Protokol gereği, sadece davalının bilebileceği bazı hususlarla hesaplanabilen kâr marjının nasıl hesaplandığına dair faturalarda da hiç bir veri bulunmadığı ve davacının bu bedeli kontrol etme imkanı bulunmadığından bu bedelin faturanın olağan içeriği hâline gelmeyeceği- Protokole aykırı olarak faturalar düzenlendiği ileri sürülerek uğranılan zararın tahsili istenen davada, davalının tek taraflı olarak düzenlenen fatura bedellerini doğrudan davacının alacağından mahsup ettiği, kâr marjına ilişkin faturalandırma yapılırken protokole göre belirlenen hesaplamadaki kalemlerin ayrıca dercedilmediği ve kâr marjı tutarı hakkında açık net bir tespit olmadığı hususları gözetildiğinde, davacı tacir olsa da, bu faturalara itiraz imkanının bulunmadığı ve bunların soyut ticari defterlere kaydedilmiş olmasının sözleşmenin tadili ya da fatura içeriğinin benimsendiği anlamına gelmeyeceği- "Davacının tacir olduğu, basiretli davranması gerektiği, davacının davalıya gönderdiği ihtarnamede ve eldeki davada kâr marjı hesaplanmasının yanlış olduğunu ileri sürebildiğine göre protokolde belirtilen satış fiyatlarını ve dolayısıyla kâr marjına ilişkin hesaplamaları yaparak da faturaları kontrol edebileceği, davacının faturalara itiraz etmeyerek ticari defterlerine kaydettiği, kesin delil sayılan defter kayıtları karşısında taraflar arasında kâr marjına ilişkin anlaşmanın faturadaki fark ölçüsünde değiştirildiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Taraflar arasında akdedilen 28.05.2004 tarihli "Protokol" başlıklı sözleşmenin 4 üncü maddesi; "A., Cezayir'deki temsilcilik görevi nedeniyle, Ö. ve çalıştıracağı kişiler ile büro giderleri için aylık toplam 6.000 USD (altıbin USD) ödeyecektir. Bu miktarın 3.000 USD (üçbin USD)'lik kısmı Cezayir Dinarı olarak ödenecektir. Bu ödeme, bir yıl süre ile devam edecek, taraflarca yapılacak durum değerlendirmesi ve sağlanacak mutabakat neticesinde bu süre uzatılabilecektir." düzenlemesini içermektedir. Davacı, dava dilekçesinin 4 numaralı bendi ile talep ettiği alacaklarını, Protokol'ün 4 üncü maddesine dayandırmaktadır. Protokol çerçevesinde istenilen bu alacaklar bakımından zamanaşımı süresi aynı 818 sayılı Kanun'un 125 inci maddesi uyarınca 10 yıl olduğu-
Sağlıklı bir tahkikat yapılabilmesi için kanuna ve amacına uygun şekilde ön inceleme aşamasının tamamlanması gerektiği- Davada ileri sürülen vakıaların incelenebilmesi için taraflarca bildirilen delillerin mahkemeye sunulması gerektiği, bunun için de 7251 sayılı Kanun ile değişiklik öncesi hâliyle HMK’nın 140/5-1. cümlesi gereğince mahkemece taraflara, iki haftalık kesin süre içerisinde, henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları, bu hususların verilen süre içinde yerine getirilmemesi hâlinde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaklarına karar verileceğinin ihtar edilmesi gerektiği, bu ihtara rağmen dilekçelerinde gösterdikleri belgeleri sunmayan veya belgelerin getirtilmesi için gerekli açıklamayı yapmayan tarafın bu delillere dayanmaktan vazgeçmiş sayılmasına karar verilebileceği- Mahkemece, anılan bu yasal düzenlemelere uygun olmayacak şekilde yargılama yapılarak davacı tarafın ön inceleme duruşmasında delillerin ibrazı için süre istemediği, davalı tarafa yemin teklifinde de bulunmadığı, taraflarca ibraz edilmeyen defterlerin mahkemece zorla temin edilerek re’sen bilirkişi incelemesi yaptırılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının bilirkişi delilinden vazgeçtiği eldeki davada, tarafların tüm delilleri ile varsa karşı delilleri, özellikle davaya konu kredi sözleşmesi ve ekleri getirtilmeden bilirkişi delilinden vazgeçildiği, dolayısıyla iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin eksik incelemeye dayalı olup olmadığı-
