminat isteği" de bulunduğu gözetildiğinde, eldeki davada taşınmazlara ipotek tesis etmeye dair vekil tayin edilen davalıya husumet yöneltilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı-
Her iki davanın tarafları aynı ise de, müddeabihinin aynılığından, talep olunan hakların aynı olduğundan söz edilemeyeceği, ilk davanın, Orman İdaresi tarafından açılan davalıların zarar verdiği orman sahasındaki fidan zararının tazminine yönelikken, sonraki davanın ise ağaçlandırma giderinin tazmini istemine ilişkin olduğu anlaşıldığından, ikinci açılan davanın ilk davanın üzerine açılan ek bir dava olmadığı ilk davadan ayrı ve bağımsız bir dava olduğu ve ilk açılan davanın kesin hüküm oluşturduğu kabul edilemeyeceğinden, mahkemece (ikinci) davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği-
İştirak hâlinde mülkiyet hükümlerinin söz konusu olduğu hâllerde, iştirakçilerden biri veya birkaçının belirli bir taşınmaz maldaki hissesinin diğer iştirakçilere devir ve temlikinin; tapulu taşınmaz mallarda yazılı, tapusuzlar taşınmazlarda ise her türlü delille ispat edilebileceği- Tapusuz taşınmazların iştirakçilerden bir diğerine devir ve temliki söz konusu olduğunda bu devir ve temlik işleminin yazılı yapılması zorunluluğu bulunmadığı, böylece hisse devir ve temlikinin her türlü (yazılı belge, tanık, bilirkişi vb.) delil ile ispatının mümkün olduğu-
Dava dilekçesiyle istenmeyen hususun ıslah dilekçesiyle istenmesi mümkün olmadığı, dolayısıyla mahkemenin fazlaya dair istemin reddi kararının kapsamında; ıslah dilekçesiyle istenen talebin bulunmadığının kabulü gerektiği, davacının dava ile ıslah tarihi arasındaki gecikilen dönem kira tazminatını ayrı bir dava ile talep edebileceği, mahkemenin açıklama yapmaksızın fazlaya dair istemin reddine ifadesi nedeniyle talebin kesin hüküm gerekçesiyle reddi doğru görülmediği-