Katılma yoluyla istinaf başvurusunun değerlendirilebilmesinin asıl başvurunun varlığına ve devamına bağlı olduğu, yargılama yapan Bölge Adliye Mahkemesince erkeğin asıl istinaf başvurusunun esası incelendiğine göre, buna karşı kadın eş vekilinin katılma yoluyla ileri sürmüş olduğu başvurusunun incelenmesi gerektiği- "6100 sayılı Kanun'un taraflara bir kez istinafa başvurma hakkı verdiği, dolayısıyla bu yola bir kez başvuran tarafın tüm istinaf sebeplerini ileri sürmek zorunda olduğu, bu başvurusunda ileri sürmediği hususları sonradan katılma yoluyla istinaf dilekçesinde ileri süremeyeceği, ayrıca hükmü bir kez istinaf eden tarafın itiraz etmediği hususlar yönünden karşı taraf yararına usuli müktesep hak oluşturacağı" görüşünün kabul edilmediği-
Alacaklının istinaf dilekçesi borçlu tarafa 05.11.2022 tarihinde tebliğ edildiği halde, borçlunun katılma yolu ile istinaf dilekçesinin 10 günlük süreden sonra 21.11.2022 tarihinde verilip kaydettirilmiş olduğu görülmekle, borçlunun katılma yolu ile istinaf başvurusunun süre aşımından reddi yerine esasının incelenmesi doğru değil ise de, sonuçta borçlunun istinaf başvurusu reddedilmiş olduğundan Bölge Adliye Mahkemesi kararı sonucu itibariyle doğru olup, bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması gerekeceği-
Katılma yolu ile temyizin, asıl temyiz talebine sıkı sıkıya bağlı olup ona tabi olduğu, bu nedenle asıl tarafın temyiz talebi esasa girilmeden reddedilirse, katılma yolu ile temyiz talebinin reddedileceği-
Katılma yoluyla istinaf istemi-
Temyiz dilekçesi, kanuni süre geçtikten sonra verilir veya kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkemece temyiz dilekçesinin reddine karar verilebileceği gibi temyiz isteminin reddine karar verilebileceği- Boşanmaya sebebiyet veren olaylarda taraflar eşit kusurlu olduğundan tazminata hükmedilemeyeceği-
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 348/1 maddesi gereğince istinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen tarafın, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile istinaf yoluna başvurabileceği, istinaf yoluna asıl başvuran tarafın, buna karşı iki hafta içinde cevap verebileceği, pandemi nedeniyle 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesi uyarınca 13/03/2020 tarihinden itibaren 30/04/2020 tarihinde kadar diğer sürelerle birlikte HMK’da belirlenen istinaf sürelerinin işlemesinin durduğu, 30/04/2020 tarih ve 31114 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 2480 sayılı Cumhurbaşkanı Kararıyla durma süresinin 15/06/2020 tarihine kadar uzatıldığı, 7226 sayılı Kanunun Geçici 1. Maddesi ile bu sürelerin, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden itibaren işlemeye başlayacağı, durma süresinin başladığı tarih itibariyle, bitimine on beş gün ve daha az kalmış olan sürelerin, durma süresinin sona erdiği günü takip eden günden başlamak üzere on beş gün uzamış sayılacağı, bu nedenle 15/06/2020 tarihine kadar duran sürelerin bu tarihten itibaren yeniden işlemeye başladığı, uzamış sürenin son gününün ise 30/06/2020 tarihi olduğu, incelenen dosyada, karşı tarafın istinaf başvuru dilekçesinin 20/04/2020 tarihinde davalı alacaklılar vekiline tebliğ edildiği, alacaklılar vekili tarafından 29/06/2020 tarihinde katılma yolu ile istinaf dilekçesinin sunulduğu görülmekle gerekçeli istinaf dilekçesinin süresinde sunulduğunun anlaşıldığı-