Davacının ........... tarihli fotokopi belgenin aslının davalıda olduğunu ileri sürdüğü, davalının ise bunu inkar ettiği, mahkemece dinlenen davacı tanıkları ifadelerinde, davacı ile davalı arasında imzalanan ........... tarihli fotokopi niteliğindeki belgenin aslının davalıda bulunduğunu beyan ettikleri, hal böyle olunca; taraflar arasında imzalanan ............ tarihli belgenin aslının davalıda bulunup bulunmadığı hususunda mahkemece HMK'nun 219 ve 220. maddeleri gereğince toplanan ve toplanacak delillerin değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekeceği-
Bir senedin fotokopisinin, usul hukuku anlamında "senet" olmadığı- Somut olayda davalı sözleşmeyi inkar ettiğine göre sözleşmenin varlığının ispatının bundan lehine sonuç çıkartan tarafa yani davacıya ait olacağı- Mahkemece davacı tarafa sözleşmenin aslını sunması için kesin süre verilmesi, bu süre içinde sözleşme aslı sunulamaz ise davacının iddiasını ispatlayamadığı yani yazılı sözleşmenin bulunmadığının kabul edilmesi, sunulur ise belge aslı üzerinde imza incelemesi yapılması için konusunda uzman bir bilirkişi tayin edilmesi gerekeceği-
Tarafların, kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları ve ellerinde bulunan tüm belgeleri mahkemeye ibraz etmek zorunda oldukları ve taraflardan biri tacir olmasa dahi, tacir olan diğer tarafın ticari defterlerindeki kayıtları kabul edeceği, ancak, karşı taraf defterlerini ibrazdan kaçınırsa, ibrazı talep eden taraf iddiasını ispat etmiş sayılacağı-
Aksine ana sözleşmede hüküm olmadığı takdirde, yönetim kurulu üyelerine her toplantı günü için bir ücret verileceği, huzur hakkının, ana sözleşmeyle tayin ve tespit edilebileceği, ücret tutarı ana sözleşmeyle gösterilmemişse; genel kurulca tayin edileceği (eTTK. m. 333)- Angarya yasak olup, ayrıca bir vergi kaybı söz konusu olduğundan, bu konuda alınmış bir hüküm olmasa bile, yönetim kurulu üyeleri için uygun bir ücret verilmesi gerektiği- HMK'nun 219 ve 220. hükümleri gözetilerek, davacının huzur hakkı alacağı konusunda genel kurul karar defterleri ve davacı hakkında düzenlenen bordrolar getirtilerek ücretinin belirlenmesi, ücret ödendiğine dair bu belgelerde kayıt bulunamaması halinde; gerekirse bilirkişi aracılığıyla davacının ne kadar ücrete hak kazanacağının tespit ettirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Dosya kapsamından davacıya yapılan ödeme konusunda ihtilaf bulunmadığı, ancak ödemenin hangi döneme ilişkin olduğu noktasında uyuşmazlık bulunduğu tespit edildiğine göre, ücretin ödendiğini ispat yükünün davalı tarafa ait olduğu da göz önünde bulundurularak, öncelikle HMK’nın 219 ve 220 maddesine uygun olarak, varsa (işe başladığı tarihten itibaren) davacıya yapılan ücret ödemelerine ilişkin tüm kayıtların yeniden istenmesi, davacının 19.10.2009-01.09.2013 tarihleri arasında hak kazandığı toplam ücret miktarı belirlendikten sonra kayıtlara göre ödendiği belirlenen miktarın mahsubu suretiyle sonuca gidilmesi; aksi takdirde dosyadaki mevcut delillere göre ve ispat yükü üzerine düşen tarafın iddiasını ispat edip edemediği noktasında bir değerlendirme yapılarak karar verilmesi gerekeceği-
İflasın açılmasından sonra müflisin davacı ve davalı olduğu hukuk davaları duracağı ve ancak ikinci alacaklılar toplantısından on gün sonra devam olunabileceği (İİK. mad. 194)- İflas hukukuna ilişkin düzenlemeler kural olarak kamu düzenini ilgilendirmekte olup davalı şirketin iflas ettiği anlaşıldığından, yerel mahkemece İİK. mad. 194 uyarınca işlem yapılmak üzere direnme kararının bozulması gerektiği-