Kanun ve yönetmeliğin gösterdiği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatın geçerli sayılmayacağı- Tebliğ memurunun, muhatabın adreste bulunmaması hâlinde, "hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığını", beyanda bulunanın adı ve soyadı ile sıfatını tebliğ tutanağına yazarak tebliğ tutanağını beyanda bulunana imzalatmak suretiyle tebliğ edilerek evrakı beyanda bulunan kişiye vermesi gerektiği- Mahkeme kararının tebliğine ilişkin olarak, davalı vekili adına çıkartılan tebliğ mazbatasının üzerindeki bilgiye göre," muhatabın aynı adreste birlikte çalışan/sakin ... imzasına tebliğ edildiği" belirtilmesine rağmen; "vekilin tebligat sırasında adreste bulunmama sebebi" tebliğ mazbatasına yazılmamış olduğundan, davalıya yapılmış usulüne uygun bir tebligattan söz edilemeyeceği- "Daimi memur veya çalışanların muhatap adına tebliğ evrakını alma ve tebellüğ etme yetkilerinin ancak muhatabın tebliğ sırasında adreste bulunmaması ve beyanda bulunanın ad soyadının tebliğ mazbatasına yazılıp altının beyan sahibince imzalanması halinde mümkün olduğu, bu nedenle muhatabın hangi sebeple adresten ayrıldığı hususunun tebliğ mazbatasına yazılmasına gerek bulunmadığı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Katılma yoluyla temyiz hakkının kullanılabilmesi için kararı temyiz eden tarafın temyizinin usulüne uygun olması gerektiği-
Mahkemece atanan geçici komiser heyeti raporlarında özetle; "borçlu davacı şirketin 31/07/2018 ara bilanço tarihi itibariyle rayiç değerlere göre (-) 2.171.264,23.-TL borca batık olduğu, bu dönem itibariyle kârlılık oranının % 1 olduğu, yıllık net kârının 89.760,00.-TL olarak gerçekleşebileceği kabul edilse bile kârın tamamının borç ödemelerine ayrılması durumunda dahi borçların tasfiyesinin 56 yıl süreceği, öngörülen bu kâr miktarının beş kat fazla gerçekleşmesi durumunda dahi borçların tasfiyesinin 11 yıl süreceği, bu durumda bile bankaların rehni aşan alacaklarının bulunması durumunda borç tasfiyesinin 15 yıldan az olamayacağı, konkordatonun tasdiki halinde borçların 2 yıl içinde ödeneceğine dair hedeflerin gerçekçi olmadığı, şirketin borç miktarı ile net dönem kârları dikkate alındığında, yapısal iyileşme sağlayamayacağı" tespit edilmiş olup yapılan sermaye artışının, raporda da işaret edildiği üzere sembolik olmaktan öteye gidemediği, davacı tarafın, sermaye arttırımı ile ilgili olarak istinaf sebepleri yerinde olmadığı, ayrıca raporun yeterli olmadığı, yeterince araştırma yapılmadığı yönündeki davacının itirazları da yerinde görülmediği anlaşıldığından ve rapordaki eksikliklerin neler olduğu ve sonuca ne gibi bir etkisi olacağı yönünde somut açıklamalar bulunmadığından, konkordato komiserlerinin verdiği rapor ve bu raporu esas alan mahkemenin davacı şirketin kesin mühlet talebinin reddi ile iflasına ilişkin kararının isabetli olduğu-
İhtiyari dava arkadaşı olan davacılar yönünden temyiz sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirleneceği, temyize konu edilen miktarlar, asıl ve birleşen davada her bir davacı için temyiz kesinlik sınırının altında kaldığından, davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerektiği- Temyiz yoluna başvuranın temyiz talebi Yargıtay tarafından esasa girilmeden reddedilirse, katılma yolu ile başvuranın temyiz talebi de reddedileceğinden, asıl ve birleşen davada davacılar vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verildiğine göre, katılma yolu ile kararı temyiz eden davalı vekilinin de temyiz dilekçesinin reddine karar verildiği-
  • 1
  • 2
  • kayıt gösteriliyor